Sürekli korkutarak kitlelerin siyasal tercihlerine yön veren AKP, şimdi bu kokulara kendisi de inanmakta ve de içeride-dışarıda herkesin kendisine karşı olduğunu düşünmekte ve öyle davranmaktadır

Korkutarak kazanmaktan korkarak kaybetmeye

ALİ HAYDAR FIRAT
Dr., Politikyol Genel Yayın Yönetmeni

Başlıktan anlaşılacağı üzere aslında bir tükenmişlik sendromu ile karşı karşıyayız. Tarihsel ve toplumsal dinamiklerden bağımsız olarak bir iktidarın sürdürülebilirliği ancak olağanüstü bir durum algısının yaratılmasıyla mümkündür. Çünkü bu olağanüstü durum her türlü farklılığı, iktidar karşıtlığını, sınıfsal farklılıklarını, etnik ve mezhepsel durumların üstünü kapatır. AKP pratiğine baktığımızda 2002 yılında merkez sağın ülkenin krizlerine çözüm üretmemesi ile birlikte çözülmesi bu alanda daha önceden hazırlanan (darbeler ve emperyal müdahaleler) muhafazakâr, milliyetçi sosyolojiyle birleşince yeni bir iktidar odağı olarak yerini aldı. Ancak biriken tarihsel sorunlara cevap üretemeyince korkutarak seçim süreçlerini yönetmeye başladı. “AKP giderse istikrar bozulur” temalı seçim kampanyaları peşi sıra yapılan seçimlerde AKP’nin iktidar olmasında çok önemli bir rol oynadı. En son 7 Haziran’da ortaya çıkan koalisyon durumu yine büyük kitleleri korkuya sevk ederek 1 Kasım’da AKP’nin yeniden iktidara gelmesiyle sonuçlandı. Ancak bugün itibariyle geniş toplum kesimleri AKP’nin korkutarak iktidar olduğunun farkına varmış daha doğrusu korku eşiği artık aşılmış durumda. Şimdi ise AKP’nin kendisi kaybetme korkusunu yaşamakta ve bu durum AKP’nin kaybetmesine neden olacaktır. 7 Haziran’da yaşadığı şoku hala atlatamayan AKP bu yüzden parlamenter rejimden vaz geçerek yeni bir rejim inşasına doğru dümeni kırmıştır. Çünkü parlamenter demokraside mutlaka iktidarlar değişir ve demokrasinin bu doğal yasası bile AKP’yi korkutmaya yetmektedir. 7 Haziran'daki pratik sonuç AKP’nin tümden bu rejim değişikliğine girişmesine neden oldu. Dolayısıyla bu referandum aslında AKP’nin korkularını oylayacağımız bir seçim olacak. İktidarı devretmemek ve sürekli iktidarda kalmak adına yapılmak istenen bu rejim değişikliği AKP’nin hep savunageldiği istikrar söylemini tersine çevirmektedir. Zira AKP’li kanaat önderleri bile “nerden çıktı bu referandum” demektedirler. Çünkü Evet çıkması durumunda “piyasaların satın aldığı” mevcut düzen belirsiz bir sürece evirilecek ve bu durum daha kaotik bir siyasal, toplumsal sürecin önünü açacaktır. Hiç olmadığı kadar telaşlı ve hiç korkmadığı kadar korkan AKP yönetsel becerilerini tümden kaybederek bütün devlet organizasyonunu salt seçimlere, rejim değişikliğine sevk etmiştir. Bugün devlet fiili olarak yönetilememekte, devletin kurumları arasında ve kurumların kendi iç işleyişinde ciddi sorunlar ortaya çıkmakta ve her hangi bir karşı odak olmamasına rağmen bir çözülme devlette gün geçtikçe egemen bir hal almaktadır. Bütün devleti bir partinin iktidarını korumaya vakfettiğinizde ortaya çıkan sonuç elbette ki çözülme olacaktır. Bu durumu devlet kurumlarına ilişkin yapılan güven araştırmalarından da görebiliyoruz. Devleti kendi partisine yedeklemek ve onu partinin algı operasyonlarının enstrümanı haline getirmek devletin sınıflar arasındaki “göreli tarafsız” pozisyonunu bile ağır bir tahribata uğratmaktadır. Yerleşik egemen sınıfın bir türlü rızasını almayan AKP devletin zoruyla bütün sınıfları kendisine bağlamaya çalışmaktadır. Yukarıda da sözünü etiğimiz gibi bu korku eşiği –belli medya patronları hariç- aşılmıştır. Giderek kaybedecek bir şeyi kalmayan bu kitlelerin AKP’den vazgeçmemesi önünde hiçbir engel yoktur. Ancak asıl mesele AKP’nin kendisinin korkusudur. Saraya sıkışmış bir kadronun toplumsal ve siyasal alandan var olan düşünce ve duygu durumlarının çok farkında olması beklenemez. Ancak bütün bu siyasi kompozisyonu değiştirecek ve söylediğimiz korku halini umuda çevirecek temel eksiklik ise güçlü bir alternatifin hala yaratılamamış olmasıdır. Yani AKP’nin beslendiği en temel alanlardan biri de siyasi alandaki özellikle de merkez sağdaki alternatifsizliktir. Kuşkusuz AKP’nin alternatifinin merkez sağda aranması da Türkiye solunun hanesine yazılacak ayrı bir eksi ve tartışma konusudur ama pratik siyasette özellikle MHP’li muhaliflere yönelik tavır AKP’nin siyasal alandaki korkusunun yansımasıdır.

Sürekli korkutarak kitlelerin siyasal tercihlerine yön veren AKP, şimdi bu korkulara kendisi de inanmakta ve de içeride-dışarıda herkesin kendisine karşı olduğunu düşünmekte ve öyle davranmaktadır. Korkma hali AKP’yi esir aldıkça içeride ve dışarıda çok daha radikal bir siyasi pozisyon almaktadır. Ancak bu referandum sürecinden de bağımsız olarak AKP’nin kendi kitlesi dahil artık bu ülkeye verecek hiçbir şeyi kalmamıştır, korkudan başka. Eğer referandumda Hayır çıkarsa bu korku hali büyük bir umuda dönüşecektir. AKP korkutarak kazanmaktan korkarak kaybetmeye doğru bir siyasal hatta emin adımlarla ilerlemektedir.