“Deutsche Wohnen ve diğerleri kamulaştırılsın” inisiyatifi adına konuşan Çay, “Şirketlerin kızgın neoliberal politikalarına, devletin dur demesi gerekiyor” ifadelerini kullandı. Türkiye’deki barınma sorununa ilişkin konuşan Baysal ise “Emekçiler, öğrenciler, emekliler ve mahalle sakinleri konut hakkı mücadelesini örgütleyip yükseltmelidirler” diye konuştu.

Konut hakkı için örgütlenmeliyiz

Zilan AKAY

Tüm dünyada konut fiyatlarında bir kriz yaşanıyor. Barınma ihtiyacını karşılamak, birçok ülke için de önemli bir sorun. Kuzey ve batı Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, birçok ülkede halk, kira artışlarına ve barınma sorununa karşı sesini yükselterek, direnişe geçti. Bunun sonucunda geçen aylarda İsveç’te kira zammı krizinin ardından hükümet, parlamentodan güvenoyu alamadı ve 63 yıl sonra düştü. Hollanda'da binlerce eylemci, “Barınma hakkı insan hakkıdır, kiraların yükselmesini durdurun” diyerek ev bulma sorununu aşırı kira artışlarını protesto etti. Dar gelirlilere ve öğrencilere yeterince konut sağlamasını isteyen göstericiler, konutların özel şirketler tarafından satın alınarak kira sektörünün tekelleşmesinin önüne geçilmesini talep etti.

Almanya’da ise Berlin başta olmak üzere birçok kentte halk, yıllardır kira artışlarına karşı mücadele ediyor. Almanya’da kira artışlarını protesto eden halkın kamulaştırma talebi, 26 Eylül’deki Almanya Genel Seçimleri ile aynı anda halk oylamasına sunulacak.


Referandum süreci için imza kampanyası yürüten ve kiracı hareketini büyüten Deutsche Wohnen und Co. Enteignen! (Deutsche Wohnen ve benzeri firmalar kamulaştırılsın) inisiyatifinden Yağmur Ekim Çay ile konuştuk. Yaklaşık 5 yıldır Berlin’de yaşayan Çay, şehirde yaşanan kira artışı ve soylulaştırmaya en yakından şahit olduğunu söyledi. Önce kendi mahallesinde komşularıyla kurduğu bir oluşum ile mücadeleyi başlattığını söyleyen Çay, daha sonra “Deutsche Wohnen ve diğerleri kamulaştırılsın” inisiyatifi ile tanıştığını aktardı.

Son bir kaç senedir, kira artışlarına karşı eylemlerde yer aldığını aktaran Çay, kira sorunundan özellikle göçmen olarak daha çok etkilendiklerini söyledi. Çay, “Göçmen olarak ev arayışında yaşadığımız bürokratik engellerin yanına bir de ırkçılık ekleniyor. Deutsche Wohnen gibi emlak şirketleri bizlerin bu zor durumunu kullanıyor ve en fahiş fiyatlardan bizlere evler veriyorlar. Berlin'i güzel ve özel kılan şey; solcuların, öğrencilerin, göçmenlerin bir arada yaşayabilmeleri, yani bizleriz… Bunu kaybetmek istiyoruz. Berlin'in Londra gibi lüks ve yaşanılamaz bir şehir gelmesini istemiyoruz. Bu sebeple konut hakkının savunulması, Berlin'in savunulması anlamına gelir” dedi.

İnisiyatiflerinin kamulaştırma talebinin doğal karşılanması gerektiğine dikkat çeken Çay, şöyle konuştu:

“Deutsche Wohnen ve diğerleri kamulaştırılsın, ilk olarak 2017 yılında bir referandum başlatma fikri ile ortaya çıktı. Öncelikli talebimiz, Deutsche Wohnen, Vonovia başta olmak üzere Berlin'de 3.000'den fazla daireye sahip olan tüm emlak şirketlerin ellerindeki dairelerin kamulaştırılmasıdır. Bu şu anda Berlin'de 240.000 dairenin kamulaştırılması demek. Kamulaştırma kavramı iddia edildiği gibi vakti geçmiş bir kavram değil, aksine asıl şu an kamulaştırma önem kazanıyor. Şirketlerin yaşam alanlarımıza kadar saldıran kızgın neoliberal politikalarına, devletin dur demesi gerekiyor. Bu taleple devlete gitmek oldukça doğal bir durum… Bizim hareketimizin bu kadar güçlü ve büyük bir haline gelmesi, aslında insanların buna ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösteriyor.”

SERMAYENİN YANINDA YER ALMAK İSTİYORLAR

Özellikle Sol Parti ve Yeşil Parti’nin imza toplama sürecinde kiracı inisiyatifine destek olduğunu söyleyen Çay, şunları aktardı:

“Seçim öncesi bir dönemde kampanyamıza karşı büyük bir nefret de var. Birçok parti, bizi desteklemeyeceklerini söylüyorlar. Tabii ki sermayenin yanında yer almak istiyorlar. Partiler bu şirketlerden bağış dahi alıyor ve bize karşı bu yüzden büyük bir kampanya yürütüyorlar. Son dönemde Yeşil Parti ve Sosyal Demokrat Parti dahi bunu sık sık dile getirmeye başladı. Sol Parti dışında bizi açıkça destekleyeceğini söyleyen hiç bir parti yok. Ancak büyük bir hata yapıyorlar. Şu anki anketler bizim önde olduğumuzu gösteriyor. Neredeyse tüm partilerin seçmenlerinden bizim içimizde olan, bizimle sokakta imza toplamış olan, şu anda kapı kapı gezip kampanyamızı anlatan insanlar var. Her partinin tabanından destek alıyoruz. Parti liderlerinin bizi tanımayacağını söylemesi aslında hem demokratik temellere hem de kendi seçmenlerine hakaret.”

SERBEST PİYASA HALKI EVSİZLİĞE İTİYOR

Referandum yerel boyutta olduğu için şu an özellikle Berlin'de yerel oluşumlarla beraber çalıştıklarını aktaran Çay, bir yandan da uluslararası birçok kiracı hareketi ile iletişimde olduklarını belirtti ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçtiğimiz hafta Berlin'de bizim düzenlediğimiz ülke geneli bir kira eylemi oldu. Buna Almanya'nın her yanından organizasyonlar katıldı. Yine aynı şekilde uluslararası birçok kiracı girişimiyle iletişim halindeyiz. Bizim örgütlenme ve çalışma şeklimiz önümüzdeki yıllarda birçok harekete örnek olacak gibi görünüyor. Bir yandan Berlin uluslararası bir şehir ve oluşumumuz bu renkliliği aynen yansıtıyor. İçimizde benim gibi göçmen olduğu için oy kullanma hakkı olmayan birçok yabancı inisiyatifimizin içinde aktif çalışıyor. Hepimizin getirdiği farklı sokak deneyimleri var. Sanırım bu da bizi çok güçlü kılıyor. Kampanyamızı da zaten sadece Almanca değil, aktif olarak Türkçe, Lehçe, Arapça, Rusça ve Vietnamca yürütüyoruz. Şehrin her yanında, farklı dillerde asılı afişlerimiz var. Berlin'deki bu renkliliği tanıyoruz ve bunun bizi güçlü kıldığını biliyoruz.”
Almanya’da serbest piyasanın halkı evsizliğe kadar ittiğine dikkat çeken Çay, “Almanya gibi 'sosyal devlet' politikalarını ön planda tutan bir devlet için, aslında kamulaştırma hiç marjinal bir talep değil. Ancak talebimiz politikacılar tarafından radikal gibi gösterilmeye çalışılıyor. Serbest piyasa şu anda Berlin'de bizleri evsizliğe itiyor” diye konuştu.

***

konut-hakki-icin-orgutlenmeliyiz-923306-1.

KONUT HAKKINI TALEP ETMELİYİZ

Türkiye’de de yurttaşlar ekonomik kriz ve yoksullukla boğuşurken konut fiyatları ile kiraları da hızla tırmanıyor. Özellikle İstanbul’da konut kira fiyatları sorunu giderek artıyor. BirGün’e konuşan ve kent hareketleri üzerine çalışan bağımsız araştırmacı Cihan Uzunçarşılı Baysal, dünyada yaşanan konut sorununa değinerek, Türkiye’deki barınma sorununa karşı kolektif bir duruş sergilenmesi gerektiğinin önemli olduğunu aktardı.

Başta ABD ve Avrupa olmak üzere daha çok Küresel Kuzey olarak adlandırılan coğrafyalarda yaşanan eylemlerin neoliberal politikalar sonucunda oluştuğuna dikkat çeken Baysal, “Protestolar ve itirazlar, 70’lerden bu yana, sosyal ve ekonomik hakları metalaştıran, özelleştiren ve piyasanın insafına terk eden neoliberal ekonomi politikalarının sonucudur. Sosyal kiralık konutların sakinleri, ömür boyu kullanma ve mirasçılarına devir hakkına sahipken, kamuya (özellikle yerel yönetimlere) ait kiralıklar, bu konutların kullanıcılarına satışa açıldı ve satılamayanlar özelleştirildi. Kamunun elinde kalan konut stokları ise bakımsızlığa ve çöküntüye terk edildi” dedi.

2007-2008 krizinin konut hakkına bir darbe vurduğunu belirten Türkiye için de ucuz kiralık sosyal konut hakkının talep edilmesi gerektiğini söyleyen Baysal, şu ifadeleri kullandı:

Merkezi ve yerel yönetimlerden (başta TOKİ ve KİPTAŞ) ucuz kiralık sosyal konut talep edilmelidir. Salt mülkiyete dayalı konut politikalarının kullanım hakkını önceleyen politikalarla değiştirilmesine ihtiyaç vardır.”

Neoliberal ekonomi politikalarının Türkiye’de temel hakları ve sosyal devleti yok ettiğini belirten Baysal, ülkede yaşanan yurt sorununa değinerek çözüm için şunları aktardı: “Yurt sorunu, hem barınma, konut hem de eğitimin piyasalaştırılmasının sonucudur. Burada yaşanan sorunun temelinde devletin salt mülkiyete dayanan resmî konut politikalarının olduğunu söyleyeceğim. Yurt krizine karşı, ucuz kiralık sosyal konut bir çözüm ise diğer bir çözüm, bugün seksen sekiz lüks projede eli olan TOKİ’nin sosyal devlet yükümlülükleri altında yeniden yapılandırılarak devlet yurtları inşa etmesidir. Peki, o zamana kadar ne olacak, öğrenciler açıkta mı kalacak? Üniversitelerin civarlarındaki konut kiralarına üst sınır getirilmesi, yerel yönetimlerin kiraların bir kısmını sübvanse etmesi gibi seçenekler düşünülmelidir. Öte yandan, merkezi ve yerel yönetimlerin, tabandan baskı gelmeden bu adımları atacaklarını düşünmüyorum. Öğrencilerin temel birer hak olan eğitim ve konut hakları için örgütlenmeleri önemlidir. Ucuz kiralık konuta erişemeyen ve itiraz eden tüm kesimlerin de öğrencilerin yanında olmaları gerekmektedir çünkü sorunları birebir aynıdır. Geniş bir cepheden, en temel hakkımız konut hakkını talep etmeliyiz.”

TALEPLER KOLEKTİF TEPKİYE DÖNÜŞMELİ

Çıkmazda olan Türkiye ekonomisine, pandeminin de büyük bir darbe vurduğunu ileten Baysal, “Ev sahipleri de geçinmek için ellerindeki tek çareye kira artışlarına başvurmaktalar” dedi ve şunları ekledi: “Konut, yaşanılacak yuva olmaktan çıktı. Şirketlerin elinde meta, finans varlığı haline geldi. ‘Anne-baba ev sahipleri’ dediğimiz, kendilerine ait konut dışında tek konuta sahip grup için de geçinme aracı oldu. Hâl böyle olunca kira artışları kaçınılmaz olarak devam edecek ve evsizlik artacaktır. İstatistikler de buna işaret etmektedir. TÜİK’in 2018 yılına ait ‘Hane halkı Tüketim Harcamaları’ verilerini 2002 verileriyle karşılaştırdığımızda, düzenli olarak ev sahipliği oranının düştüğünü ve kiracılık oranının arttığını görmekteyiz. 2002’de nüfusun yüzde 73’ü kendi evinde otururken, 2018’de oran yüzde 56.2’ye düşüyor. Bunun bir nedeni rantsal dönüşüm politikaları ise bir diğer nedeni lüks konut odaklı üretim yapan TOKİ’dir.”
Kiracılığın, yüzde 18.7’den yüzde 28.5’e yükseldiğine dikkat çeken Baysal, evsizlik sorunun önümüzdeki yıllarda büyük bir soruna yola açabileceğini söyledi. Baysal, “Oranlar yoksul kesimler ve alt gelir gruplarına bakıldığında daha da yükseliyor. Bu oranlardan hareketle yirmi yıl sonra kiracıların ev sahiplerini geçeceği öngörülüyor. Ama kiracılar, daha bugünden başlarını sokacak ucuz kiralık bulamazlarsa, 20 yıl sonra nasıl bulabileceklerdir? Resmî konut politikaları, konut hakkını önceleyen bir şekilde değiştirilemezse, yakın gelecekte evsizlerden oluşan kentlerle baş etmek zorunda kalacağız” ifadelerini kullandı.

Barınma sorununa karşı çağrıların ve taleplerin kolektif bir tepkiye dönüşmesi gerektiğini vurgulayan Baysal, şöyle konuştu: “Kira artışlarının durdurulmasından, üst sınır konmasına kadar bir dizi talep görmekteyiz. Sosyal medya üzerinden bir imza kampanyası da dönüyor. Ancak, dikkat çektiğiniz üzere bu çağrılar ve talepler kolektif tepkiye dönüşemezse sonuç vermez. Konut hakkı şemsiyesi altında, tüm mağdurların, konut hakları ihlal edilenlerin birleşmesi gerekmektedir. Burada sendikalara da görev düşmektedir ancak sendikalar her nedense konut sorununa uzak durmaktadırlar. Oysa neoliberal ekonomi politikalar altında ezilen emekçilerin en büyük sorunlarından biri konuttur.”

Konut sorununun siyasi olduğunu unutmamalıyız diyen Baysal, sözlerini şöyle noktaladı: “Son kertede, kentte kimlerin var olacağını, kimlerin çeperlere püskürtüleceğini, kentin hangi sosyal sınıfların kenti olacağını konut politikaları tayin eder. Kentlerden vazgeçmek istemiyorsak, emekçiler, öğrenciler, emekliler ve mahallele sakinleri konut hakkı mücadelesini örgütleyip yükseltmelidirler. Sakarya Üniversitesi’nden bir öğrencinin gerçekleştirdiği yataklı protesto eylemi gibi sivil itaatsizlik eylemlerinin ve ABD ve Avrupa’da görmekte olduğumuz boş konut işgallerinin önemli olduğunun altını çizmeliyim. Başta Birleşmiş Miletler ile ilgili sözleşmeler olmak üzere uluslararası insan hakları mekanizmalarına göre, yasa dışı işgal ve iskan da birer konut hakkıdır; unutmayalım.”