Onlar iktidara geldiklerinde iki yolları var: Ya AKP'nin uyguladığı hattı tercih edecekler ya da Türkiye'yi Ortadoğu'da bir bataklığın içine sokup hayatımızı daha da karartacaklar. Her ikisi de bizim için kırk satır-kırk katır...

AYNI PROGRAM, FARKLI PARTİLER; BİR SAVAŞ KOALİSYONUNUN İÇ YÜZÜ: CHP ve MHP: Kırk satır mı, kırk katır mı?

Seçim bildirgelerinin ekonomi fasılları gerçekten bir felaket. Bunları kim hangi aralıkta, ne şarüarda yazmış bilmiyorum. Ama özellikle CHP ve MHP'nin seçim bildirgelerinde bir yığın ortak özellik var; ama bütün bunları tek bir paydada topla derseniz, ben size tek bir paydayı geçin, tek bir kelime ile olur mu diye sorarım: Olur derseniz o kelime de "sefalet". Bilmiyorum nereden başlamalı.

PROGRAM DEDİKLERİ ŞEY
Seçim bildirgesi ne anlama geliyor onu da anlamış değilim zaten. Bunlar partilerin iktidara geldiklerinde yapacakları şeyler herhalde. Yoksa bir program değil. Çünkü programın kendi içersinde bir tutarlığı ve başı sonu olur. Her biri birer cehalet vesikası olan bu metinler kendi içersinde tutarsız, bilimsellikten uzak ve hatta komik. Mesela CHP'nin "şaşkın pusula"sın da bir yerde; Merkez Bankası'nın bağımsızlığı özenle korunacaktır diyor. Tamam, anladık, CHP serbest piyasa ekonomisini savunuyor ve buna bağlı olarak da Merkez Bankası'nın bağımsızlığını savunmasını beklersiniz. Ancak ıo sayfa ileride başka bir şey var. Yine aynı bildirge de CHP bu sefer "Merkez Bankası, görevini özerk bir yapı içinde özen ve kararlılıkla yerine getirirken, ekonomi yönetiminden sorumlu birimlerle uyumlu çalışmalıdır; diyor. Hangisini savunuyor acaba. Çünkü Merkez Bankası'nın "bağımsızlığı" ayrı bir şey, "özerkliği" ve Merkez Bankası'nın ekonomi yönetiminden sorumlu birimlerle uyumlu çalışması ayrı bir şey. Burada CHP'nin kafası oldukça karışık.

BAĞIMSIZLIK MESELESİ
Bağımsızlık konusunun ne olduğunu anlatan çok geniş bir iktisat literatürü var. Şimdi ona girmeyeceğim. Ama şu kadarını belirtelim: Merkez Bankası Türkiye'de bir A.Ş olarak çalışmaktadır. Böyle olduğu için aslında, şekilsel olarak, kurulduğundan beri özerktir. Hisselerinin çoğunlu da Ha-zine'nindir. Burada "bağımsızlık" kavramı hukuki bir illiyetlik ilişkisinden çok, var olan konjonktüre uygun olarak, dünyadaki küresel ekonomik hattı, yerel iktidardan bağımsız olarak izleyip izleyemediğinin ölçülmesidir.

Bunu da merak etmeyin, neoliberal iktisat literatürü ölçüyor. Çok meraklı ya CHP, neoliberal politikaları uygulamaya, bir zahmet öğreniversin. Biz öğretmeyelim. Ama CHP'nin sorunu şu; politik olarak devletçi ve giderek faşist bir çizgide duruyor. Bu çizgi Merkez Bankası'nı"bağımsız" görmek istemez. Çünkü bu çizginin amacı yağmanın ilk önce kendisi tarafından yapılmasıdır.

MERKEZ BANKASI'NIN KONUMU
Bunun için Hazine'den sorumlu bakan kimse Merkez Bankası'nın da sahibi odur. CHP eğer tutarlı bir parti olsaydı ve ipe sapa gelseydi Merkez Bankası'nın bağımsızlığından hiç bahsetmezdi. Doğrudan "özerk" bir yapıyı savunurdu. Çünkü özerk bir yapıda Hazine para politikaları konusunda Merkez Ban-kası'na müdahale edebilir. Ama hem serbest piyasayı savunur görünüp hem devletçi olamazsınız; geçti o günler. Şimdi bu Merkez Bankası örneği CHP programının sefaletini yeterince anlatıyor sanırım.

Program, yani "pusula" her sayfasında bu tür cehalet ve çelişkilerle dolu bir metin. Aslında her sayfasını ele alıp şöyle bir silkelemek benim için çok zevkli bir uğraş olurdu; ancak hem yer yok hem de gerçekten çok sıcak var. Onun için yöntemden ve yukarıdaki gibi birkaç cehaletten daha bahsedip MHP'ye, yani aslına geçeceğim. Çünkü ne yazık ki, CHP artık MHP'nin bir karikatürü.

MHP'NİN BÜTÇE KOMEDİSİ
Bu örnekler ve her iki partinin yöntem ve dil konusunda benzerlikleri o kadar çok ki. Saymakla bitmez. Ancak izin verin bir MHP cehaletiyle başlayalım: Bütçe Politikası başlığında şöyle deniyor; "Vergi oranları artırılmaksızın verginin tabana yayılması suretiyle vergi gelirleri artırılacaktır." Hadi bakalım buyurun! Verginin tabana yayılması ne demek? Yani vergi oranlarının artırılmasını sakıncalı buluyorlar, sermayeyi ürkütmemek için. O zaman tabana yayalım. Burada ya dolaylı vergileri artırırsınız onu zaten şu andaki ekonomi programı sağlıyor, ya da kayıt dışını önlerseniz. Yani, MHP'nin dediğinden, bu ikincisinin anlaşılması biraz şüpheli ama... Hadi öyle kabul edelim.

CHP vergi konusunda ne diyor, merak ediyor musunuz? Onlar vergi konusunu biraz daha çalışmış gözüküyorlar. KDV'yi gözden geçireceklermiş. Yani iktidar olsunlar çalışacaklar üzerinde. Çiftçinin mazotundaki KDV kalkacakmış. Bunun nasıl olacağı yine belli değil. Kaynak belli değil. Bu konuya değinmiyorum, suyu çıktı. CHP ve MHP hem neoliberal politikaları savunup hem de böyle şeylerin olmayacağını İstanbul'da herhangi bir taksi şoföründen öğrenebilir.

CAĞIZ, CEĞİZLER ARASINDA...
Hem MHP'nin hem de taklidi CHP'nin seçim bildirgelerinde iki yöntem göze çarpıyor. Birincisinde sorun ortaya konmuş, sonra doğrudan bir çıkarımla bir karşıolum çıkarımı geliştirilmiş. Her iki yaklaşımda sorunların kendisinden pasif (nasıl yapılacağı belli olmayan) çözümler çıkarıyorlar. Birinci yaklaşım üniversite sınavının kaldırılması halinde yerine ne koyacağını bilmiyor. İkinci yaklaşımda ise olması gerekir, yapacağız, yapmalıyız, biz iktidara geldiğimizde siz korkmayın yapın gibi bir dil var. Ayrıca bu yaklaşımda ana sorundan uzaklaşıp yan sorunlara sapılıyor. Ve ana sorun unutuluyor. Örneğin bütçe konusunu ele alındığında, vergi gelirlerini artıracağım, borçlanmayı azaltacağım denirken, tarım faslında çiftçiye mazotu ucuza vereceğim deniyor. Bütçeden bahsederlerken faiz dışı fazla tanımını bile bilmedikleri ortaya çıkıyor. Çünkü faiz dışı fazla tanımı neoliberal iktisat uygulamalarında yalnız bütçeye özgü bir tanım değil. Tüm makro ekonomik değişkenleri etkileyen bir tanım. Yani faiz dışı fazla geliştirdiğiniz ve uyguladığınız bir model sonucu elde edeceğiniz bir çıktı. Örneğin mazottan ÖTV kaldırarak 7 milyar dolarlık bir açık elde ettiğinizde bunun çarpan etkisini de hesap etmeniz gerekecektir. Burada kamunun borçlanma gereği yalnız 7 milyar dolar açık vermeyecektir. Siz 7 milyar doları telafi edecek bir vergi reformu yada tasarruf sağlayacağım derseniz hapı yutarsınız. İşte burada hem CHP hem MHP eski Keynesgil makro ekonomik dengeden hareket ediyorlar. Bunun içinde çok yanılıyorlar.

Halbuki küreselleşmenin getirdiği neoliberal denge ulusal ekonomi dengesi değil. Örneğin eskiden ölçülmüş biçilmiş denmiş ki; GSMH'nın yüzde ç/unu aşan dış açık tehlikeli. Ama bu artık geçerli değil. İspanya yıllardır açıkla yaşıyor. AB'nin fazla veren ekonomileri ve bölgeleri şimdilik daha zengin ama bu giderek tarihe karışıyor. Ulusal tasarruf kavramı da bu çerçevede tarihe karışmak üzere. CHP programda büyük harflerle yazmış: Türkiye'nin çok önemli bir açığı da, tasarrufların yatırımlara yetmemesidir. Esfender hocam kusura bakmasın ama çok yanlış. Artık dünya ile entegrasyon sağlamış ekonomilerde böyle bir sorun yok. Çin rekor fazla veriyor. Yalnız bunu ulusal tasarruflarla mı yapıyor; dünyada bütün fazla veren ekonomiler Doğrudan Yabancı Yatırımları çekerek bunu gerçekleştiriyorlar. Dün Türkiye'de bir ekmek fırınına 1.5 milyar dolar verildi. Hangi tasarrufla?Tür-kiye'nin fazla veren bir ekonomi olması için kendi iç pazarına değil, dünyaya üreten bir ekonomi olması gerekiyor. Bu anlamda CHP'nin ve MHP'nin dış açığın sorumlusu düşük kur tespiti de doğru değil. Düşük kur bir neden değil, sonuç. Türkiye'nin adil ve gerçek bir büyüme için, işsizliği ve yoksulluğu önlemesi için hem DYY çekmesi hem de kamusal temel mallar ekonomisini geliştirmesi gerekir. Bu CHP ve MHP programlarında yok.

Yani şunu söylemek istiyorum. CHP ve MHP ekonomi programlarının iç tutarlılıkları yok; eklektik ve eski teorik hipotezlerden yola çıkıp, neoliberal politikaları izleyeceğiz diyorlar hem de var olanı eleştirmeye çalışıyorlar. İşte bunun için her iki parti de aslında bilimi ayaklar altına alıyor. Mesela çok komik bir şey daha söyleyeyim: MHP'de şöyle bir ekonomi başlığı var; "Milli Bilgisayar Oyunları Endüstrisi Teşvik Edilecek." Başka bir şey söylemeye bilmiyorum gerek var mı? Ayrıca son bir tespit her iki parti de Halk Bankası'nı özelleştirecek ama Ziraat Bankası'nı elde tutacak. İşte size bunu da yaptırmazlar. Siz her ikisini de özelleştireceksiniz. Neoliberal ekonomi politikasını savunacaksınız, sonra Ziraat Bankası gibi bir devi eliniz de tutacaksınız. Ne yapmaya acaba?

EKONOMİDE NE AMAÇLIYORLAR?
Her iki parti de, özünde neoliberal serbest piyasayı savunuyor. Ancak her iki parti de halen AKP'nin IMF destekli ve ödünsüz uyguladığı cari ekonomi programını eleştirirken, eski devletçi ezberleri ve retoriği kullanmaya çalışıyor. CHP'nin Merkez Bankası çelişkisi buradan geliyor. Ama bunu da yapamıyorlar. Çünkü siz hem küreselleşme ve neoliberal politikalar yanlısı olup hem de sosyal olamazsınız. Hem devletçi hem de piyasacı olamazsınız. Mesela her iki partide sözbirliği etmişçesine KOBİ'leri öne çıkaran bir program ortaya atıyorlar, sektörel teşvikleri, Ar-Ge'yi öne çıkartıyorlar. Ama bunlar için AB Katılım Öncesi Ekonomik Programa bakın lütfen, gördüğünüz AKP'nin 2008 sonrası ekonomi programıdır ve neoliberal yaklaşımın iyi bir örneğidir. Burada hepsi var. Yani hem CHP hem de MHP oraya baksalardı, söylemeye çalıştıkları her şeyi bir matris tutarlılığında orada göreceklerdi. Tarım, Yabancı Sermaye, Merkez Bankası, Para Politikaları, Vergi Politikaları, Maliye Politikaları hepsi orada var. Sonra Dokuzuncu Kalkınma Planı'nı da bununla örtüşüyor.

KİM BUNLAR?
O zaman bu MHP ve CHP'ye ne gerek var. Bunlar kim; ve ne için iktidar olmak istiyorlar diye sormak gerekmiyor mu? Çünkü program diye ortaya attıkları metinler birer cehalet vesikası. Başı sonu belli değil, kendi içersinde tutarlı değil. Her iki partinin programı şimdilerde uygulanmakta olan programın hedefleriyle örtüşüyor. Örneğin enflasyon yüzde 5 olacak diyorlar, zaten Merkez Bankası iki yıl önce "enflasyon hedeflemesine" geçmiş ve "fiyat istikrarını" para politikasının direği yapmış. Siz doğru dürüst bir vergi reformu önermeden, Türkiye'ye Doğrudan Yabancı Yatırımları çekecek altyapı ve cari neoliberal politik hattan ayrı bir kamusal ekonomi geliştirmeden enflasyonu yüzde 5'lere ancak yüzde 6.5-7 faiz dışı fazla vererek, faizleri yüksek tutarak düşürebilirsiniz. Onu da AKP'nin uyguladığı program yapıyor zaten.

Bu program aslında 2004'te bitti. Uzatmaları oynuyor. Türkiye zaten seçim sonrası yeni bir ekonomi programı uygulayacak. Bunun da çatısı, yukarı da belirttim, AB katılım öncesi ekonomi programı. Türkiye bunu uygulayacak. O halde CHP ve MHP'nin ne olduğunu ve neyi temsil ettiğini söyleyelim. Bu iki parti artık Türkiye'de büyük burjuvazinin bile gerisinde bir savaş ve içe kapanma hattını temsil ediyor.Onlar iktidara geldiklerinde iki yolları var: Ya AKP'nin uyguladığı hattı tercih edecekler yada Türkiye'yi Ortadoğu'da bir bataklığın içine sokup hepimizin hayatını daha da karartacaklar. Her ikisi de bizim için kırk satır veya kırk katır. CHP ve MHP ikizleri artık gözü dönmüş savaş partileridir.

YÖK'ü kaldırmayı neden düşünmezler?
ÜNİVERSİTE
sınavı bir eğitim sorunudur önermesine karşı geliştirilen çıkarım "o halde üniversite sınavı kaldırılacaktır" şeklinde. Yani ÖSS kaldırılınca yerine ne konulacak sorusu boşta. Buna belki Baykal katıldığı TV programlarında bir şey söyler diye baktım ama söyleyemedi. Belli ki bir Cem Uzan'la yarışma hali var. Aynı şeyi MHP'de söylüyor. Ancak o'da ÖSS yerine orta öğrenimde bir zamanlar uygulanan "olgunlaşma" sınavlarını hatırlayıp onu koymuş. Ben babamdan dinlerdim bu olgunlaşma sınavlarını. CHP'nin işte burada hakkını yememek lazım; mesela şimdi AKP'nin de pekâlâ yaptığı Meslek Yüksek Okulları'na doğrudan meslek liselerinden öğrenci almayı ve mesleki yönlendirmeyi savunuyor ama bunu zaten AKP yapıyor ve bu AB katılım öncesi ekonomik programında da var. Aslında CHP'nin bir "sosyal-demokrat" parti olarak mesela bir 12 Eylül ürünü olan YÖK'ü kaldırıp üniversiteleri özerk yapmayı, gerçek demokratik bilim yuvaları olmasını sağlamayı amaçlamasını insan umuyor ve bekliyor.

Verimlilik artışı deniyor ama içi boş
ÇÖZÜM
için parçalara ayrılan sorunun her parçası yeniden ayrı bir sorun haline dönüştürülüp, bunların tek tek çözümüyle ana sorunun çözümü hedefleniyor. MHP programının bir yerinde, "Kurların piyasa şartlarına göre belirlendiği serbest döviz kuru politikası uygulanacaktır. Ancak; piyasanın derin olmaması dikkate alınarak, kurlarda aşırı dalgalanmalara müdahale edilecektir" deniyor. Bu ne demek? Bir parti böyle bir cümleyi programa niye koyar. Bir yerde de şöyle bir şey var; "Tarım sektörü modernize edilerek verimlilik artırılacak ve tarımsal ürünler işlenerek katma değeri yükseltilecektir." Tarımla ilgili başlıkta ise "Yenilikçi Üretim Ekonomisi" diye bir şey bulmuşlar (ki; bu yanlış bir çeviri), cümlenin öznesi yok. Tarımsal ürünleri kim işleyecek? Devlet mi, çiftçiler mi, kooperatifler mi? Belirsiz! Aynı şey CHP programında da var: "Tarımsal yapının ekonomik nitelikli tarım işletmeciliğine dönüşmesi gerekmektedir" denmiş. CHP özne değil. Bunu devletten mi istiyor, çiftçilerden mi belli değil. Ya 'ekonomik nitelikli tarım işletmeciliği' ne demek? Boş laflar salatası.

CEMİL ERTEM