İsrail ve Rusya krizlerinde geri adım atan Ankara, şimdi de Hollanda ile gerginlik yaşıyor. Ancak bu konuda Türkiye’nin ekonomik bağımlılığı AKP’nin elini kolunu bağlıyor. Hükümetin sert sözleri havada kalıyor

‘Kof kabadayılıkla’ oy avcılığı yapılıyor

BİLGE DEMİR

16 Nisan’da yapılacak Anayasa değişikliği oylamasının kabulü için istediği oranda ‘Evet’ oyu yakalayamayan Saray ve AKP hükümeti, bir ışık gördüğü Hollanda krizini boş söylemler ve tehditlerle sürdürüyor.

Ekonomik kriz ortamında 22 milyar dolarlık Hollanda yatırımını, 6.6 milyar dolarlık dış ticaret hacmini riske edemeyen hükümetin tepkisi, Büyükelçi’ye yasak, toplantıları askıya alma, diplomatik uçuşlara izin vermeme ile sınırlı kaldı.

Erdoğan’ın son olarak “Cibilliyetsiz”, “Sizi Srebrenitsa katliamından tanırız” söylemleri ile sürdürdüğü tepkilerin, Hollanda ve Almanya’yı ‘gerçekten köşeye sıkıştıracak’ sınırın uzağında kalması AKP hükümetinin geçtiğimiz dönemde sorun yaşadığı İsrail ve Rusya sürecini anımsattı. Bu arada Başbakan Binali Yıldırım’ın, Hollanda Başbakanı Mark Rutte’yi bir günde sekiz kez aradığı iddiaları da tartışmaya ayrı bir boyut kazandırdı.

Estirilen havayla uyumsuz 'yaptırımlar'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Milleti gaza getiriyorsun, sen niye büyükelçini çekemedin” eleştirisine muhatap olan sözde kriz süreci ilk günden bu yana hükümetin ‘gelgitleri’ ile sürüyor.

Hollanda’nın Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağının iniş iznini iptal etmesi ve ardından da Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Rotterdam Başkonsolosluğu’na sokulmayarak sınırdışı edilmesi sonrası, gündeme öncelikle ‘ekonomik yaptırımlar’ getirildi. Ancak Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, “Hollanda’ya ekonomik ambargo noktasında değiliz. Şu anda o noktada değiliz, öyle bir şey söz konusu değil” dedi.

Ardından da önceki gün toplanan Bakanlar Kurulu’ndan sonra Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, içerde estirilen havayla çok da uyumlu olmayan ‘yaptırım’ları açıkladı.

Neleri yapamadılar?
AKP’nin çoğunlukla iç politikaya dönük hesaplarla girdiği ve sonuçsuz kalan polemikler hatırlandığında krizin somut yaptırımlara dönüşmeden Saray’dan yükselecek seslerle bir süre daha devam etmesi bekleniyor.

Türkiye ve İsrail arasında, 30 Mayıs 2010’da Gazze'ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine İsrail askerlerinin gerçekleştirdiği ve 10 Türkiye vatandaşının hayatını kaybettiği baskınla başlayan kriz 6 yıl ve 27 gün sürdü. Bu süreçte yine ‘Hitler’ hatırlatması yapan Erdoğan, “Ben hayatta olduğum sürece Gazze ablukası kalkmadan İsrail’le normalleşme olmaz’ demesine karşın bu ‘kriz’ de aşıldı ve pek çok alanda ortaklık kuruldu.

24 Kasım 2015’te bir Rus jetinin Türkiye jetlerince düşürülmesiyle ortaya çıkan kriz de benzer gerilimlere sahne oldu. Ancak Türkiye’ye ekonomide ve özellikle Ortadoğu’da siyasi darbeler indiren bu kriz tırmanırken, Erdoğan’ın bilgisi dahilinde, iş çevrelerinin öncülüğünde temasların sürdüğü ortaya çıktı. Sonunda Kremlin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e yazdığı mektupta uçağın düşürülmesinden ‘duyduğu üzüntüyü’ dile getirdiği ve ölen pilotlar için de başsağlığı dilediği açıklamasıyla gerginliğin sona erdiğini duyurdu.

Bu da rafa kalkacak
Şimdi de Avrupa ülkeleriyle ‘göçmen’ hatırlatması üzerinden süren tartışmanın, ‘Evet’ oylarını yukarıya doğru dalgalandıracak bir sonuç yaratıp yaratmayacağını test ettikten sonra Erdoğan’ın bu krizi de uyku moduna almasına kesin gözüyle bakılıyor.