Koronavirüsle mücadelede dünyanın ihtiyacı, büyük ilaç tekellerinin değil, “halkın aşısı”dır

Dış Haberler Servisi

Helen Clark, Yeni Zelanda eski Başbakanı, Küresel İlaç Politikası Komisyonu üyesi

Winnie Byanyima, Birleşmiş Milletler HIV/AIDS Ortak Programı Direktörü

Pandemiyi sonlandırabilmek için dünyanın aşıya ihtiyacı var. Oxford Üniversitesinden gelen umut verici ilk sonuçlar, aşıyı bulmaya yaklaştığımızı gösteriyor.

Lancet’te son yayınlanan veriler Oxford aşısının yaklaşık 1000 hasta üzerinde antikor ve T-hücresi ürettiğini gösterdi. AstraZeneca adlı ilaç firmasının; 2021 yılının başlarına kadar bu aşıyı üretme lisansına sahip olmasına ek olarak, 2021 sonuna kadar düşük ve orta gelirli ülkeler için Hindistan’da Serum Enstitüsüyle 1 milyar doz üretme anlaşması bulunuyor.

Ancak yine de bu rakam, ihtiyacımız olandan çok uzak. Herkesi aşılamak için dünyanın 7,8 milyar doza mümkün olduğunca hızlı bir şekilde ihtiyacı var. Şayet başarılı aşı birden fazla doz gerektirirse veya aşıyı her yıl uygulamamız gerekirse, ki öyle gözüküyor, bu rakam daha da yükselecektir. Aşının dünyaya neredeyse daimi olarak tedarik edilmesi gerekecek. Ancak bu şekilde Kovid-19’u kontrol altına alabiliriz.

FİKRİ MÜLKİYET YASALARI, AŞIYA ERİŞİM AÇISINDAN ENGEL TEŞKİL EDEBİLİR

Güvenli ve etkili bir aşı bulunduğunda, yeterli doz sağlamanın önündeki tek engel dünyanın üretme kapasitesi olmalı. Ancak başka yapay bariyerler de söz konusu. Büyük ilaç firmalarına belli bir ilacı belli bir süre boyunca üretmesi münhasır hakkını sağlayan fikri mülkiyet yasaları, yeni ilaçlara yönelik yatırım ve inovasyonu ödüllendirmeyi amaçlıyor. Bu fikri mülkiyet yasaları genellikle kötüye kullanılıyor, tekeller yaratıyor ve arzı sınırlandırma tehdidinde bulundukları Kovid-19 aşısı durumunda ise ölümcül kıtlıklara ve gereksiz gecikmelere sebep olabiliyor.

Koronavirüs aşısının bilim, uzmanlık ve fikri mülkiyetine ilişkin münhasır haklarını bir firmaya vermek, dünyanın ihtiyaç duyduğu milyarlarca doza erişimimizi engelleyecektir. Aşı dağıtımına kendini ne kadar adamış olursa olsun, hiçbir özel firmanın bu kamusal kaynak üzerinde tekeli olmamalıdır. Ne fikri mülkiyetin kutsallığına ilişkin başarısız fikirleri nedeniyle bir ilacın tedarikini yapay olarak karneye bağlamak, ne de sadece firmalarının çıkarlarına hizmet etmek için piyasayı korumak açısından küresel pandemi uygun bir zaman değildir.

Aynı zamanda bu aşıyı keşfedenin AstraZeneca olmadığı da unutulmamalıdır. Vergi mükelleflerinin milyarlarca dolarları, Kovid-19 aşısının geliştirilmesi ve üretilmesine akıtılmaktadır. AstraZeneca, sadece ABD’den 1,2 milyar dolar ve İngiltere’den en az 84 milyon avro almıştır. Ayrıca firmanın bu inovasyon açısından riski bulunmamaktadır: Hükümetlerin, üretimi öncesinde aşıyı satın alacaklarına dair taahhütleri zaten vardır.

Zengin ülkelerin liderleri, Kovid-19 aşısı bulunmasının önündeki küresel güçlükleri çözme yarışı içinde, firmaların iyi niyetine ve yoksul milletlere yönelik hayırsever bir yaklaşıma bağlı gözüküyorlar; fikri mülkiyet ve diğer tekellerin koyduğu bariyerleri göz ardı ediyorlar. Görünen o ki, bu liderler, mevcut tek seçeneğin ilaç firmalarınca yönlendirilip kontrol edilen özel, piyasa merkezli yaklaşım olduğunu varsayıyorlar. Ancak Güney Afrika Başkanı Cyril Ramaphosa ve Pakistan Başbakanı Imran Khan’ın da aralarında olduğu 140 liderin “halkın aşısı” çağrısında dile getirdikleri gibi, bu (özel, piyasa merkezli yaklaşım) büyük bir hata olur.

Oxford aşısının dağıtımına ilişkin güncel planlamalar, bir kamusal kaynağı tek bir firmanın ellerine bıraktığınızda olacakların endişe verici bir işaretidir. Gelişmekte olan ülkelere bu yılın sonuna kadar yaklaşık 300 milyon doz söz verildi, bu olumlu bir adım; ancak sadece ABD ve İngiltere’ye 400 milyon doz gideceği düşünüldüğünde sönük kalıyor. Hollanda, İtalya, Fransa ve Almanya aralarında 400 milyon dozu sağlama aldılar. AB ve diğer zengin milletler ise sıranın önlerine doğru ilerliyorlar. Latin Amerika’dakiler gibi salgının ölçeğinin korkutucu olduğu pek çok orta gelirli ülke ise, bu planlamaların dışında kalabilir.

“GÜNEŞİN PATENTİNİ ALABİLİR MİSİNİZ?”

Amerikan virolog Jonas Salk’ın, bulduğu çocuk felci aşısının sahibinin kim olduğu sorulduğunda verdiği cevap ünlüdür: “Patenti yok. Güneşin patentini alabilir misiniz?” Oxford Üniversitesi; onun bu sözüne kulak vermeli ve Dünya Sağlık Örgütünün teknoloji ve ilaçların herkesin faydasına paylaşıldığı Kovid-19 Teknoloji Erişim Havuzuna aşının bilgi ve fikri mülkiyetiyle katkı sağlayarak liderliğini göstermelidir. Aynı şekilde, umut veren aday aşıları fonlayan devletler ve yardım kuruluşları, fonladıkları fikri mülkiyet ve uzmanlığın DSÖ havuzunda paylaşılmasında ısrarcı olmalıdırlar.

DSÖ’nün ilaç/tedavilerin adil bir şekilde tahsis edildiği küresel bir sistem organize etme çabası da hayati önemdedir. Örgütün çabaları; firmalar hükümetler ve sağlık ajanslarıyla fon anlaşmalarını ilk imzaladıkları andan itibaren, adil tahsisi tüm karar alma süreçlerinin merkezine koyan bir çerçeveyle desteklenmelidir. Ancak DSÖ aşı milliyetçiliğine karşı başarılı olacaksa, biz de tedariki azami düzeye çıkarmak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Zengin ülkeler, bilgi ve fikri mülkiyetin paylaşılmasında ısrarcı olmalarının yanı sıra, gelişmekte olan ülkelerdeki güvenli üretme kapasitesinin hızlı bir şekilde yaygınlaşmasını acilen finansal olarak desteklemelidirler.

Bu sıra dışı tarihsel an, mevcut tekel hakları rejimimizden daha iyi bir yaklaşımı gerektiriyor. Ancak bu şekilde, mümkün olduğunca hızlı bir şekilde “halkın aşısını” bulup üretmemiz mümkün olacak.

KAYNAK: The Guardian