Gogol, "Nevski Bulvarı"* öyküsünde modern edebiyata dönüm noktası oluşturacak tarzı eklemlemişti; Sokak, bizzat öykünün kahramanıydı.

Gogol, “Nevski Bulvarı”* öyküsünde modern edebiyata dönüm noktası oluşturacak tarzı eklemlemişti;  Sokak, bizzat öykünün kahramanıydı. Nevski bulvarı, Gogol’un kalemiyle canlanır. St.Petersburg sokaklarının romansı, kesişilen bulvar üzerinden anlatılır; genç bir sanatçı ile genç bir askerin ilişkisi. Gogol, sokağın neden öteki tüm sokaklardan ayrıldığını “ Her şeyi bilir Nevski Bulvarı!.. Ne şekillerle girer çıkar yirmi dört saat içinde!” soluk soluğa canlılıkla tanımlar. Bu sokağa insanlar görmek ve görülmek için gelirler. Sokak, olmak istedikleri kişi için bir dekordur ya da gerçekte kim olduklarına dair ipucu veren alandır.

Nevski Bulvarında, insanlar gerçek ve gerçekdışında konumlanırlar. Sokağın kendine özgü kişiliğini veren durum, toplumsallaştırmadır.  Bulvarda sosyal statüleri, sınıf bilgileri hiçleşir. Bireyler arasındaki iletişim özgürce kurulur. Gogol, farklı bir kentsel mekanı dile getirmeye çalışır; Nevski Bulvarı, aslında Petersburg’un devletten bağımsız geliştiği ve geliştirmeyi sürdürdüğü tek yerdir. Sokak, mimarlık tarihçisi Spiro Kostof’un da kahramanıdır. Kostof, kentleşme sürecini analiz ederken, sokaklara odaklanır. Tarihsel bağlamda sokağın barındırdığı gizil gücü aktarır.

Kitabın açılış metnini de oluşturan “Majesteleri Kazma” metni oldukça ilginç.  Majesteleri Kazma, Mussolini’ye verilen sıfatlardan biri. İstimlâkler sırasında bir yapının çatısına kazmasını şiddetle indiren Duçe(mussolini)nin, Cenova’dan Palermo’ya kadar uzanan yıkımlarını, faşist algının nasıl şekillendiğini temellendirmekte.

 “Sventramenti”, bağırsaklarını çıkartmak içini boşaltmak anlamına gelen sözcük, kent organizmasının kurtarılması için gerekli büyük ameliyatı ifade eder. 19.yy ortalarında Baron Hausmann’ın yapımına giriştiği Paris, uçsuz bucaksız yıkımlara maruz kalır. Hausmann geniş ve dümdüz caddeler tasarlayarak, komünlerden kurtulur.  Emile Zola, “Le ventre de Paris” (Paris’in Karnı) adlı romanında; aslında tutucu bir mimar olan Victor Baltard’ın, 19. yüzyılın ortalarında, İmparator III. Napolyon’un ve Paris Valisi Haussmann’ın dayatmasıyla çelik kullanarak inşa ettiği Paris Halleri’ndeki canlı yaşantıyı anlatır. O kadar yiyeceği, kısa bir süre içinde tüketen Paris, salt bu özelliği nedeniyle bir canavara benzer. Zola’nın yarattığı atmosfer ile Kostof’un tezi kesişir. Spiro Kostof, stratejik güzelleştirmeler çerçevesinde kentte delikler delmenin, yıkımın, faşist düşünce ile paralelliklerini saptar. Klasik Atina polis kentinden Roma’ya, modernizm aşamalarına kadar, panoramik bir mimarlık tarihini sunar. Totaliter rejim, kendisine sorun çıkarabilecek, kentli yoksulları, küçük esnafı, çalışan sınıfları kent merkezinden uzaklaştırır. Ortak hafızamız diktatörler tarafından boşaltılıp, sokaklar kontrol altına alındığında, faşist zihniyette amacına ulaşacaktır.

Totaliter tavır, halkın esenliği için ötekileri kent haritasından silerek işe başlar. Öteki, sokaktaki tekinsiz adam, bir safra gibi dışarı atılır. Kentleşme sürecinin yaşanamadığı bir İstanbul’da, maruz kalınan uygulamalar yukarıdaki tanımlarla oldukça paralel gidiyor, dikkat sözcüğü vahameti karşılar mı bilmiyorum?

 
NOT: Tophane’de yaşanan akıl dışı saldırının hangi “mecrada” geliştiğini yeniden düşünebilmek için daha önce yayınladığım bu yazıyı bir kez daha yayınlıyorum. Tophane olayının devam yazısına giriş oluşturacağı düşüncesindeyim.