TÜİK veritabanına göre 60-71 saat arası çalışanların sayısı 4 milyon 264 bin kişiye ve 72 saat ve daha fazla çalışanların sayısı 1 milyon 475 binden 2 milyon 891 bin kişiye çıktı

Çok çalışıyoruz çok!
Reel ücretler yerinde sayarken, çalışma saatlerinin yoğunluğu artıyor İzmir Ekonomi Üniuersitesi'nden Alper Duman Türkiye'de işi olanların birkaç kişinin işini çok düşük ücretlerle yaptığını ortaya koydu. Peki, bu yoğun çalışmanın sonuçlan ne? Tabi tahmin ederseniz, aile içi tartışmalar, stres ve asos-yal bir yaşam. Yani Türkiye işsizliğin ve yoksulluğun pençesinde kıvranırken, şanslı işi olanlar da günde kendilerine kalan ortalama 2 saatlik bir zamanı "tepe tepe" kullanıyorlar(!) Tabi yorgunluktan parmaklarını oynatacak mecalleri kalırsa.

Son yıllarda çevrenizdekilerin başlarını işlerinden kaldıramadıklarından yakındıklarını sıkça duymuşsunuzdur. Bazıları-nınsa işi yoktur ve dertleri de budur. İnsanların bir kısmı çok, hatta çok aşırı çalışırken diğerlerinin çalışmak için deveye hendek adattıkları bu iktisadi sistemin adı kapitalizm malumunuz. Bu sistemin ana öğretilerinden biri de iş zamanı ya da işgücü arzının reel ücretlere bağlı artmasıdır. Buna ikame etkisi denir. Bir de gelir etkisi vardır. Bu ikinciye göre belirli bir geliri aştıklarında insanlar ücretleri artsa da işgücü zaman arzlarını azaltırlar çünkü onlar için boş zamanın getirişi daha fazladır.

Ülkemizin diğer bir malum gerçeği de 2000 yılından itibaren reel ücreüerin verimlilik artışlarına rağmen durağan bir seyir arzetmesidir. Peki çalışma saatlerine ne olmaktadır? Yukarda bahsedilen iki etkiden hangisi baskın çıkmaktadır?

Aşağıdaki tablodan normal haftalık iş-zamanını aşan iş yüklerine sahip çalışanların dökümünü okuyabiliriz.

TÜİK hanehalkı veritabanına göre haftalık 50-59 saat arası çalışanların sayısı 2 milyon 829 bin kişiden 3 milyon 291 bin kişiye, 60-71 saat arası çalışanların sayısı 4 milyon 264 bin kişiye ve 72 saat ve daha fazla çalışanların sayısı 1 milyon 475 binden 2 milyon 891 bin kişiye çıkmış. En dikkat çekici olan son kategori. Bu insanların haftanın 6 günü çalışıyorlarsa eğer günde 12 saat çalışıyorlar demektir. Ulaşım, yemek ve uyku da 10 saat tutsa en azından, demektir ki 3 milyon insanın gerçekten de başını kaşıyacak ya da yaşayacak 2 saat zamanı kalıyor günde.

Bu aşırı çalışmanın bedeli de aşırı stres, aile problemleri, iş kazaları ve bunun gibi hayra alamet olmayan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Dolayısıyla ikili bir toplumsal maliyet var kapitalizmin getirdiği bu dengesizlikte. Atıl işgücünün getirdiği fırsat maliyeti ve işsizliğin doğurduğu toplumsal tramvaların maliyeti bir yanda, fazla çalışmanın toplumsal maliyeti diğer yanda.

Amerikalı iktisatçı Juliet Schor yıllar önce 'Overworked America' diye bir kitap yazdı ve ilginç bir biçimde en çok okunanlar listesine girdi. Temel tezi, Amerikalıların sırf komşuları çok harcıyor diye daha çok harcamak için daha çok çalıştıklarıydı. Dolayısıyla Amerika gibi tüketim kültürünün hücrelerin içinde hissedildiği bir yerde 'gelir etkeni' işgücü arzında pek bir rol oynamıyordu. Türkiye'de üst düzey yöneticilerin veya üst orta sınıfın bu minvalde çalışma sürelerini artırdıklarını öne sürebiliriz. Yani komşusu hummer alınca dişini sıkıp biraz daha çalışan 'beyaz Türkler' yok değil. Ancak yukardaki rakamların çoğu, kayıtlı ya da kayıtsız, kent ya da kırda niteliksiz çalışanların zorunlu bir biçimde hayatta kalabilmek için -gerekirse ek iş yaparak- emek zamanlarını arttırmalarından kaynaklanıyor.

Bu hipotezin sınanması başlıbaşına bilimsel bir çalışmanın konusu olur. Tabi daha ilginci yukarda bahsedilen ve kapitalizme özgü bu 'emek piyasası' absürdlü-ğünün yarattığı toplumsal fırsat maliyetlerin hesaplanmasıdır.

ALPER DUMAN alper.duman@ieu.edu.tr

* * *

BAKIŞ:
AR-GE ve inovasyon için KOBİ'lere modeller (1)
KOBİ'ler (Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler) bir ülkenin rekabet düzeyini belirleyici temel yapı taşları olup istihdam yaratmada motor işlevi gören konumdadırlar. KOBİ'ler, üretim, finansman ve pazarlama gibi sorunları olan, dinamik, esnek ve karmaşık bir yapı oluştururlar. Küresel ekonomi içinde fason üretime yatkın bir üretim modeli göstermekte ve rekabetçi pazarlarda çalışmaktadırlar. Genellikle büyük (ana) sanayinin alt yüklenicisi (taşeron) olarak çalışmaları nedeniyle KOBİ'ler yenilik yaratmak ve ürünlerini geliştirmek zorundadırlar.

Bu gelişme yalnızca teknik özelliklerin değişimini ve performansı içermez. Pazarlamada ve tedarikte yeni yöntemlere yönelerek "alternatif çözümler" bulmak da yenilikçi yaklaşımın bir parçasıdır. Maliyetlerin düşürülmesi için işletmede prosesin değiştirilmesi veya teknolojik yapının geliştirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Birçok ülkede KOBİ'lerin ekonomi içindeki büyüyen rolleri belirlendiğinden, desteklenmeleri için özel kurumlar oluşturulması dahil, birçok değişik yöntem denenmekte ve yeni araçlar geliştirilmektedir. Örneğin Hollanda, İsveç, Güney Kore, Almanya ve İrlanda gibi ülkeler bu tür özel kurumlar oluşturmuşlardır. Ayrıca KO-Bİ'lerle ilgili düzenlemelerin (regülasyon-lar) basitleştirilmesiyle de KOBİ'lerin faaliyetleri desteklenmektedir. Bazı ülkelerde bu amaçla bakanlıklara bağlı kurumlar veya özerk hizmet yapan işletmeler devreye girmektedir.

Ar-Ge ve İnovasyon politikalarının uygulanması için bir ülke içindeki bölgeler (Organize Sanayi Bölgeleri ve Küçük Sanayi Siteleri dahil) önemli platformlar olarak öngörülmektedir. Bölgenin özelliklerine bağlı olarak sanayinin alt sektörlerine yönelik özel yapılanmalar oluşturulmaktadır. Teknoparklar bu amaca hizmet verecek biçimde kurulursa, bölge içindeki KOBİ'lere bilgi ve İnovasyona yönelik aktarımlar yapılabilir. İsveç ve Almanya'da başarılı uygulamalar gerçekleştirilmektedir.

KOBİ'lerin büyümeleri ve araştırmacıların girişimciliğini sağlamak için bazı ülkelerde EĞİTİM PROGRAMLARI düzenlenmektedir. Kobi yöneticileri düzeyinde bölge bölge düzenlenecek ve küçük sanayi sitelerine kadar götürülecek, sektörel farklılıklar içeren bu programlar Türkiye için de olayın temelini oluşturmaktadır.

EĞİTİM PROGRAMLARI
Eğitim programlarında taraflar aşağıdaki şekilde kümelenmiştir:

*Ar-Ge ve inovasyona yatkın, rekabet potansiyeli bulunan KOBİ yöneticileri,

*KOBİ'lerde sorumluluk alan ve ana şirket ilişkilerini yürüten mühendisler,

*KOBİ dernekleri yöneticileri ve KOS-GEB'in görevlendireceği uzmanlar,

*Eğitim programlarını hazırlayan Araştırma ve Danışmanlık kurumları,

*Bilimsel Araştırma Kurumları (muhtemelen TÜBİTAKJ) ilgili birimleri,

*İlgili bölge üniversiteleri öğretim gö-

revlileri veya araştırma uzmanları,

*Sanayi ve/veya Ticaret Odaları ile Meslek kuruluşları (MMO, EMO, İMO v.s.) uzmanları.

Burada eğitilecek olan KOBİ yöneticileri ve mühendisleridir.

Eğitim konuları başlıca aşağıdaki temaları kapsayacaktır.

* Ar-Ge ve İnovasyon kavramları, kapsamları ve uygulamaya yönelik tipik örnekler,

* Ar-Ge çalışmasının aşamaları, kadroları ve bütçelerine ilişkin örnekler,

*İnovasyon zorunluluğu ve işletmelerde ürün ve tasarım bazında inovasyon örnekleri,

*İnovasyoa yönelik hizmet tanımları, kapsamlı İnovasyon yaklaşımları ve örnekler,

* Ar-Ge alt yapısının ve yeteneklerinin oluşturulmasına ilişkin programlar, donanımlar ve test olanakları,

* Ar-Ge ve İnovasyonun geliştirilmesi ve kurumlar arası koordinasyonda TÜBİTAK ve Üniversitelerin önemi ve rolü,

* Ar-Ge ve İnovasyonnun ekonomik büyümedeki rolü, KOBİ'lere yüklediği görevler,

* Ar-Ge ve İnovasyonnun finansman ve desteklenmesine yönelik kurumsal faaliyetler

Burada eğitim programlarının amacı asla bir Ar-Ge projesi hazırlamak değildir. Ar-Ge ve İnovasyon kavramlarının, işlevinin ve öneminin en geniş biçimde algılanmasını sağlamaktır. KOBİ yöneticilerinin rekabet ortamında ürünlerini veya üretim yöntemlerini, sürekli yenilikçi bir zihniyetle ele almalarını gündeme getirmektir.

Eğitim programları hazırlanırken, AB ilişkilerindeki uygulamalar incelenmeli, ancak Türkiye KOBİ'lerinin yapısı ve özellikleri göz önüne alınarak yeni bir çerçevede sunulmalıdır.

Yavuz Bayülken (Yüksek Makine Mühendisi)