İşçi Dayanışma Derneği’nin ‘Kriz Günlerinde Örgütlenmek: İmkânlar, Zorluklar, Arayışlar’ başlıklı sempozyumunda sermayenin saldırıları karşısında örgütlenmenin önemine dikkat çekildi. Sempozyumda işçi sınıfının mevcut durumu, geleceği ve örgütlenme yolları tartışıldı

Krize karşı örgütlülük şart

Sermayenin emeğe yönelik saldırılarına karşı örgütlü güç yaratmak için kurulan İşçi Dayanışma Derneği, dün ‘Kriz Günlerinde Örgütlenmek: İmkânlar, Zorluklar, Arayışlar’ başlıklı bir sempozyum gerçekleştirdi. İstanbul Kadıköy’deki Barış Manço Kültür Merkezi’nde, eski SES Genel Başkanı Köksal Aydın’ın anısına düzenlenen sempozyuma çok sayıda sendikacı, uzman ve akademisyenin yanı sıra, HDP ve CHP temsilcileri ile direnişteki Cargill işçileri de katıldı.

Açılış konuşmasını yapan İDD Başkanı Ali Karabudak, krizin faturasının her zaman olduğu gibi yine işçi sınıfına kesildiğini belirterek, “Neoliberal politikaların emek dünyasına yönelik ciddi saldırısı ile karşı karşıyayız. Mücadele ederek kazandığımız haklar, sermayenin temsilcisi siyasi parti tarafından gasp ediliyor. Derinleşen krizin faturasını sermaye ve iktidar, her zaman olduğu gibi yine işçi sınıfına çıkarıyor. Bugün kriz koşullarında nasıl örgütlenerek güçlenebileceğimizi tartışmak ve konuşmak istiyoruz” dedi.

Karabudak’ın ardından geçen yıl hayatını kaybeden eski SES Başkanı Köksal Aydın’ın kızı Bengisu Aydın söz aldı. Aydın, “Babamın bize bıraktığı miras, mücadelesiydi. Hayatını sınıf mücadelesine adamıştı. Onu burada anmak benim için çok önemli, herkese teşekkür ediyorum” diye konuştu.

AYIN SONU ZAR ZOR GELİYOR

Sempozyumun 1’inci oturumunda konuşan Kocaeli Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aziz Çelik, DİSK’in “Türkiye İşçi Sınıfının Görünümü Araştırması” araştırmasının sonuçlarını aktardı. Araştırmanın kriz öncesinde 2 bin işçiyle yapıldığını belirten Çelik, “Araştırmaya göre işçilerin yüzde 66’sı asgari ücret ya da asgari ücretin biraz altında/üstünde ücret alıyor, yüzde 54’ü ay sonunu zor getiriyor. Sigortasızlarda ay sonunu zor getirdiklerini söyleyenlerin oranı yüzde 71, sendikasızlarda yüzde 56, sendikalı işçilerde ise bu oran yüzde 20’lere düşüyor” dedi.

Doç. Dr. Serkan Öngel de “Metal İşçinin Kimliği” adında yapılan araştırmanın sunumunu yaptı. Öngel, Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin en çok (yüzde 56,8) kendisini milliyetçi olarak tanımladığını belirterek, bunu İslamcılık ve ülkücülüğün takip ettiğini aktardı.

GÜÇ BİRLİĞİ SAĞLANMALI

Sempozyumun 2’nci oturumunda konuşan Dr. Ertuğrul Bilir, örgütlenmenin önündeki engellere ve sendikal sorunlara değindi. Bilir, “Farklı siyasetler birbirine engel olmamalı. Bir güç birliği gerçek bir şekilde sağlanmalı. Eleştiriler yapılmalı ama ilişkiler zedelenmemeli. İşçi sınıfının tüm taleplerini eşit şekilde gündemleştirecek güçte değiliz. Aşağıda örgütlenemediğimiz için de yukarıda müdahale edecek gücü oluşturamıyoruz. İşyerlerinde örgütlenmemiz düşük. 15 milyon kayıtlı işçiden bahsediyoruz, her yıl sadece birkaç bin işçi örgütleniyor” ifadelerini kullandı.

YAKA AYRIMLARI ARTIK YOK

Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Yönetim Kurulu Üyesi Can Uğur, kapitalizmin kuralsızlaşmasının emek hareketine yönelik saldırıları artırdığını ifade etti.
Kaç Bize Gel Platformu üyesi Hikmet Topel ise şunları söyledi: “Günümüzde beyaz yaka-mavi yaka ayrımı ortadan kalkmış durumdadır. Ücretleri ve emekleri neredeyse birbirine eşittir. Örneğin artık inşaat şantiyelerinde inşaat işçisi kadar beyaz yakalı çalışıyor. Emekçiler yüksek siyaset ile ayrışmak yerine, somut hedefler üzerinden, yaka farketmeksizin örgütlenmeli.”

NASIL BİR BİRLEŞİK MÜCADELE?

3’üncü oturumda konuşan sosyolog Hakan Koçak, “Nasıl bir birleşik mücadele?” sorusunu şöyle yanıtladı: “2000’lerin başlarında Emek Platformu vardı. Meslek ve emek örgütleri, bir araya geldiklerinde bütün zaaflarına karşın bugünkü duruma göre daha güçlü bir birlik oluşturabilmişti. AKP bunu dağıttı. Bugün bu pek mümkün gözükmüyor. Hak-İş, Türk-İş gibi yapılar buna imkân vermez. Ama en geniş emekçi kesimlerini ilgilendiren temalarda, kamuoyu ve kampanya temelli birliktelikler mümkün. Kampanyalar emek hareketinin bir araya gelmesine hizmet eder.”
sendika ‘kurum’ oldu

Emek tarihçisi ve yazar Zafer Aydın ise ‘Sosyalistler ve işçi sınıfı’ başlıklı sunumunda şöyle konuştu: “Liberal hegemonyanın bilinçlerimizi tutsak ettiği bir dönemden geçiyoruz. Mesela Soma’da işçiler katledildiğinde Maden-İş Sendikası Başkanı’nı dinledim, 2 defa ‘işçi’ dedi, 15 defa ‘şirketimiz’ dedi. Artık sendika yerine kurum denmeye başladı. Kurum dendiğinde demokrasi olmaz, çünkü kurumda patron vardır. Kavramlara tekrar prestij kazandırmalı, tekrar dilimizi yaratmalı, unutulan kavramları kullanmalıyız. Yapacağımız şey sözümüzü çoğaltmak, bunu da örgütlenmeyle yapabiliriz.”

YENİ BİR PRATİK GEREKLİ

İDD’den Naim Göktaş ise “İşçi sınıfıyla sendikalar arasındaki bağ zayıfladı. Sınıf ve kitle sendikacılığı ilkelerini tekrar hatırlatmalı ve bunu örgütlemeliyiz. Biz bu noktada güvencesizlerin de örgütlenmesini hedefliyoruz. İşkollarına sıkışmıyoruz, farklı işkollarını da örgütlemek hedefindeyiz. Yaşam alanlarında örgütlenmek stratejimizin bir parçası. Yeni bir pratik örgütlemeliyiz” dedi.