THY  keşke o kadar büyük rakamları bir kişiye yedireceğine parayı teknik donanımla ilgili eğitim ve yatırımlara harcamış ya da...

THY  keşke o kadar büyük rakamları bir kişiye yedireceğine parayı teknik donanımla ilgili eğitim ve yatırımlara harcamış ya da yolcularına yönelik indirim kampanyaları yapmış olsaydı, sosyal devlet anlayışına yaraşır bir taşımacılığı yerine getirirdi...

Amerikalı Pop Art sanatçısı Andy Warhol; “Herkes 15 dakikalığına meşhur olacak” sözünden yola çıkarak çeşitli kazalarda ölmüş insanların fotoğraflarını ya da gazetelerde yayımlanmış trajik sonlarını baskı yöntemleri ile tuvallere aktardığında ölümün mahremiyetine dair hiçbir sorgulamaya maruz kalmamıştı. Belki de bu sorgulanmamışlığın yaratmış olduğu travmadan dolayı İngiltere’de kansere yakalanmış bir BBG zavallısının son günleri naklen yayınlanmakta. Ölüm, 15 dakikadan uzun ya da kısa sürecek bir zaman zarfında herkesi meşhur etmeli. Bizde de benzeri tartışmalar arasıra yaşanmıyor değil. Üçüncü sayfa haberleri, arka sayfa güzelleri, özel yaşam ihlâlleri ünlü ya da ünsüz artık herkesi '15 dakikalığına' maymunlaştırmakta. Sonrası malum; kişiliksiz, erdemsiz, onursuz bir yaşam…
Geçenlerde Hollanda’da düşen THY uçağında ölen yolcuların kimliklerinin açıklanma/ma olayında, Hollanda’nın oldukça önemsenmesi gereken yayıncılık ve insanlık dersi vermesi medya ve ilişkili kurumlarda yeni bir yapılanmayı zorlaması açısından etkili olmuş mudur bilmem, ama bilinen THY seferlerinde hiç kimsenin kendisini star gibi hissetmediği.  Kendinizi kendiniz dışında birisi gibi hayal etmeniz, kendi kişiliğinizin, kimliğinizin dışına çıkabilmek, en azından böylesi hayallerle yaşamak bu coğrafya insanının pek de uzak olmadığı bir terk edişti. Bu yüzden de 'siz benim kim olduğumu biliyormusunuzcular' arasında reklam gayet tutmuştu. En azından o talihsiz kazaya kadar durum böyleydi. İtiraz edenler için ise klasik kendini kendi dışındakiler sayesinde küçültme hayali ile bir dünya starını getirmenin gururuyla cevap veriliyordu. Son dönemeçte artık kimliklerin markalaştırıldığı yapay kapitalist taktiklerle, herhangi bir mal karşılığında ya da emek ve üretim olmaksızın yalnızca yüzünü sergileyerek, çeşitli açılışlara katılarak veya onayını vererek toplulukları etkileme taktikleri geliştirildi. 

BARSELONA BARSELONA
Bu konuya iyi bir örnek olacak olan olay birkaç yıl önce Woody Allen ve Barselona Belediyesi arasında yaşandı. Sinemacı kimliğine saygı duyulan bir isim olan Allen, konusu İspanya’nın Barselona şehrinde geçecek ve şehrin görünümünü ön planda tutacak senaryosu da kendisine ait olan filmi için belediye bütçesinden iki milyon avro, teknik yardım ve şehrin her köşesini kullanabilmesine yönelik inanılmaz bir destek aldı. 'Barselona Barselona' adlı filmin perde arkasını haber yapan gazeteler aracılığı ile belediye başkanına yönelik halktan inanılmaz tepkiler dillendirilmeye, hatta bu tepkiler belediye önünde çeşitli eylemlere dönüşmüştü. Gerekçeleri oldukça anlaşılır ve geçerliydi:
1- Halka ait olan bir kaynak bu kadar gelişigüzel ve keyfi nasıl harcanabilirdi?
2- Zaten turistik bir kent olarak dünyaca tanınan Barselona, bu anlayışla bulunduğu yeri tehlikeye atmaktaydı. Ve son olarak da sanatın para karşılığında kullanılması herkesin samimiyetini sorgulatarak yine Barselona yönetimine kesilecek olmasıydı.
Belediye başkanlığı sonunda pes etmişti etmesine ama iş işten geçmişti, film nerdeyse tamamlanmak üzereydi. Halkı yatıştırmak için de, neyse ki başrol oyuncuları İspanyol oyunculardan seçilmiştir açıklaması tercih edilmişti. İşte o film, sinemalarda 'Barselona Barselona' adlıyla gösterimi devam eden film geçtiğimiz haftalarda İspanyol oyuncusu Penelope Cruz’a En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar ödülü kazandırdı.

HARCANAN PARANIN HESABI VERİLECEK Mİ?
Eğer bu film de Woody Allen’in New York’u (bu arada New York filmleri için herhangi bir yerden para alıp almadığını bilmiyoruz) tanıtan filmler gibi herhangi bir karşılık almadan sanatçı refleksi ve yapımcılar aracılığı ile yapılmış olsaydı, insanların tepkisi yersiz olurdu, ama burada yaratılan imajlar üzerinden ticarete dönüştürülen bir pazar söz konusu. 
Gelelim bizde de bütçesi milyon dolarları bulan, 15-20 saniyelik Hollywood starının yer aldığı THY’nin 'kendinizi star gibi hissedeceksiniz' sloganlı reklamına. Hollanda’daki kazadan sonra yayından kaldırılan reklamlarla prestij kaybedeceğine deve kesmeyi ve para kaybetmeyi tercih eden havayolu yönetimi, keşke o kadar büyük rakamları bir kişiye yedireceğine teknik donanımla ilgili eğitim ve yatırımlara ya da yolcularına yönelik indirim kampanyaları yapmış olsaydı da sosyal devlet anlayışına yaraşır bir taşımacılık yapmış olsaydı. Her şeyden önemlisi baba ile oğulu ayıran kredi kartı pazarının çirkin ayrıcalığına sebebiyet vermemiş olsaydı da baba oğul bir arada kurtulmuş olsalardı.
Şimdi yeterli yetersiz koşullara yapılacak açıklamaların yanında 'kendimizi star gibi hissedemeyeceğimiz' reklamlar için harcanan paranın hesabı verilecek mi? Merak ediyoruz.