Yaşam için mücadele kazanılmış mıdır? Bunun için Küba’da uygulanan politikalar sonucu şekillenen ekonomik modelin beşeri kalkınma açısından etkilerini değerlendirelim

Küba’da Devrim nedir?

AYLİN TOPAL - Orta Doğu ve Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Öğretim Üyesi, Latin ve Kuzey Amerika Çalışmaları Anabilim Dalı Başkanı

Küba’da son 47 yılda büyük ve köklü bir değişim yaşandı. Bu değişimi hiç şüphesiz Küba halkı elbirliğiyle başardı. Fidel Castro da bu zorlu sürecin etkili bir lideri olarak değerlendirilmelidir. Fidel’in ardından onun fikirleri ve mücadele deneyimi üzerine çok sayıda yazı yazıldı. Ben burada Küba Devrimi'nin sloganlaşmış tanımından yola çıkarak, bu 47 yıllık süreci ve sonuçlarını olabildiğince somut bir şekilde değerlendirmeye çalışacağım.

Küba sosyalizmi, devrimi “yaşam için mücadele, hayalin sesi ve ütopyanın ışığı” olarak tanımlar.

La lucha for la vida/yaşam için mücadele
Yaşam için mücadele kazanılmış mıdır? Bunun için Küba’da uygulanan politikalar sonucu şekillenen ekonomik modelin beşeri kalkınma açısından etkilerini değerlendirelim. Bu konuda sözüne en çok itibar edilen kurum olan Birleşmiş Milletler'in 1990’da hazırladığı beşeri kalkınma endeksinde Küba 130 ülke arasından 39. sırada yer almıştır. Küba’nın bu endeksteki yüksek sıralamasının Doğu Bloku’nun çökmesinin hemen ardından ülkenin makro-ekonomik dengesinin oldukça bozulmasına ve üretiminin düşmesine rağmen olduğuna işaret etmek gerekir.* 1990’lardan itibaren tüm dünyada sosyal politika erirken, bu yöndeki devlet harcamaları kesilirken, Küba’da eğitim ve sağlık alanındaki devlet politikaları güçlenerek devam etmekteydi. Tüm Latin Amerika ülkeleri arasında lise düzeyinde yapılan testlerde, Kübalı öğrencilerin en yüksek puanları alması Küba eğitim sisteminin kalitesini gösteriyor. Bu eğitim sisteminde okur-yazarlık oranının %100 olduğunu söylemeye gerek var mıdır? Biz, içinde yaşadığımız sistemde sağlık hizmetlerine ücretsiz erişimi bir insan hakkı olarak savunmak durumunda kalırken, Küba Anayasası “Herkesin sağlığını koruma hakkı vardır. Bu hakkı devlet garanti eder” der. Sonuçta, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2015 ortalama yaşam beklentisi verilerine göre, 183 ülke arasında Küba ABD’nin bir sıra önünde, 35. sıradadır. 2007’de Ada'yı ziyaret eden ve her kişiye 3420 kalorilik gıdanın devletçe karşılandığını gözlemleyen Birleşmiş Milletler uzmanı “Küba’yı, nüfusunu doyurma konusunda örnek gösterebiliriz” demişti. Dolayısıyla insanca yaşam için verilen mücadelede Küba’nın önemli bir aşama kaydettiğini teslim etmek gerekir.

La voz de la illusion /Hayalin sesi
Hayalin sesiyle ne kastediliyor? Burada, bir tahayyülü, hayali, hayata geçiren özneler kimdir sorusuna yanıt arayalım. Halkıyla, lideriyle bu süreç nasıl örülmüştür? Akıntıya karşı kürek çekilerek gerçekleştirilecek böylesi bir hayal ancak toplumsal yaşamın her alanında ve yerinde sözgelimi işyerlerinde ve mahallelerde örgütlenmiş, tüm toplumun katılımıyla yani gerçek bir demokrasiyle mümkün olur. Küba sosyalizminin temel özelliklerinden biri kitlesel örgütlenmenin yaygınlığı ve etkinliğidir. Bu örgütlenme sayesinde 47 yıl boyunca Küba halkı, karar süreçlerinde söz sahibi olagelmiştir. Örgütlü bir toplumsallık içinde bireyi güçlendiren bu sistem dönüşüme, devinime açıktır. Bu dönüşüm dinamiklerinden biri siyasal katılımın ötesine geçecek bir öz-yönetim yapısının kurulması yönündedir. Burada vurgulanması gereken nokta, eleştirinin, taleplerin sesinin kısılmaması, hatta bunlara kulak verilmesidir. Fidel’in bir diktatör olduğuna dair yorumların, rejime karşı, hatta Fidel’e karşı eleştirilerini seslendirebilen Küba halkı nezdinde hiçbir geçerliliği yoktur. Küba’da halkın hayallerinin sesi gayet net ve güçlü duyulmaktadır. İşte Fidel’i tarihe geçiren özelliği, hayallerini seslendirebilen Küba halkının sesini duyan, daha da yükselten bir lider olmasıdır.

La luz de la utopia/Ütopyanın ışığı
Küba, bölgedeki diğer ülkelerin ve hatta başka coğrafyalarda o ütopyanın peşine düşenlerin yolunu nasıl ve ne kadar aydınlatıyor? Hugo Chávez’in 2004 yılında dediği gibi, “Fidel’in kim olduğunu öğrenmek isteyenler, Latin Amerika ve Karayipler tarihinin son 50 yılına bakmalıdır. Orada Fidel’in her zaman yaşayan değerli tarihini görecektir.” 1959’da Fidel ve diğer sakallılar (los barbudos) Havana’ya girip tüm halkla birlikte diktatör Fulgencio Batista rejimini yıktıktan sonra, Fidel yaptığı ilk konuşmalardan birinde “Yoldaşlar, devrim bizim mülkümüz değildir, yalnızca bu adaya da mahsus olmamalıdır” diyor. 1960’lar ve 70’ler boyunca Nikaragua, Peru, Bolivya, Arjantin, Venezüela ve Ekvador’da verilen devrimci mücadelelere ve kazanımlara Küba deneyimi ışık tutmuştur. Salvador Allende 1971’de Şili’de iktidara gelmesinin hemen ardından kamulaştırma politikalarını, Fidel’le birlikte geçirdikleri bir ayın sonunda şekillendirdi. 2000’li yıllara gelindiğinde, Latin Amerika’nın birçok ülkesinde sol siyasetin güçlenmesinin ve iktidarda kalmasının arkasındaki önemli bir etken Küba ile kurulan siyasi ve ekonomik yakın ilişkiler oldu. Örneğin, ABD’nin öncülüğündeki Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'na (FTAA) karşı, Fidel ve Chávez’in işbirliğiyle Latin Amerika ülkeleri arasındaki dayanışma ilişkilerini güçlendirmeyi amaçlayan Amerika İçin Bolivarcı Alternatif (ALBA) böyle bir yakınlaşmanın ürünüydü. Fidel diğer coğrafyalardaki antiemperyalist mücadelelerle de yakın dayanışma içinde oldu. Varşova Anlaşması’nın üyesi olmasına rağmen, Bağlantısızlar Hareketi Küba’yı üye olarak kabul etti. Hatta 1979-1982 yılları arasında Fidel harekete başkanlık etti. Hareketinin başkanı olarak katıldığı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 1979’da yaptığı konuşmada Fidel “Biz mevcut dünyayı adil ve eşit bir dünyaya dönüştürmek için yola çıktık” dedi. 2016’da Havana’da yapılan Bağlantısızlar Hareketi toplantısının açılışında konuşan Raúl Castro, ağabeyinin vurgusunu aynen yineledi. Ancak bugün gelinen noktada Latin Amerika’da sol hükümetler zayıflıyor ve hatta (Brezilya’da olduğu gibi) iktidardan in(diril)mekte. Üstelik tüm dünyada faşizan nitelikler gösteren hükümetler iktidara gelmekte. Bu koşullarda, sosyalizm idealini koruyan Küba, adil ve eşit bir dünya idealinin peşine düşenlere zifiri karanlık gecede parlayan bir kuzey yıldızı oluyor.

Öte yandan, Küba sosyalizminin çeşitli tehlikeler ve sorunlarla karşı karşıya olduğunu da vurgulamak gerekir. Küba’da özellikle son yıllarda piyasa ekonomisinin yerleşmesi, muhtemel bir tehlike olarak görülebilir. Fakat bu endişe piyasaların kapitalist sisteme içkin olduğu varsayımından hareket ediyor. Piyasa son tahlilde mübadele ilişkilerine dair bir alandır, üretim ilişkilerine dair değil. Meta bile buradan hareketle yalnızca artık değer içkin olduğunda kapitalist meta olur. Dolayısıyla piyasa, kapitalist metanın el değiştirdiği bir alan olduğu ölçüde kapitalisttir. Küba’da ise üretim sürecinin piyasa koşullarına göre değil, devletin planlamasıyla düzenlendiği; üretimde temel amacın sermaye biriktirmek değil üretenlerin geçimlerini sağlamak olduğu bir durum söz konudur. Üstelik Küba devleti, halihazırda devlet işletmesinde olan üretim faaliyetlerini özelleştirmesi söz konusu değildir. Tüm bunlara rağmen, piyasaların büyümesi kapitalistleşme yönündeki baskının güçlenmesine zemin hazırlayacak bir gelişme olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, Küba’da siyasi mücadele, devrimden beri devam etmektedir. Kapitalistleşme yönündeki talepler ancak sosyalist ideallerin zayıflaması durumunda baskın hale gelebilir. Bir devrimci gider, yenileri gelir. Devrimin sürekliliği sayesinde Küba’da yaşam mücadelesi, hayalin sesi, ve ütopyanın ışığı her gün yeniden doğuyor.

* Birleşmiş Milletler’in yaptığı son beşeri kalkınma endeksinde Küba 187 ülke arasında 44. sıradadır.