Erdoğan ve AKP rejİmİne karşı toplumsal tepkİ büyüyor. muhalefetİ doğru zeminde bİrİktİrecek adımlara İhtİyaç var

Krizin dalga boyu Saray'ı aşarken: Mücadele ve müdahale

> EMİR YILDIZ

Erdoğan-AKP iktidarının tüm pislikleri bir bir ortalığa saçılırken, iktidar alanı giderek daralıyor. Erdoğan'ın kaos içinde kontrollü biçimde sürdürmeye çalıştığı krizin dalga boyu giderek Saray'ın boyunu aşmaya başlıyor. Memleketin geleceğinin belirlendiği bu kritik noktada eksik olan tek ses emekçi halkın, Gezi milyonlarının iradesi. Şimdi bunun için mücadele ve müdahale zamanı.

Haftalar öncesinde yazdığımız son güncel muhalefet.org yazısında, içinde bulunduğumuz dönemin Hitler Almanyası’na geçiş dönemini ifade etmiştik. Muhalefet güçlerinin mücadelesinin de, iktidar içi çatışmanın da yoğunlaşacağı bu büyük kırılmaya müdahale etmek olduğunun altını çizmiştik.

•••

Gelişmeler ağırlıkla bu eksende şekillenmeye devam ediyor. Erdoğan’ın ayakta kalmasının tek yolu, baskı güçlerine ve savaşa dayanarak iktidarını sürdürmek ve Başkanlık’la yeni bir aşamaya taşımak. Bunun için ‘ya Başkanlık ya kaos’ senaryosu çerçevesinde içeride-dışarıda savaş konsepti derinleştirildi. Erdoğan, AKP içinde ve iktidar blokundaki beliren tüm çatlakları ortadan kaldıracak bir baskı politikasını da savaş konsepti içerisinden üretmeye çalışıyor.

•••

Erdoğan’ın kaos içinde kontrolü elinde tutarak kendi istikametinde yönlendirmeye çalıştığı sürecin giderek kontrol dışına çıkmaya başladığı, dalga boyunun Erdoğan’ı aşma emarelerinin belirdiği son dönemde AKP’li yazarlar tarafından da ifade ediliyor.

Zerrab’ın ABD’de alınması, AKP ve Erdoğan için ucu uluslararası mahkemelere çıkabilecek bir tehdit olarak ortada duruyor. Erdoğan ve AKP iktidarının hem içeride hem de dışarıda alanı giderek daralıyor. Burada biriken enerji eksenindeki bir saflaşma hızla gelişiyor.

•••


AKP, 14 yıllık iktidarının artık saklanamaz hale gelen irinlerinin daha fazla ortaya dökülmesine engellemeye çalışan, bir varoluş savaşı içerisinde. Bu durumu aşmak için baskı politikalarının belirleyici olduğu bir dönemde Anayasa-Başkanlık noktasındaki ısrarını sürdürecektir. Avrupa ile mülteciler noktasındaki pazarlığı, IŞİD’e karşı ABD ve Batı nezdinde halen belirli bir rol oynayabilme kapasitesi gibi noktaları da kendi varlığı için bir avantaja çevirmeye çalışacaktır. Öte yandan bir iktidar alternatifinin olmadığı koşullarda yaşanacak hızlı dağılmanın sistem açısından yaratacağı riskler de bir başka çıkmaz noktayı işaret ediyor.

AKP’nin izlediği politikaların ağır ve engellenemeyecek sonuçları, Erdoğan ve AKP ile birlikte giderek ülkemizi de derin bir karanlığa sürüklemeye devam ediyor. IŞİD’in en son İstiklal saldırısı ile birlikte, Suriye’de giderek alanının daralmasını sonucu olarak Türkiye’nin binlerce cihatçı çetenin ve uyuyan hücrelerinin eylem alanına dönebilme potansiyeli ortada. AKP’nin buna karşı daha fazla güvenlik konseptine çekilerek süreci kontrol altına tutabilmesi pek çok nedenle mümkün görünmüyor. Türkiye tüm bu karşıtlıklar, çatışmalar ve kriz dinamikleri için ilerliyor.

•••

Çatışma ekseninin bir yanında da Kürt hareketinin Suriye merkezli olarak geliştirdiği inisiyatifin içeride kent savaşları kazandığı boyut. Bu savaşın Kızılay Katliamı ile ülke sathına, etnik bir karşıtlık temelinde yayılması Suriyeleşme sürecini hızlandıran faktörlerden birisi.

Kızılay Katliamı’nda da olduğu gibi birlikte yaşam zeminlerini tahrip eden, yöntemleri itibariyle Ortadoğu’daki başka bir örgütten ayrıştırılmayacak bir noktaya gelen bu tür bir çizgi Kürt hareketinin Ortadoğu merkezli (Suriye’deki kazanılan özerk alanı korumaya odaklanan) bir noktada konumlanmasının bir sonucudur. Kürt hareketi Rojava’yı ayakta tutarak, Suriye’nin siyasi geçişinde –bugün ilan edilen Federasyon ya da başa bir biçimde- statü kazanmaya odaklanmış duruda. Bunun bir sonucu olarak emperyalizmin bölge politikalarının, bölgedeki güç mücadelesinin içinde, bunun yarattığı/yaratacağı imkanlara odaklanan bir eksende konumlanıyor. (Newroz’da Kürt hareketinin Erdoğan’a değil Davutoğlu ve Hükümet’e seslendiğinin altını çizmesi, daha önce A.Gül’e işaret tutumları da meselenin bir başka yanını oluşturuyor)

•••
Sonuçta tüm bu gelişmeler karşısında en önemli eksiklik muhalefet noksanlığı olmaya devam ediyor. Bu, devrimci, örgütlü bir halk muhalefetine dayanan bir muhalefetin eksikliğidir.

Bu gelişmeler içinde en önemli nokta, tüm bu gelişmelere karşı AKP’ye Hayır diyen milyonların 10 Ekim Katliamı’ndan başlayarak, giderek siyaset sahnesinin dışına doğru itilmiş olması. Patlayan bombalar, katliamlar ve derinleşen savaş insanları giderek pasifize eden sonuçlar üretiyor. Ancak her şeye rağmen Erdoğan ve AKP rejimine karşı toplumsal tepki ve öfke giderek büyüyor. Bu tepkinin, pasifize olmasının ya da kendiliğinden bir noktada iktidar blokunda çatışmalara-farklı müdahalelere bel bağlayan noktaya gelmesinin önüne geçilmesi için, muhalefeti yeniden ve doğru bir zeminde biriktirecek adımlara ihtiyaç var.

İslami faşizmin ilerleyişinin önüne geçilebilmesi ve sonrasına ilişkin inisiyatif alınabilmesi ancak bugünkü gelişmelere aktif müdahale ile mümkün olabilecektir. Memleket için sorumluluk çağrısının böyle bir anlamı var...