İnsan bir ağaç gibi kök salmak ister toprağa; büyüdüğü, ürettiği ve karşılığını da alabildiği yere ait olmak ister. Oysa adalet terazisinin zenginden yana ağır bastığı bir düzende emek karşılıksız, insan köksüz kalmaya mahkûmdur. Barış İnce’nin son romanı Köksüzler, isyan dolu bir yeraltı edebiyatı.

Köksüzler: Toprağın altından umuda yolculuk

Ezgi Hotalak ezgihotalak@gmail.com

Umut yerin kaç metre altındadır? Kim tırnaklarıyla kazıyarak zorla oluşturabilir köklerini? Yıllar önce Mardin’den gelip İzmir’de hayata tutunmaya çalışan bir ailenin üç çocuğu bugüne kadar hor görüldükleri kentte define avına çıkarak var olmaya çalışıyor. Çünkü kabul edilmenin tek yolu para; hakkınla bir yerlere gelemediğin yerde para kazanmanın tek yolu ise kısa yoldan zengin olmak.


Edebiyatımızın derdi olan kalemlerinden biri Barış İnce. Her eserinde olduğu gibi Köksüzler’de de sistemin adaletini sorguluyor. Fakat bu kez konuyu çok daha dikkat çekici bir noktadan ele alıyor. Uzun süreli bir araştırmanın ardından kaleme aldığı yeni kitabında definecilerin yaşamına odaklanan İnce, bu çerçevede göç, ırkçılık, kontrolsüz yapılaşma gibi pek çok probleme değiniyor. Fakat bunu yaparken asla tekdüzeliğe düşmüyor. Kurgusu, dili, inişleri ve çıkışları öyle yerinde ki okur kendini hikâyenin içinde buluveriyor. Karakterlerin başlıca sorunu ise aslında coğrafya…

Kutsul dedektör

Son yılların en popüler söylemi; coğrafya kaderdir. Bu göç zamanlarında bile bir yeryüzü parçasının laneti oradan oraya peşinden gelir. Ne doğduğun yere ait hissedersin ne kaldığın yerde tutunabilirsin. Tıpkı Sinan ya da Nihan gibi… Sinan asi bir genç, isyanını kaçarak değil eyleme geçerek vuruyor dışa. Coğrafya kaderdir demiştik ya Mardinlilerin kaderi de midyecilik. Fakat Sinan’ın baba mesleği olan bu işle zaman harcayacak vakti yok. Yüreğindeki yılların ezilmişliği ile bir an önce çıkmak istiyor bu İzmir’in Bayramyeri denen ismiyle zıt çukurundan. Çözümü definecilikte buluyor. Kahvehane köşelerinde kentin eski efsanelerinden, gizemli haritalardan yola çıkarak kardeşleri ile kazıyorlar toprağı. Yüzyıl öncesinde yaşanan acılardan arta kalanları bulmak için vuruyorlar kazmaları. Her vuruşta gelen küçük zaferlerle daha çok bağlanıyorlar kutsal dedektöre. Öylece fırlatıldıkları bu dünyada kendilerine insanca bir yaşamı bile çok görenlere isyan edercesine.

“Belki gereğinden hızlı dönen dünyayı yavaşlatmak istediklerinden, belki kendi cenazesini hayal edip hüzünlenen insanlar gibi yeryüzüne kazık çakma beklentilerinden, belki ne kadar iyi olduklarını gösterip başkalarını daha çok üzerek keyiflendiklerinden, belki de iyi bir insan olmanın yolunun sahiden bu olduğunu düşündüklerinden, bu dünyaya bir şeyler bırakanlar var. Bir gün kesilecek dikili bir ağaçla, bir gün akmayacak bir çeşmeyle, birkaç münafık dışında gelen cemaati olmayacak bir camiyle yeryüzüne im koyanlar yani. Bir de sakladıklarını dönüp geri almak için izler bırakanlar var. Kaçarken yolda kaptırmamak için sakladıkları varlıklarını döndüklerinde bulma umuduyla bir işaret koyanlar ya da kaçanlardan kaptıklarını zulaya atıp yeniden ava çıkanlar...”

Şehir ve bellek

Nihan ise yıllar önce terk etmiş İzmir’i. Sendikalı demiryolu işçisi bir babanın ve hasta bir annenin kızı. Ailevi sorunlar çekilmez bir hal aldığında; babası aklını yitirip annesi hayatını kaybettiğinde düşüyor yola. Önce İstanbul ardından Almanya’ya gidiyor. Fakat geçmişinden sıyrılmak için heyecanla gittiği yurtdışında umduğunu bulamıyor. Doğduğu coğrafyanın kaderi onu gittiği her yerde buluyor. Mesleğini bile icra edemediği Almanya’da kıt kanaat geçinirken bir de Türk olduğu için aşağılanmalara maruz kalıyor. Ve bir gün Türkiye’den gelen bir telefonla yolu tekrar unutmak istediği bu kente, İzmir’e düşüyor.

“Bir şehirle geçmişten bugüne kurulan bağ, sadece çocukluk anılarıyla bugünkü gündelik yaşamımız arasında değildir. Siyah beyaz filmler ve fotoğraflar da biz fark etmeden belleğimize sızar. Kültürpark’ın mini etekli-İspanyol paçalı âşıkları, Zeki Müren’li fuar eğlenceleri, Kordon’un faytoncuları, Pasaport İskelesi’nin balıkçıları, midyecileri, cincibir gazozcuları, açık hava sinemaları, cumbalı evler, akşam sefaları…”

Nihan bu şehirde hiç istemese de belleğini tazelemeye çalışırken bir anda kendini hiç bilmediği tekinsiz bir yolda buluveriyor. Almanya’daki zor olsa da güven veren hayatına dönüş bileti ile doğduğu kentin karanlık sokaklarını keşfetme seçeneği arasında gidip gelirken fark etmeden tehlikenin cazibesine kapılıyor.
Bir türlü dikiş tutturamamış kayıp hayatları bir araya getiren Köksüzler umudu toprağın altında arayanların öyküsünü soluksuz bir kurguyla anlatıyor.