Son 6 ayda 15 etkinlik yasaklandı. Sonuncusu Hande Yener konseri oldu. Müzik Platformu kurucusu Eryürük, “Müzisyenlerin kıyafetinden, fikirlerinden dolayı konseri iptal oluyor. Bu müzisyene karşı yapılmış bir şiddet” dedi.

Konser yasakları sanatçılara şiddet
Fotoğraf: ANKA

Işıl ÇALIŞKAN

İktidarın sanatçılara yönelik baskıları hız kesmiyor. Son 6 ayda 15 etkinlik iptal oldu. Sonuncusu Balıkesir Sivil Toplum Platformu isimli gerici oluşumun geçtiğimiz günlerde festivallerin yasaklanması için yaptığı çağrı sonrasında Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Hande Yener konserininin iptali oldu. Yener konseri yerine ise Aslı Hünel konserini gerçekleştirme kararı alındı. Konserinin iptal edilmesinin ardından açıklama yapan Hande Yener ise “Her türlü görüşe saygı duyuyorum ancak bazen birbirimizin sesi olmamız gerekir. Ben yasaklanacak bir şey yaptığımı düşünmüyorum” dedi.

Müzik Platformu kurucusu ve Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) Genel Sekreteri Merve Eryürük ile müzisyenlere yönelik baskıları konuştuk. 

2023’ün ilk altı ayında artarak devam etti, toplamda 15 etkinlik yasaklanmış. Özellikle müzisyenler üzerindeki bu baskıları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Müzisyenler ve sahne çalışanları, gündelik yevmiyelerle geçinen, sigortasız, herhangi bir yere kayıtlı olmayan çalışanlar. Bu güvensiz koşullar içinde geçim mücadelesi içindeler. Pandemiden sonra mevcut koşulları iyileştirilmemişken bi de üzerine bu baskıların hem eskisi gibi hem de seçim sonrası da vakit kaybetmeden devam etmesi çok üzücü ve yıpratıcı. Maddi kayıp kabusu yaşamaya devam ediyorlar. Maddi tarafı ciddi bir boyut bi de müzisyenler sadece “kendi” oldukları için kıyafetinden, fikirlerinden, politik görüşünden, cinsel tercihinden dolayı konseri iptal oluyor ve dinleyicisine ulaşamıyor. Dinleyici için de büyük haksızlık. Müzisyene karşı yapılan da şiddet.

Konuya sadece işin maddi tarafından bakmak da doğru değil. Müzisyen olsam ve müziğimi sadece kıyafetim, cinsel tercihim veya politik görüşüm sebebiyle dinleyiciye ulaştıramasam nasıl bir çaresizlik yaşardım bilmiyorum. Düşünsenize sadece kendiniz olduğunuz için hem geçinemiyor hem de müziğinizi ulaştıramıyorsunuz. Sadece fikirleriniz birkaç kişi tarafından beğenilmediği için… Bu empatiyi kurmaya çalışmak bile insanın canını acıtıyor.

Dinleyicilere de haksızlık değil mi? Bir dinleyici olarak hayatla ilişki kurmamı sağlayan, müziğiyle eğlendiğim, hayatı ve kendimi tanımlamama yardımcı olan ve hatta o müzik için gelen o yabancı kalabalıkla bir olmayı isterken; o müzikle buluşamıyorum. Çünkü benim sevdiğim müzisyenin kıyafeti belki de cinsel tercihi bu konserin gerçekleşmesini bir cümlesi ile engelleyecek konumda olan biri veya birileri tarafından uygunsuz bulunuyor. Bir veya birkaç kişi istemediği için koca bir topluluk bu durumdan etkileniyor.

Merve Eryürük, MÜYORBİR Genel Sekreteri

İktidarın özellikle kadın müzisyenlere yönelik bir susturma politikası söz konusu.Kadınlardan neden korkuyorlar?

Kadının toplum içindeki yerine bakarsak müzik sektöründe de nerde olduğunu görmek için yeni bi şey söylemeye gerek yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “kadın ile erkek eşit olamaz fıtrara aykırı” demişti. Kadına şiddeti, kadın cinayetlerini her gün ne yazık ki yaşıyoruz.

Bunların önüne geçmek yerine İstanbul Sözleşmesi iptal ediliyor, “kadına şiddet önlensin” önergesi iktidar tarafından Meclis’te reddediliyor. Erdoğan, diğer ülkelere oranla kadın cinayetlerinin çok da abartılacak kadar olmadığını dile bile getirdi. Her sene gerçekleşen 8 Mart Dünya Kadın yürüyüşü bile bizim ülkemizde bir sorun. Kadını özne koyduğumuz her bir cümleye LGBTQ+ üyelerini de dahil etmeliyiz. Onlar da kadınlar gibi ciddi bi mücadele içindeler hem memlekette hem de müzik sektöründe yaşamak için.. Memlekette kadın nerede ki müzik sektöründe başka bir yerde olabilsin. Sadece kadın özelinde değil müziğin genel olarak çeşitlendirilmediği ve alanı daraltılarak susturulduğu, müziğin sadece bir eğlence unsuru görüldüğü bi yerde yaşıyoruz.

Müzisyenlerin baskılar karşısında durduğu yeri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çaresiz. Her şeyin karıştığını düşünüyorum. Kıyafetinden, cinsel tercihinden, politik görüşünden dolayı iptal olan konser ve festivalleri anlamakta hâlâ çok zorlanıyorum. Bu iptaller karşısında müzisyenlerin bu konuda nasıl duruş aldıklarını değerlendirmeyi de çok üzücü buluyorum. “Bu hale nasıl gelindi” kısmı ile ilgilenmiyoruz artık. Koca konuyu, kendileri gibi olmayanları istemiyorlar işte…” diyerek değerlendiriyoruz. Yanlış bir değerlendirme değil ama bu durumun karşısında durmak için motive edici değil kabule geçmiş bir değerlendirme oluyor. İptal olan konserlerden sonra müzisyenlerin kendilerinden veya çevresinden şu değerlendirmeleri duyuyorum: “Muhalif söylemimden dolayı iptal olmuştur konserim.”, “Ödül töreninde kadınlarla ilgili söylediği cümleler rahatsız etti demek ki”, “LGBTQ+ üyesi olduğum için iş son dakika iptal oldu.”

“Öyle saçma şey mi olur?” tepkisi yok artık. Varsa da çok kısa sürüyor. Bu da müzisyenlerin kabahati değil. O kadar uzun zamandır bu saçmalıklar yaşanıyor ki en anormal şeyler bile normalleşiyor.

Geçtiğimiz aylarda konseri iptal olan bir kadın müzisyenin bir başka konserinde “özür dileyen” konuşmasını müzik sektörü analiz etti. “Nasıl da çark etti, nasıl da korktu” gibi konuşmalar oldu. O kadar uzun zamandır sağlıksız şeyler yaşıyoruz ki değerlendirmelerimiz de sağlıksız olmaya başladı. Özür konuşması yapan kişiyi çekiştirmeye başlıyoruz halbuki onu bu hale getiren sistemden bahsetmiyoruz artık. Savunmuyorum da karşısında da durmuyorum sadece artık olay bazında bakmaktan vazgeçmeliyiz. Olgunun kendisini değerlendirmeliyiz. Konserin iptalinden daha çok kadın müzisyenin tavrını konuştuk mesela… Konserler iptal oluyor ve bir şey yapmıyoruz. Müzik endüstrisi de tek ses çıkarıp bir şey yapmıyor. İptallere kızıyoruz ama bir sonraki iptal olacak konsere kadar kızgınlığımız sönüyor. Ve hatta bu süreçte konseri iptal olan kişiyi de yalnız bırakıyoruz. Desteğimiz sadece sosyal mecrada sınırlı kalıyor. Müzik endüstrisi bu konuda çok zayıf. Örgütsüz ve tek ses çıkaramayan bir sektör. Kimilerinin konserleri iptal olurken, kimileri iptal olan konserde sahne alıyor. Büyük resimde “bugün bu kişinin konseri iptal oluyorsa yarın benimki de ilerde olabilir” diye tepki koymuyor. Müziğin politize olmasını konuşuyoruz aslında. Siyah ve beyaz kadar keskin iki çizgide gidip geliyoruz. Seçim zamanı kalp işareti yapan müzisyenlerin nerelerde konser alabileceğini özellikle takip ediyorum. İktidarın organize edeceği konserlere davet edilecekler mi? Edilirlerse sanatçılar kabul edecek mi….

Büyükşehir belediyelerinin konserlerine giden sanatçılar ile sarayın sanatçıları gibi bir tanım var mesela. Bu da bugünün tanımlaması değil ama bu kadar keskin yaşayışımız bu iktidarın marifeti.

Bu iktidara hiç oy vermeyen bir müzisyen olsanız hatta politik görüşünüz kimse tarafından bilinmese sektörde iktidara yakın olması ile bilinen bir organizatörün konserinde yer alsanız, sektörde hemen etiketlenirsiniz. Ana amacınız dinleyicinizle buluşmak ama bu işte olmanız sizin şahsınıza dönebiliyor. Müzisyen olmak bunun için de zor. Olan dinleyiciye de oluyor.

Özetim aslında bugün ne sıkıntı yaşıyorsak uzun süredir bu devleti yönetenlerin ayrıştırmasının sonucudur. Müzisyenler bugün bu sıkışmışlığı yaşıyorlar. Sadece mağduru ifade etmiyorum. Uzak kalırsam konser alamam deyip yakınlaşıp çokça konser alan da var. Bu sıkışmışlığın getirdiği durumu her kesim bir şekilde yaşıyor. Seçim zamanı bunu daha iyi gördük.

Günümüzde müzik sektörünün en büyük 3 sorunu nedir?

Önemli konu, kaynak olmaması ve yaratılamaması. Lafı dolandırmadan konu para mevcut kaynak bugününü değil dünkü masrafları ancak karşılıyor. Bu maddi yükler de geleceğin şekillenmesi için planlar yerine bugünü nasıl çıkarırız endişesine bırakıyor. Mevcut maddi yükler hafifletilmeli, bu alanda üretenlere teşvik edici destekler verilmeli… Uluslararası sözleşmelere taraf bir ülke Türkiye. İmza atılan sözleşmelerin yükümlülüklerini yerine getirse önemli birkaç konu çözülür mesela UNESCO Sanatçının Statüsüne ilişkin tavsiye kararı & Unesco Kültürel İfadelerin Çeşitliliği sözleşmesi. Sanatçıların sosyal ve ekonomik statüsünü; eğitim, sosyal güvenlik, istihdam, gelir ve vergi koşulları, serbest dolaşım, ifade özgürlüğü gibi konularda uygulanacak politika ve tedbirlerle iyileştirmeyi ortaya koyan bir sözleşme ve Türkiye’nin imzası var. Sanatçının Statüsüne İlişkin Tavsiye Kararı, sanatçıların sendikalaşma ve meslek kuruluşları yoluyla örgütlenme hakkını geliştirmeyi teşvik etmektedir. Bu sözleşmeler özetle şunu der toplumların gelişimine katkı sağlayan sanatçıların ipek şallara sarılması gerekiyor ve hayatlarını kolaylaştıracak yolların da açılması… Mesela ben bugün dinleyici olarak yurtdışında bir konsere gitmek için vize alabilirim.

Konseri verecek kişi Türk bir müzisyen ise vize almak isterse, kendi konserine gidebilir mi çok emin değilim. Tabii bugünlerdeki vize problemini kenara koyarak söylüyorum.

Ben vizeye başvurduğumda çalıştığım şirketten yazı alabiliyorum, nerede çalıştığımı gösterebiliyorum, istenen tüm evrakları sunabilecek, resmi merciilerde görünür biriyim. Yurtdışında konserine gitmeye çalıştığım Türk müzisyen, kayıt dışı biri ise evrak sunamadığı için vize alması zor. Ülkeler arası kültür ve sanatın konuşmasını sağlayabilen kişi, konserine  gidemiyor ama dinleyici olarak ben gidebiliyorum.

Dijitalleşme süreci bir diğer problemimiz… Bir kere hukuksal mevzuatların, hızla gelişen iş modellerine cevap vermemesi, oluşan gelirlerin hak sahipleri arasında adaletli bir şekilde paylaşılmaması, uluslararası dijital platformların neredeyse bedava sayılacak ücret politikası uygulaması ve şeffaflaşmayan müzik endüstrisi. Müzik meslek birlikleri çok zor bir iş yapıyor. Telif kültürünün olmadığı bir ülkede, telif kültürünün tabana yayılamadığı hantal bir mevzuat içinde iğneyle kuyu kazıyorlar. Hak sahiplerinin hak ettiklerini alamadıkları bu sürecin iyileştirilmesi gerekiyor. Bu konuda yeni bir gelişme var Kültür ve Turizim Bakanlığı’nın geliştirdiği model “kaynaktan lisanslama” modelinin alanları genişlemeli. 

Kore müziği tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Sanatsal yönünü bir kenara bırakıyorum arkasında ciddi bi politika var dolayısıyla ciddi bir de yatırım. O müziğin tüm dünyaya ulaşması için yapılan yatırım o kadar uzun bir sürede oldu ki ve başardılar. Sanatını konuşmuyorum müzik endüstrisindeki yerini konuşuyorum. Müzik zenginliği saray müziklerinden halk müziklerinden gelen memleketimizde sanatsal olarak da zengin bir dünya müziği olamaz mı?

KONU ARTIK KİŞİSEL ÖZGÜRLÜKLERİMİZ

Balıkesir Sivil Toplum Platformu isimli gerici oluşumun geçtiğimiz günlerde festivallerin yasaklanması için yaptığı çağrı sonrasında Balıkesir Büyükşehir Belediyesi Hande Yener konserini iptal etti. Ayan beyan festivaller yasaklansın, konserler yapılmasın açıklamaları yapılıyor. Bu içinde bulunduğumuz döneme dair nasıl bir mesaj içeriyor?

Eğer bu yazı dikkate alınıp konser iptal edildiyse ve resmi olarak gerekçe bu denildiyse konuşacak hiç bir şey yok. Devleti yönetenler kendi hayat görüşlerine toplumu şekillendiremez. Seçilen kişi seçildiği andan itibaren tüm topluma hizmet etmeli. Şu iptali veren kişi konserlere girmeyen, pop müziğini sevmeyen kadın müzisyenlerden hoşlanmayan biri belki de… Bu konser/festivalleri bir cümlesi ile iptal edebilecek yetkide kişiler objektif gerekçeler göstermeden keyfi iptaller yapabiliyor ise hukuk dışı bir iş yapılıyor demektir. Hele ki bunu devletin yöneticisi yapıyorsa korkutucu bir durum ile karşı karşıyayız demektir. Konu artık müzik değil kişisel özgürlüklerimiz.