Köylerden kentlere asbest artık her yerde
Aslı Odman, “Fabrikada, madende çalışmıyor olabilirsiniz ama evinizin dibinde bina yakılırken bu minerale maruz kalabilirsiniz” diyor. Asbest Söküm Uzmanı Kenan Yıldız ise tozu dumana katarak evlere asbest girdiğini ifade ediyor. Jeoloji Yüksek Mühendisi Eşref Atabey, “Asbestli köyler gizleniyor” diyor. Asbestle yakınını kaybeden kişiler ise “Hastalık belki geç geliyor ama öldürüyor. Şimdilik dikkate alınmıyor” ifadelerine yer veriyorlar.
FİLİZ GAZİ
Ülkede geçen yıl yaklaşık 233 bin kişiye kanser tanısı konuldu. On binlerce kişi ise hastalık nedeniyle öldü. Akciğer kanserine neden olan minerallerden biri asbest.
Dünya Sağlık Örgütü, asbestin, “mezotelyeme” (Akciğer zarı kanseri) kesin olarak yol açtığını duyurduğunda yıl 1980’di. Örgüte göre, asbestle bağlantılı hastalıkların ortadan kaldırılabilmesi için en etkin yol, her tür asbestin kullanımına son vermekti. Asbest, 1990’lı yıllarda birçok Avrupa ülkesinde yasaklandı. Ülkede ise asbest üretimi ve kullanılması 2010 yılında yasaklanabildi.
Ancak sorun bitmiş değil. Daha önceden kullanıma girmiş olan asbestli maddelerin sökümü, yıkımı, tamiratı, bakımı, geri dönüşümünde çalışan işçiler asbeste maruz kalıyor. Asbestin sebep olduğu “Mezotelyoma” hastalığına yakalananlar sadece fabrikalarda, kapatılmamış asbest madenlerinde ya da gemi sökümünde çalışan insanlar değil.
Türkiye’de ise hastalıkla ilgili ilk emsal karar 2016 yılında verildi. Kasımpaşa’daki Camialtı Tersanesi'nde elektrik kaynakçısı olarak çalışan Zafer Genç’e 2009 yılında Mezotelyoma hastalığı tanısı konuldu. 2012’de hayatını kaybeden Genç’in ailesi ilgili iş mahkemesine başvurdu. Adli Tıp Kurumu, dava dosyasına yolladığı raporunda, asbestin 10 yılın üzerindeki bir süreden sonra bile mezotelyoma hastalığına neden olabileceğini kaydetti. Mahkeme, Genç'in meslek hastalığından öldüğünü kabul etti.
ÖYLEKİ KİTLESEL DAVALAR AÇILABİLİR
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) Gönüllüsü Akademisyen Aslı Odman, birinci sınıf maruziyet dışında çevresel asbest maruziyetine dikkat çekiyor: “Fabrikada, madende çalışmıyor olabilirsiniz. Fabrika yakınında oturuyor olabilirsiniz ya da evinizin dibinde bina yakılırken bu minerale maruz kalabilirsiniz.”
Aslı Odman
Ülkede ilgili mevzuata göre bina ya da fabrikaların yıkımında bütün tehlikeli maddelerin ayrıştırılması ve bertaraf edilmesi gerek. Ancak, pratikte durum hiç öyle değil. Odman, “Mevzuata göre dışarıya bir zerre bile toz çıkmayacak şekilde, pandemi sürecinden bildiğimiz astronot kıyafeti ile full sökülmesi lazım” ifadelerini kullanıyor ve ekliyor:
“Kartal’da, kentsel dönüşüm alanı içinde 1999’da kapanmış, asbestli çatı üreten İzocam Fabrikası duruyor. Bu fabrikadan yüzlerce işçi geçti. Ne yazık kansere yakalanmama ihtimalleri çok az. Yine Yalova’da da böyle bir fabrika vardı. 2010’da kapatılmış açık asbest madenleri halen bulunuyor. Örneğin bugün Haliç Külliyesi’nde çalışmış belli yaşlardaki insanların geriye dönük olarak kanser türleri belgelense onların asbestle ilişkisi kurulabilir. Bütün ölümleri belgeleyecek bir çalışmaya ihtiyaç var. Kentsel dönüşümün belgelenmesi çok zor ama önümüzdeki yıllarda onun da sonuçları ortaya çıkacak. Öyleki kitlesel davalar açılabilir. Buz dağının görünen ucunu konuşuyoruz.”
Odman, “Asbest Tehlike Haritası: Ortalık Toz Duman” makalesinden aktararak anlatıyor: “1990’ların ortasına kadar asbestli izolasyon malzemesi en ucuz ve en fazla kullanılan malzemeydi. Burdan yola çıkarak yıllara göre ithalat rakamlarının pik yaptığı zamanlara baktık. 1970’lerin sonu, 1980’lerin ortası ve 1993’te üç kez pik yapıyor. Bu senelerde çok fazla bina yapılmış. O yıllarda yapılan üç binanın birinde asbest olmama ihtimali yok. Bu binaların bir kısmı hiçbir önlem alınmadan kentsel dönüşümle yıkıldı.”
Asbestle yıllara göre maruz kalmamızın üçüncü turunu kentsel dönüşüm oluşturuyor. Odman, bu durumu şu ironik sözlerle ifade ediyor: “Köyde doğmadıysan, fabrikada çalışmadıysan, madenin yakının da oturmasan da müjde! Evinize ya da evinizin yakınına kentsel dönüşüm geldi.”
ASBEST ARTIK EVLERİMİZDE
Asbest Söküm Uzmani Kenan Yıldız, konuyla ilgili bir hafta kadar önce çıkan yönetmeliği hatırlatıyor ve fakat önlem alma amacı taşımadığına dikkat çekiyor: “Bu yönetmelik 1 Temmuz 2022’de yürürlüğe girecek. Bu tarihe kadar binalar kontrolsüz bir şekilde tüm Türkiye’de yıkılacak.”
Kenan Yıldız
Binaların yıkım ruhsatını belediyeler veriyor ve buna göre asbest envanter raporu isteniyor. Yıldız örneğin kentsel dönüşüm bölgesi olan Gaziosmanpaşa Belediyesi’nin bugüne kadar hiçbir firmadan asbest raporu istemediğine dikkat çekiyor: “Bir asbest raporu bin 500- 2 bin TL’yi geçmiyor. Belediyeler, müteahhitleri müşteri gibi görüyorlar. Maniple edecek asbest firmalarına yönlendiriyorlar. Asbest var diyelim, asbest olmayan yerden numune alınıyor. Sorun Kadıköy Belediyesi’ne, Maltepe Belediyesi’ne ya da Ankara, İzmir Belediyelerine; asbest bulunan bina sayısını yüzde 1 veya 2 rakam vereceklerdir.
Yıldız, kentsel dönüşüm sonuçları dışında hafriyatların döküldüğü sahalara dikkat çekerek anlatıyor: “İstanbul’da yıkılan binaların hafriyatları nereye gidiyor? Türkiye’nin bütün hafriyat döküm sahalarına asbesti tespit edebiliriz. Buralarda binlerce insan çalışıyor. Bir de nakliyeciler var. O hafriyat kamyonları sokak sokak tozu dumana katarak, evlerimizin önünden geçiyorlar. İzmir’deki tehlike daha da büyük. Burada Aliağa’da gemi söküm tesisleri var ve birçok geri dönüşüm tesisi Aliağa’da. Tersanelere girmemize izin verilmemişti, sokaklardan topladığımız örneklerde asbest tespit etmiştik. Yani geçmiş olsun, artık asbest evlerimizde!”
ASBESTLİ KÖYLER GİZLENİYOR
Asbestin, ısı ve su geçirmeyen özellikleri nedeniyle kırsalda evlerin sıva ve badanada, damlarında izolasyon maddesi olarak yaygın kullanıldığı biliniyor. 20 yıldır Anadolu’da özellikle çevresel asbest ve maruziyeti üzerine çalışan Jeoloji Yüksek Mühendisi ve Tıbbi Jeoloji Uzmanı Eşref Atabey’le konuşuyoruz. Atabey, asbestin Anadolu’daki izi için köy köy gezmiş biri olarak biliniyor.
Eşref Atabey
“Asbest bulunduran kayaçlar üzerinde kurulan köyler, bu zeminden kaynaklı asbest tozundan etkileniyorlar. 1930’dan itibaren 1970’lı yıllara kadar ev yapma kültürünün ilk yıllarında daha çok çevredeki malzemeler kullanılmış. Tuğla kiremit, kireç, çimento bulamadığı, maddi durumu yetmediği için çevredeki malzemeleri deneme yanılma yoluyla kullanmışlar. Asbest malzeme sedef gibi parlaktır, beyazdır. Bir de üstüne görmüşler ki su geçirmiyor. Toprak damlı evlerde çatılarda kullanılmış. 2013 yılında yaşamını yitiren Yusuf İzzettin Barış Hoca ve ekibi 1970’li yıllardan başlayarak Anadolu’nun onlarca farklı il-ilçe ve köylerinde asbest üzerine kanser araştırmaları yaptı. Anadolu’da yaptığı çalışmalarla asbestin birçok köyde kanser yaptığı kanıtlandı. Anadolu’da asbestli toprak pişik önleyici, idrar emici ve ısıtılınca sıcak tuttuğundan bebeklerin altına bile kullanılmış.”
“Zannedildiği gibi her beyaz toprak asbest değildir. Türkiye’nin çoğu yerlerindeki kayaç ve topraklar kireçli olup, açık renkli ve beyazdır. Araştırmalarıma göre, Türkiye’de 45 ildeki 87 ilçe sınırları içindeki toplam 203 köyde asbest zuhur ve yatakları bulunmaktadır. Türkiye’de çevresel asbest riski altındaki toplam nüfus yaklaşık 72.000 kişidir. Urfa’da Siverek ve Eskişehir’de Mihalıççık ilçe merkezi en riskli bölge. Eskişehir yolu girişinde Mihalıççık’ta asbest işleme fabrikası vardı. Daha sonraki yıllarda yıkıldı, şimdi bir inşaat şirketinin atölyesi olarak kullanılıyor. Burada tonlarca asbest yığını halen duruyor. Bununla ilgili girişimlerim oldu, CİMER’e başvurdum, çeşitli yerlere dilekçe verdim. En büyük asbest ocağının bulunduğu Tatarcık Mahallesi’ndeki ocak da yine o yıllarda işletildikten sonra kapatılmış. Tatarcık Mahallesi şu anda terk edilmiş asbest ocağı pasaları üstünde duruyor.”
Atabey, 200 bin nüfuslu bir yer olan Siverek örneğini anlatıyor: “Yerleşim yeri asbest bulunduran kayalar üzerinde değil ama 90 km uzaklıkta Çermik’te asbest ocakları var. 1960-70’li yıllarda Çermik’ten asbest Siverek’e taşınarak topak halinde satışı yapılmış. Bunu alan kişiler leğende asbesti eritiyorlar. Çamur haline getirdikleri malzemeyi duvara sürerek, badana yapmışlar. Bu eski toprak damlı evlerin bir kısmı yıkılmış. Harap halde öyle bırakıldı. Yine Hatay, Yayladağı’nda Olgunlar Mahallesi var. 2010 yılında bu köyün taşınması için rapor hazırlamıştım. Mahallenin taşınması kararı verildi. Sonuçta bu bir madendi, yasaklanana kadar aranmaya devam edildi. Sağlık Bakanlığı, ‘’Türkiye Asbest Strateji Planı Raporu’’na göre 379 köyde asbest riski olduğu belirtilmiş. Ancak hangi köylerin asbest riski altında olduğu açıklanmıyor. Aradan 7 yıl geçmesine karşın herhangi bir önlem de alınmıyor.”
KARDEŞİNE DE AYNI TANI KONULDU
Asbeste bağlı “mezotelyeme hastalığı” nedeniyle ölen Haydar Yıldız’a 2011 yılında Yedikule Göğüs Hastalıkları Araştırma Hastanesi’nde tanı konuluyor. Yıldız 2017’de, 49 yaşında vefat etti. Eşi Yeter Yıldız’la konuşuyoruz:
“Hadımköy’de bir demir fabrikasında çalışıyordu. Uzun yıllardır ayrı ayrı fabrikalarda çalıştı. Eşimi yedi yıl boyunca hastaneye götürüp, getirdim. Bir taraftan çalışıyordum. Öleceğini biliyordum ama çok eziyet çekti. Altı yıl içinde 40’ın üzerinde kemoterapi gördü. Işın tedavisinin sayısını hatırlamıyorum.”
Yeter Yıldız, kısa süre önce eşinin kardeşinin de aynı hastalıkta öldüğünü söylüyor: “Teşhis konulduktan sonra doktorlar eşimin memleketi olan Erzincan’da ‘beyaz toprak’ hastalığı diye bir şeyden bahsetti. Önceden duvarlara sıva için sürüyorlarmış. 5-6 ay önce eşimin kardeşini de aynı hastalıktan kaybettik. Eşim gibi fabrikada çalışmamıştı, ev hanımıydı…”
KADER DEĞİL, SEBEBİ VAR
Bir başka asbest kaynaklı ölümü çevre mühendisi olan Çiğdem Yıldız’dan dinliyoruz. Babası Erol Yıldız’a Mayıs 2013’te “mezotelyeme” teşhisi konulduğunu ve zor bir süreçten sonra 2014’te öldüğünü söylüyor. “Babamın bacağından kaya gibi iki tane tümör çıktı. Tomografi sonrası direk nerelisiniz diye soruldu. Malatya, Hekimhan’lıyız. ‘Ak toprak’, ‘höllük’ denen toprakla evler sıva yapılıyormuş. Sonra bu hastalıkla karşılaşınca öğrendik ki bu toprak kanser yapıyormuş.”
Yıldız, aynı zamanda “Asbest Mağdurları Grubu” kurucusu. Yakınlarını kaybedenlerle ulaşmaya çalıştığını söylüyor ve Meslek Odaları’nın yetersiz kaldığını ekliyor. Asbestle ilgili tehlikeyi şu sözlerle dile getiriyor:
“Avustralyalı birinin yazdığı bir şey vardı: ‘Hastalığın geç başlıyor olması sevindirici olabilir ama başladığı gibi öldürüyor.’ 10 sene sonra romatizma da olacağız ya da neyse başka rahatsızlık ama gerçek şu ki asbest öldürüyor. Bir çocuk her gün yıkılan bir binanın yakınındaki parkta oynuyor, o çocuğun 15 yaşında ölmesini ister miyiz? Pozitif bilim okumuş bir insanım, doğduk ve elbette öleceğiz. Sadece şunu diyorum bu hastalık kader değil, ortaya konmuş bir sebebi var. Hastalık sürecini yaşayanlar ve hekimler biliyor. Babamla bir sakin günümüz olmadı. Çaresiz, acı çeken bir insan karşısında kalakalıyorsunuz. Ölene kadar asbest tehlikesini anlatmaya, duyurmaya çalışacağım.”