YGS, LYS, KPSS... Doğruymuş. Hayatta hiçbir şey yok olmuyor her şey başka bir şeye dönüşüyormuş. Siz bilmezsiniz ama ÖYS’den sonra hayatının en zor ve acılı dönemini geride bıraktığını, bir daha böylesinin olmayacağını düşünen, ergenliğini 90lı yıllarda bırakamamış bir nesil için büyük bir keşif bu. Biz bunu öğrendik artık. Havuz problemlerinin, o havuzlarda altta açık kalan musluklardan akan suların bir nedeni varmış meğer. Biz kısaltmaları ve o kısaltmalardan başka kısaltmalar yaratmayı çok iyi biliyoruz. Onun dışında da herkesten başka olmaya çalışsak da herkes kadarmışız. Biz istemesek de herkes gibiymişiz biraz. Bunu da anladık acı da olsa. Geçtiğimiz yollarda ayak izleri hep vardı. O ayak izlerinden gitmesek de o yoldan geçilmişti bir kere. Yine herkes gibiyiz. Kabul etmeseniz de sizler gibi, istemesek de onlar gibiyiz. Ne bileyim saçlarımızın uçları kırılıyor, kestirmeye gitsek hep istediğimizden daha fazla ya da daha farklı bir saçla buluyoruz kafamızı. Dışını düzeltmeye çalışıyoruz içindeki dağınıklığı saklamak için belki. Kimimiz duvarlarını boyuyor, kimimiz saçlarını. Değiştirme özgürlüğümüzü bu alanlarda kullanıyoruz. Bizim devrimimiz de bu. Saçmalama hakkımız küçük yaşta elimizden alındığından eğlenceli olamıyoruz başkaları kadar. Oysa pili bitmesin diye kasetleri kalemlerle geri saran bir kuşağa hayat gülebilmek için yeterince malzeme vermişti. Biz de değiştik. Tarihi duvarların göz göre göre yıkıldığı topraklardan yükselen oteller karşısında boynumuz kıldan ince artık.
Başucunda “Tutunamayanlar” ile hayata, insanlara uyum sağlayabilen bir insan görmedik şimdiye kadar. Özünde iyi insanlarız aslında ama yanlışlarımız doğrularımızı götürdüğü için, bir de arkadaşlarımızın etkisinde kaldığımız için… Ama özünde yine de iyi insanlarız. Kim 500 milyar ister, Fatmagül’ün suçu ne? Biz biliyoruz. Boş yere kafa patlatmadık zamanında iki araba farklı zamanlarda, bilmiyorum kaç kilometre hızlarla yola çıkarlarsa kaç saat sonra karşılaşırlar diye (ya da bunun gibi bir şeydi.). Aramızda “A arabası son anda hırs yapıp, depara geçerek bilmem kaç saat sonra B arabasının..” diye düşünenler oldu. “A arabası B arabasının hızına yetişir ve sonra arabadan inen A ve B deli gibi bir aşk yaşamaya başlarlar” diye düşünenler de oldu. “A ve B hiç karşılaşmazlar, hız tesadüfleri sevmez, hep teğet geçerler” diye düşünenler de vardı. Bu son üç şekilde düşünenler için bir şık hiç olmadı. Harcanmış zamanlar, her şeye rağmen güzel anılar... Bütün bunları düşünmeye artık vaktimiz yok. Alarmlar, ego, hırs... Bunlardan kendimize gelene kadar çok uzun bir yol kat etmemiz gerekiyor.  Sonunda yorgun sıkıcı bir ruh var, daha buradan bile belli. O yüzden oyuna devam. Biraz yalan, biraz daha yalan. Bizim gençliğimiz işini bilir felsefesi. (Bakın yine “hiçbir şey yok olmuyor, her şey başka bir şeye dönüşüyor”a üstü kapalı gönderme var). Siz yine de bir gün her şeyi, herkesi bırakıp teknenizle, motorunuzla, dönüşü olmayan bir biletinizle çoook uzaklara gitme hayallerinizden vazgeçmeyin.  Ama her şeyden önemlisi o uzaklara gitmeden önce kendinize gelin.
Çok sevdiğim bir şarkı şöyle biter; “Ama yaşayan bir şey var burada hala. Bir parça aşk kaldı mı dersin? Biz artık sevmeyen insanlar İstanbul’a ait olduk… “