Korkudan korkmak

Şenal Sarıhan - CHP Milletvekili - İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkan Vekili

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rıghts Watch )tarafından hazırlanmış olan “Türkiye’de Darbe Girişimi Sonrası İşkenceye Karşı Koruma Tedbirlerinin Askıya Alınması” başlıklı rapor geçtiğimiz günlerde basına yansıdı. Raporun üst başlığı “AÇIK ÇEK” …

Kırkı aşkın yerde ofisi bulunan bu kuruluş, insan hakkı ihlallerini yakından izliyor. Dünya çapında saygınlığı olan İnsan Hakları İzleme Örgütü, Türkiye’de 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin ertesinde hükümetin halkı koruma, darbe girişimi sırasında işlenen cinayet ve bedensel zarara yol açan tüm suçları soruşturma ve sorumlulardan hesap sorma hakkına, hatta yükümlülüğüne sahip olduğunu saptadıktan sonra “açık çek “ başlığını seçiş nedenini raporunda şöyle açıklıyor:

“OHAL ilan etmek, hükümete haklara ilişkin yükümlülüklerini azaltma konusunda açık çek vermez. Bilhassa, aykırı tedbirler alınması mümkün olmayan, dokunulmaz belli hak ve yükümlülükler vardır.”

BirGün okurları umarım anımsayabilir. 07 Ağustos 2016 günü bu köşede “Askerler Bülbül gibi Ötmüş” başlığı ile yayımlanmış olan yazımda, Başbakan Binalli Yıldırım’ın bu cümlesine atıfla bu deyimin açıkça “işkenceyi” anımsattığını yazmış ve 12 Eylül’den örnekler vermiştim. Yazım 29 Temmuz’da kaleme alınmıştı. Geçmişte ağır işkenceler görmüş ve sıkıyönetim ve özel yetkili Mahkeme salonlarında ya da cezaevlerinde sayısız işkence yakınması ve hatta izlerine tanık olmuş bir avukat olarak her işkence ve kötü muamele yakınması beni yüreğimden yaralamıştır. İnsanlık onurunu ayaklar altına alan işkence uygulamaları, özünde gücün ve haklılığın değil, eksikliğin ve hukuksuzluğun eseri olmuştur.

Darbenin hemen ertesinde, üstelik bombaların parçaladığı insan bedenlerine, onların yakınlarının acılarına çok yakın tanık olmuş ve olayın vahametini gözleri ile görmüş olan ben, neden aynı günlerde işkenceden vazgeçilmesi çağrısında bulundum? Aynı günlerde bir cadı avına dönmüş olan gözaltı uygulamaları nedeni ile CMK avukatlarının feryadı ile gittiğim Ankara CMK servisinde yaşadıklarımı unutmam mümkün değildi. Yasal bir sorumlulukla sorgu merkezlerine giden avukatlar, tanık oldukları kötü muamele ve işkenceler nedeni ile adeta fiili işkenceye uğramış insanlar gibi merkeze geliyorlardı. Kendini bir sandelyeye atan her avukat, bu koşullarda hukuksuzluğu ve adil olmayan bir soruşturma sürecini meşrulaştırmak istemediklerini, ayrıca gördükleri manzaralara da dayanamadıklarını söylüyorlardı. Özellikle aynı akşam yeğenini Özel Kuvvetler bombalanmasında kaybetmiş, taziye için akrabalarının evinde iken göreve çağrılmış, acısına rağmen hukuka saygısı ile gece 4’lerde CMK avukatı olarak gittiği sorgu merkezinden saatlerce kalmayı başararak, Ankara Barosu CMK merkezine geri gelmiş bir avukat arkadaşın anlattıklarını unutmam olanaksız. Bütün vücudu titreyerek, iç çamaşırları kanla dolu, bel bölgeleri simsiyah edilmiş, yerlere yatırılmış şüphelilere kötü davranılmaması için yalvardığını söylüyor ve sonra şunları ekliyordu: “Onlara , defalarca darbeciler benin canımı aldılar. Benden daha acılı olamazsınız. Ama işkence hak değil. Lütfen yapmayın” dedim.

Bu arkadaşın o geceden sonra göreve gidemeyerek uzun süre evde yatmak zorunda kaldığını anımsıyorum. Görevden gelen pek çok avukatın da tehdit edildiklerini söyleyerek görev yapmayı reddettiğini de unutmuyorum. Anlattıklarım benim yaşadıklarım. Cesaret edenler, yaşadıklarını yazıya da döktüler. Bazı avukatlar korktu. Korku zayıflık mıdır bilemiyorum? Pek çok şüpheli, korkutulduğu için anlatamadı. Ama duruşmalar henüz başlamadı. Nazımın deyişi ile Tavşan korktuğu için mi kaçar, kaçtığı için mi korkar? Ancak kaçan ve korkanı değil, korkuyu yaratanı kınamak gerekir.

İnsan Hakları İnceleme Örgütü, raporunda örnekler sıralıyor. Korku nedeni ile anlatılmayanlara da işaret ediyor. Uluslararası sözleşmelere atıf yapıyor. Hükümetin askıya aldığı hakların askıya alınamazlığının yasal dayanaklarını sıralıyor. Ben onun uluslararsı sözleşme anımsatmalarına iç hukukumuzdan eklemeler yapıyorum: Anayasa’nın 15/2. Maddesini ekliyorum. Yani, OHAL koşullarında dahi temel hak ve özgürlüklerin askıya alınamayacağına ilişkin maddeyi. Türk Ceza Yasası’na nice uğraşlarla vererek eklettiğimiz işkence’nin bir insanlık suçu olduğu ve bu suçların zaman aşımına uğramayacağına dair 77. Maddesini, işkence ve eziyeti suç sayan 94-95-96. Maddelerini de anımsatıyorum. Yasalar, kuru metinler olarak kitap içlerinde kalsın diye yapılmıyor. OHAL geçici, hak arayanların yazdığı yasalar kalıcıdır. Gerçek de… Şimdi bu raporu eleştirenlere sesleniyorum. Eleştirmek yerine doğru olanı yapmak, gerek miyor mu? Biz OHAL yasası ile 30 güne çıkardığınız gözaltı süresine neden hayır dedik? Bu kadar söylem ve saptama varken hukuka dönmek ve toplu suçlar için dört günde şüphelileri savcı önüne getirmek hukuka uygun olmaz mı? Şiddeti ne zaman hayatımızdan kovacağız? Zaman bugündür. Hep birlikte ve yüksek sesle gerçeği söyleyerek ve korkunun üzerine giderek.