Tüm kışkırtıcı girişimlere rağmen Küba halkı devrimden ve onun kazanımlarından vazgeçmeyecek. Evi yenileyecek ama asla ‘temeline zarar’ vermeyecekler. O nedenle bekleyenler varsa Küba'nın yıkılmasını daha çok beklerler!

Kışkırtıcılık tutmaz

MEHMET ERDEM

Medea Benjamin harika bir iş yapıp sokaktaki Kübalılarla konuşmuş. Jacobin'de okudum. ABD'nin onca kışkırtıcılığına, milyon dolarlar harcamasına rağmen, Kübalıların sokaklara sanıldığı gibi dökülmediğini anlatmış bir güzel.

Biliyoruz, 11 Temmuz'da başlayan protestoların, çıkarılan onca gürültüye rağmen yaygınlaşmaması karşısında çılgına dönen "emperyal dış güçler", içinde bulunduğumuz Kasım ayında yeni girişimler tezgahlamakla meşgul. Bu arada, Küba'da yaşayıp, bu "muhalif" gösterileri düzenleyenlerin, nasıl olup da Küba'da faaliyet yürüttüklerini anımsatıp soralım: "Hani Küba muhalifler için bir cehennemdi?"

Protestoları düzenleyenlerle Küba yetkililerinin uzun görüşmeler yaptığını, dile getirilen sorunların çözümü için ortak bir zemin bulma çabasında olduklarını malum medya yazmaz. Ama yanlı olduğunu herkesin bildiği Reuters Haber Ajansı o günlerde Kübalı yöneticilerin muhaliflerle bu görüşmeleri yaptığını haberleştirdi sık sık. Yine malum medya bunu da görmedi/göstermedi. Küba yönetiminin "halkın şikayetleri" konusunda hiç bir tepkiye sessiz kalmadığını, sorunları halkla birlikte çözmek istediğini, karşısına çıkan muhalif temsilcilerin birer bozguncu olduğunu bildiği halde, yine de onlarla anlaşmaya çalıştığını Reuters haberleştirdi ama yine malum medya bunu dünyaya duyurmadığı gibi Küba polisi sertleşince (!) bunu dünyanın her noktasına iletmek için yırtındı tabii.

Devlet binalarına, kamuya ait kurumlara saldırılar başlayınca polisin ne yapmasını bekliyordu bu çevreler anlamak zor. ABD'ye "Gel adayı işgal et" çağrıları yapanlara neden tahammül edilsin bu arada? Küba yönetimi elbette sertleşecekti. Ne yapacaktı başka?

HANİ MUHALİFLER İÇİN CEHENNEMDİ?

Bir kez daha altını çizeyim; Küba'da ABD desteğiyle protesto gösterilerini organize edenler Küba'da yaşıyorlar. Bozguncu oldukları bilindiği halde yıllardır ne baskı görüyorlar ne de hapse tıkılıyorlar. Son gösterilerden sonra bu değişti tabii. Küba hükümeti, protestoculara ABD tarafından yürütülen istikrarsızlaştırma kampanyasının parçası oldukları gerekçesiyle izin vermiyor, sert davranıyor artık. Ama kimsenin prangaya vurulduğu yok. Facebook'da yüzlerce Küba karşıtı yalan haber yayan Archipelago adlı grubun lideri Yunior Garcia, ev hapsinde sadece. Diğer "muhalif" bozguncular ise mahallelerinde "devrim yanlısı" komşularınca tecrit edilmiş durumdalar. Benjamin yazmış bunları. Doğruluğundan da asla kuşkum yok.

Benjamin Küba sokaklarında dolaşıp görüştüğü insanlardan protestoların ülkenin birliğini bozan gösteriler diye söz edildiğini kaydetmiş. İnsanların Devrim'i yıkmak değil, ileriye götürmekten yana olduklarını da vurgulamış. İyi bir tanıklıktır yaptığı. 11 Temmuz'daki gösterilerin aslında "meşru" taleplerle kendiliğinden oluştuğunu, elbette ablukanın yol açtığı gıda, ilaç kıtlığı, temel ihtiyaç maddelerine erişimin zorluğu gibi nedenlerin bir öfkeye yol açtığını belirtiyor. Ortaya çıktığı andan itibaren dünyada Çin'den sonra en başarılı mücadelenin verildiği Covid-19 tedavisinde yine ablukaya bağlı tıbbi destek eksikliği kızgınlığın nedenleri arasında.

POLİS İNSANLARI VURMAZ KÜBA'DA

Ama bunların hiçbiri burjuva basının deyimiyle "rejime" yönelik itirazlar değil. Her ülkede görülecek memnuniyetsizlikler bunlar. Bakın Benjamin'in konuştuğu Havanalı bir anne neler söylemiş: “11 Temmuz'da protesto için dışarıdaydım. Ama o zamandan beri artıları ve eksileri tartıyorum. Buradaki gıda durumu korkunç, her şey için sıraya girmemiz gerekiyor. Öte yandan güvendeyiz. İnsanların silahları yok ve birbirlerini öldürmüyorlar; polis insanları vurmaz Küba'da. Çocuklarımız dışarıda oynarken endişe etmemize gerek yok. Ücretsiz olarak iyi bir eğitim alıyorlar. Bu hükümet gerçekten çökerse, korkarım kazandığımızdan fazlasını kaybedebiliriz.”

Bu kadar basit. Kulağa hoş gelmeyebilir ama adalet, "demokrasi" den daha değerli kimi zaman. Kaldı ki, parlamentosunu yenilerken bile aylarca halkla iç içe olup, yüz yüze görüşmeler yaparak yeniliyor Küba insanı. Demokrasi dediğin bu. Malum "demokrasilerde" sadece seçimden seçime görülen katılım Küba'da seçimlerden çok önce gerçekleştiriliyor zaten.

Şimdi Kasım ortasında yeniden sokağa dökülmekten söz eden muhalifler, zamanlama konusunda ciddi hata yapmış oldular bu arada. İki yıllık pandemi tecridinin ardından okula başlayacak öğrenciler. Bu ortamda yapılacak protestolara destek vermek isteyen de zor çıkar sokağa. Çünkü eğitim Kübalı için her şey demek. Onu baltalayacak bir bozgunculuğa izin vermesi olası değil.

Başka bir toplumla kıyaslanamayacak kadar "politize" bir toplum Küba toplumu. Liderlerini devirmekten (!) çok ülkenin ekonomik açıdan nasıl daha iyi olunabileceğine kafa yoruyor. Benjamin, "Kübalıların ABD politikasını değiştirmek için yapabilecekleri çok az şey var" diyor. Haklı "ama onlar kendi iç değişikliklerini yapabilirler" de diyor. Bu da doğru. Hatta önemli olan da bu. Benjamin'in çok hoşuma giden gözlemi şu oldu: "Genç devrimcilerden defalarca duyduğum bir tema, karşı devrime meydan okumanın en iyi yolunun devrimi daha iyi hale getirmek olduğudur."

Demek ki yaşanılan sorunlar karşısında, devrime sarılmaktan, onu daha da geliştirmekten başka çare yok. O annenin dediği gibi, tersi durumda "kaybedilecek çok şey var." Şu şeffaflık dediğimiz bizde asla rastlanmayan tutumu Küba yöneticilerinin protestoların başından beri uyguladığını bilmeliyiz. Başta Devlet Başkanı Miguel Diaz-Canel olmak üzere tüm yöneticiler hiç bir bilgiyi saklamadılar. Sorunların farkında olduğunu söyleyerek, elbirliğiyle çözme konusunda halktan destek istediler. Provokasyon büyüdüğünde ise Diaz-Canel'den Küba halkına "devrimi savunmaları" çağrısı geldiğinde binlerce işçi meydanları doldurup karşı devrimcilere meydan okudu. Bu görüntüleri yine o "malum" medyada göremedik.

KONUŞANI SUSTURMAK YOK

Benjamin pandemi sırasında “La Manigua” adlı popüler bir Telegram sohbet grubu oluşturan solcu Kübalılarla yüz yüze konuşmuş. Onlara ülkede ne tür değişiklikler görmek istediklerini sormuş. Birer birer örnekler vererek boğucu bürokrasiye, beceriksiz veya yozlaşmış yöneticilere itirazlarını dile getirmişler, ırkçılıkla yüzleşme konusunda daha ciddi olmak gibi istekleri de olmuş. Bunların hepsi sol talepler. Ama bu solcuların hiçbiri "rejim" den yakınıyor değiller. Küba demokrasisinin sağladığı özgürlük ortamında bu tür eleştiriler dile getirebiliyorlar. Konuşanı susturan yok Küba'da.

Bir grup öğrenci “Mi Casa” (benim evim) adlı şu şarkıyı söylüyormuş. Sözlere dikkat edin: "Evimdeki mobilyaları değiştireceğim/Duvarların rengini değiştireceğim, kapıları, pencereleri yeniden yapacağım ve bazı duvarları yıkacağım." Şarkının sonu Kübalıların devrime nasıl baktıklarının, nasıl sahip çıktıklarının da bir kanıtı niteliğinde: “Evimde mutlu olsam da yapılması gereken değişiklikler var. Ama çok hızlı gitmeyeceğim çünkü temele zarar vermek istemiyorum.”

O nedenle tüm kışkırtıcı girişimlere rağmen Küba halkı, gençleri devrimden, onun kazanımlarından vazgeçmeyecekler. Evi yenileyecek ama asla "temeline zarar" vermeyecekler.

O nedenle bekleyenler varsa Küba'nın yıkılmasını, daha çoook beklerler.