Gergin, tansiyonu yüksek günlerden endişeli bekleyişlere inceden rehavete geçilen günlere…

Gergin, tansiyonu yüksek günlerden endişeli bekleyişlere inceden rehavete geçilen günlere… Roller belirli, gündelik rutin de parçalanan sözcükler. Bitmek bilmez analizler, sokakları kuşatmış. Huzursuz edici yapış yapış bir söylem.

Son zamanlar sıkıcı bir sarkaç, diye düşünüyordum kentin sokaklarını arşınlarken. Aniden, kısa aralıklara yağan yağmur, kentte en güzel anlar. Islanıyorum, her damla belleğimin geçit törenine başladığı bir an.  Damlalar hızlanarak artıyor, belleğimi kente döküp saçıyorum. Kavramlar uçuşuyor zihnimde.  Tarifte tanımlamakta güçlük çektiğim günler. Ve peşinden gittiğim ya da peşi sıra gelen; İzler.

Galatasaray’dan donup, ezberlediğim bir güzergahta ilerlerken, O karşıma çıktı.

Perdeden yansıyordu, çeşitli öyküler, bitimsiz zamanlar anlatıyordu.  Belirtmeliyim, an’ın gerçekliğinden şüpheye düştüm. Beyoğlu’nun arka sokağında; bir karnavalda mıyım ya da bu hal yanılsamalarımdan biri mi? Ne fark eder. Sanırım iki durumda aynı, geçişlilik hali. Felsefi soruşturmalarımı bir kenara bırakarak, filme dalıyorum. İnanılması güç bir gerçeklik; elimde sigara, kahve, bir yaz akşamı kentte film izliyorum.

On dokuzuncu yüzyıldan günümüze; kültürün yazgısı, kültürün mal olma özyapısından başkaca bir şey değil. Filozof Benjamin’e göre bu öz yapı, kendini kültürel varlıklarda fantazmagori niteli ile sergilemiştir. Fantazmagori yani aldatıcı görüntü, artık malın kendisidir. Bu mal içerisinde değişim değeri ya da değer biçimi kullanım değerini perdeler.  “Tomtom Sinema Karnavalı’ tam bu noktada kıymetli ve önemli. Herhangi bir iktidar alanından değil, bizzat yapıtlardan hareket edilerek başka bir alan arayışına girmiş, sinefiller.

Film bitti, tanıdık yüzler ayak üstü sohbetler, karnaval giderek renkleniyor. Kahveden biraya doğru geçerek not düşmeye başladım; “Her geçen gün daha verimli ve daha standart hale gelen dünya, kişiye musallat olan kendinden vazgeçme duygusu eşliğinde kişisel özgürlükleri, kişinin önemini ve fırsatlarını yok sayıyor. NE yapmalı?  Bütün bunların karşısına çıkarılabilecek ilk hatırlatma, iktidar ile güç veya kudret arasında derin bir fark bulunduğu bilgisi. Eğer iktidarın egemenlik hakkını, insan hakkı terimleriyle tanımlamaya kalkarsanız, bunun fiilen, aktüelleşmiş bir kudret getirmeyeceği aşikârdır.  Bugünkü soru, kurumların en az yüz yıllık yoğun bir eleştiriyle aşınmaya ve meşruiyetlerinin sorun haline gelmesine başladıkları bilindiğine göre, onların yerini nelerin alacağı konusunda toplumsal bir ayıklığa nasıl kavuşabileceğidir.” Notlarıma ara veriyorum. İkinci bira ve ikinci film gece yarısına doğru başlıyor…

Tomtom Sinema Karnavalı, “film izlemekten de çok, sonraki süreçte gelişen ve hayatın içinde paylaşılabilen bir ‘sinemasever kültürü’ ayrıca buna bağlı birtakım faydalı hastalıklar hakkında.” Kentin arka sokaklarında 18-25 HAZİRAN 2011  tarihleri arasında . (Galatasaray – Tomtom Mahallesi / Akarsu, Kaymakam Reşat Bey, Acara, Tosbağa sokakları)

Belirteyim, sanat yapıtı sadece kişisel algının sonucu algılan bir süreç değildir. Bir arada izlenen, üzerine konuşulan her yapıt çoğalır ve başkalaşır, tıpkı kişinin kendisi gibi. İster filmleri izleyin, ister filmleri izlemiş kişilerin suretlerini, sonuç aynıdır.