Kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile ihraç edilen kamu emekçilerinin İzmir Karşıyaka İskelesi’ndeki oturma eylemi 277. haftasında da devam etti. Eğitim-Sen İzmir 2 No'lu Şube Başkanı Zeliha Danyeli, “OHAL KHK’larıyla ihraç edilen üyelerimizin yaşadığı sorunlar hala devam ediyor. İtirazları OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu tarafından uzun yıllar sonra reddedilen üye ve yöneticilerimizin dosyaları şimdi de idare mahkemelerinin önünde bekletiliyor. Gerek ILO sözleşmeleri gerekse de Anayasa güvencesi altında bulunan örgütlenme ve gösteri özgürlüğümüz yönünde yasada ve uygulamada birçok sorun yaşanmaya devam ediyor” dedi.

KHK'li öğretmenlerin oturma eylemi 277. haftasında: Üye ve yöneticilerimizin dosyaları şimdi de idare mahkemelerinin önünde bekletiliyor
ANKA

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'na (KESK) bağlı Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) İzmir 2 No'lu Şube'nin KHK’ler ihraç edilen kamu emekçilerinin işe iade edilmesi talebiyle başlattığı oturma eylemi 277. haftasında da sürdü. Karşıyaka İskelesi’nde yapılan oturma eyleminde, “İhraç tecrittir, tecrit insan hakları ihlalidir. Hak ihlaline hayır! İşimize geri döneceğiz” pankartı açıldı.

Basın açıklamasını okuyan Eğitim-Sen İzmir 2 No'lu Şube Başkanı Zeliha Danyeli, şunları söyledi:

“Ülkemizde 22 yıllık AKP iktidarının, emeğe dönük saldırılarının arttığı, ülkede hukuk sisteminin ve yargının iktidar eliyle yönetildiği koşullarda gerek sendikal hak ve özgürlükler gerekse temel insan hakları alanında ciddi gerilemeler yaşanıyor. Evrensel hukuk ilkeleri çiğneniyor ve halkın iradesi ile seçilmiş siyasetçiler, insan hakları savunucuları cezaevine konuyor. Yargının siyasallaşması sonucu olarak hukukun üstünlüğü yok sayılıyor, muhaliflere yönelik uzun süren ve keyfi yargılamalar gerçekleştiriliyor. AİHM’in veya Anayasa Mahkemesi’nin muhalif kişiler lehine verdiği kararlara uyulmuyor. Gazetecilere, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik baskılar da artıyor.

İktidarın emek düşmanı politikaları sonucunda, emek sömürüsünün arttığı, güvencesiz istihdamın yaygınlaştığı, çalışanlar arasında ücret eşitsizliğinin derinleştiği koşullarda emekçiler, insan onuruna yaraşır bir ücretten yoksun olarak yoksullukla mücadele ediyor. TÜİK resmi rakamlarına göre enflasyon oranı yüzde 60’ı aşmış iken gerçek enflasyon oranı bu rakamın iki katı. Alım gücünün her geçen gün düştüğü, asgari ücretin ve en düşük emekli aylığının açlık sınırının altında kaldığı ve kira, elektrik, doğa lgaz, akaryakıt, gıda başta olmak üzere temel tüketim maddelerine sürekli zamların yapıldığı koşullarda milyonlarca emekçi yaşam mücadelesi veriyor.

İktidarın özelleştirme ve talan politikaları sonucunda kamusal hizmetler tasfiye edilmiş, bunun ağır bedellerini tüm ülke 6 Şubat depremlerinde yıkımın ve ölümlerin artmasıyla ödedi. Depremlerin üzerinden yaklaşık 1 yıl geçmiş olmasına rağmen halen deprem illerinde barınma, gıda, hijyen ve temiz su gibi en temel gereksinimlerin ve insani yaşam koşullarının karşılanmadığını görüyoruz. Herkes için nitelikli, ücretsiz ve anadilinde kamu hizmeti sunulması ancak yeterli bütçe ve gerekli eğitimleri almış kamu emekçileriyle mümkündür. KESK olarak da savunduğumuz bu ilkeler evrensel insan hakları ilkelerinin bir gereğidir.

“ÜYE VE YÖNETİCİLERİMİZİN DOSYALARI ŞİMDİ DE İDARE MAHKEMELERİNİN ÖNÜNDE BEKLETİLİYOR”

Üye ve yöneticilerimiz liyakatsiz idarecilerin uygulamalarına itiraz ettiği, sorunların çözümüne yönelik mücadele ettiği için baskılara ve ihlallere maruz kalıyor. Üyelerimiz yasal ve meşru sendikal faaliyetleri nedeniyle idari soruşturmalara, sürgünlere, açığa almalara maruz kalıyor. OHAL KHK’larıyla ihraç edilen üyelerimizin yaşadığı sorunlar hala devam ediyor. İtirazları OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu tarafından uzun yıllar sonra reddedilen üye ve yöneticilerimizin dosyaları şimdi de idare mahkemelerinin önünde bekletiliyor. Gerek ILO sözleşmeleri gerekse de Anayasa güvencesi altında bulunan örgütlenme ve gösteri özgürlüğümüz yönünde yasada ve uygulamada birçok sorun yaşanmaya devam ediyor. Hükümetin sendikal haklara yaklaşımı işçilerin, emekçilerin önemli bir mücadele aracı olan grevlerin keyfi bir biçimde yasaklanmasına veya sendikaya katılan işçilerin işten atılmalarına yol açıyor.

Tüm bu ihlaller şüphe yok ki genelde kadınları özelde ise kadın emekçileri daha derinden etkiliyor. Kadın yoksulluğu derinleşiyor. Kadına yönelik şiddet hız kesmeden sürüyor, şiddet failleri aflardan, iyi hal indirimlerinden yararlanarak dışarıda gezerken, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkan iktidar, 6284 Sayılı Kanun gibi koruyucu düzenlemeleri tartışmaya açıyor.

Bu ülkenin emeği ile geçinen tüm kesimlerinin önünde her zaman zorlu süreçler, çetin mücadeleler olmuştur. Bugün de kelimenin tam anlamı ile bir zulüm döneminden geçiyoruz. Ülkemizin adım adım içine itildiği ekonomik, siyasal, toplumsal bunalım gittikçe derinleşiyor. Sağlam hiçbir çarkı kalmayan bu bozuk düzenin enkazı işçisinden kamu emekçisine, asgari ücretlisinden emeklisine, çiftçisinden küçük esnafına halkın yüzde 99’una yıkılmak isteniyor. Bizler her geçen gün yoksullaşırken yüzde 1’lik azınlığın zenginliği büyüyor.

Faşizme karşı demokrasi, emperyalizme karşı bağımsızlık, savaşa karşı barış, baskılara karşı özgürlük, ırkçılığa ve şovenizme karşı emeğin birliği, halkların eşitliği ve gericiliğe karşı laiklik mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Haklı mücadelemizi baskı altına almaya çalışan, her türlü hukuk dışı ve fiili uygulamalar karşısında geçmişte olduğu gibi bugün de sessiz kalmayacağız. Bugünden yarına umudu büyütmeyi sürdüreceğiz. Direnmek yaşamın diğer adıdır. Biz kazanacağız.”