İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliği yaptığı “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Girerken Kültür ve Sanatın Geleceği” sempozyumunun sonuç bildirgesi oluşturuldu. Bildirgede, ikinci yüzyılda cumhuriyet değerlerin ön plana çıkarıldığı kültür-sanat çalışmaları vurgusu yapıldı.

Kültür ve sanatta artık yeni bir dönem
Sempozumda 47 konuşmacı yer aldı. (Fotoğraf: BirGün)

Aycan KARADAĞ 

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliği yaptığı “Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına Girerken Kültür ve Sanatın Geleceği” sempozyumu 6-7 Mayıs tarihinde Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde, 47 konuşmacıyla sekiz oturumla gerçekleşti.

İki gün boyunca sanatçılar, siyasetçiler ve bilim insanlarını bir araya gelerek, Cumhuriyetin, aydınlanmacı fikrinin kaldıracı olan kültür ve sanat alanının geçmişi ve geleceği tartışıldı. Ayrıca kültür ve sanat dünyasının ihtiyaç ve birikimini irdelemek ve ikinci yüzyılın sanat yol haritasına bir katkı sunulması için uzmanlarca masaya yatırıldı. Sempozyumun ise sonuç bildirgesi oluşturuldu.

Sempozyumun birinci oturumunda “Kuruluşun ve İlk Yüzyılın Kültür Politikaları”, ikinci oturumunda “Devlet ve Sanat İlişkisi”, üçüncü oturumunda “Yerel Yönetimler ve Sanat”, dördüncü oturumunda “Toplum Belleği ve Sanat”, beşinci oturumunda “Sanat ve Eğitim Politikaları”, altıncı oturumunda “Sanat, Yaratıcı Endüstriler ve Kültür Ekonomisi”, yedinci oturumunda “Sanata El Verenler” başlığında özel sektörün kurumsal destek ve katkıları tartışıldı. Son olarak sekizinci oturumunda ise farklı disiplinlerden sanat ve kültür insanlarının söz aldığı sanatçı kürsüsünde  “Sanat ve Gelecek”  başlığında görüş ve önerilerin dile getirildi.  Programda; Cemal Ünlü ve Gökhan Akçura yönetiminde “Cumhuriyetin Kadın Sesleri” plak dinletisi yapıldı. Sempozyumun kapanışı ise Çiğdem Erken- Demet Sağıroğlu, Tuğrul Tülek konseri ile sonlandırıldı.

“CUMHURİYETİMİZİN KURUCU İRADESİNE BORÇLUYUZ”

Sempozyum açılışında konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılını, sanatın ışığında inşa etmek için bir araya geldiğimiz bu ortak akıl buluşmasında sizlerle olmanın heyecanı içerisindeyim. Bugün Cumhuriyetimiz, asırlık bir çınar gibi bütün kudretiyle yaşıyorsa... Ve bu ülke, Nazım Hikmet’leri, Bedri Rahmi’leri yetiştirmiş ve yetiştirmeye devam ediyorsa… Hiç şüphesiz bunu Cumhuriyetimizin kurucu iradesine ve köklü Anadolu uygarlığına borçluyuz” dedi.

Soyer şunları dile getirdi: “Biz bu ülkede konser yasakları, linç kampanyaları, sanatçıların hukuksuz biçimde yargılanması, ev hapsi gibi sanata karşı yapılan yüzlerce adaletsizliğe şahit olduk. Oysa sanatı ve sanatçıyı kalıplara sokamaz, ehlileştiremezsiniz. Sanatın özünde, sanatçının mayasında; tekliğe karşı çokluk, baskı ve zorbalığa karşı özgürlük ve adalet duygusu yer alır. Bu yüzden, Türkiye’de çok yakında yeniden kardeşlik, barış ve demokrasi tesis edilecekse bunda sanatçıların çok büyük payı olacak. Siz, bu güne kadar direndiğiniz için hayat akmaya devam edecek. Bugün geldiğimiz noktada, büyük bir yol ayrımından geçiyoruz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında, refah ve yoksulluk, demokrasi ve zorbalık, hürriyet ve biat arasında bir seçim yapacağız. Cumhuriyetimizin demokrasi devrimini cesaretimiz mümkün kılacak. Onun kalıcı olmasını ise kültürle sağlayacağız. Bu topraklarda yeniden bir uyum kültürü inşa edeceğiz. Hiç merak etmeyin. Hep söylediğim gibi, bir şeyin ve böylece her şeyin değişmesine sayılı günler kaldı.”

“SOYER SADECE İZMİR’İN DEĞİL TÜRKİYE’NİN DE ŞANSI”

Açılışta konuşan eski CHP İzmir Milletvekilli ve iletişimci Zeynep Altıok ise, “Ülkemizin yaralarını sarmak için en az ekonomik kalkınmaya, hukuka, hak ve özgürlüklerin yeniden kazanılmasına duyulan ihtiyaç kadar kültürel birikim ve sanata ihtiyaç vardır. Bu bizim mayamızdır. Bu değerli buluşmaya ev sahipliği yapan Tunç Soyer’e teşekkür ediyorum. Başkanımız sadece İzmir’in değil Türkiye’nin de şansı. Halkçı ve katılımcı belediyecilik anlayışıyla örneklere imza atıyor” dedi.

Altıok, “Sanatın görevi doğrudan doğruya toplumsal, sosyolojik ya da siyasal değişimler yaratmak değildir elbette. Ancak sanat bu değişimlerin ivmesidir” dedi ve ekledi: “Çünkü sanat hayal gücüdür. Üretkendir, geçişkendir, birikimdir. Harekete geçirendir. Daha iyiye ihtiyaç yaratandır. Kötüyü ve iyiyi, gerçeği ve hayali kavramaya, başka gözle görmeye vesiledir. Yorumlayandır. Gelişimin önünü açan, ilham ve cesaret verendir.  Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkesinin gerçeğini kavrayışında, ileriyi gören vizyonuyla ona olmaz denen büyük Cumhuriyet hayalini kurdurtan ve olmaz deneni başarma azmini, cesaretini veren derin bir kültür birikimi vardı. Bu birikimin bir parçası olarak şüphesiz sanatın Cumhuriyet aydınlanmasındaki payı büyüktür.”

CUMHURİYET DÖNEMİ ESERLERİNE YÖNELİK YIKICI MÜDAHALELER

Sempozyumun ise sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgede şu maddelere yer verildi:

-Kültür tanımlarının ortaklaştığı en önemli  nokta bireyi tek başına esas almayıp toplumun üyesi olarak konumlandırmasıdır. Dolayısıyla kültür, devletin izlediği politikalardan bağımsız olamaz. Çağdaş bir devletin kültür politikası, sadece halkın kültürel gereksinimini karşılamamalı, aynı zamanda tarihsel-kültürel varlıkları korumalı; hatta toplumları ‘kültür talep eden’ düzeye çıkarmaya çabalamalıdır. Cumhuriyetin kuruluş yılları, devletin kültür politikasında bu çabaların gösterildiği en önemli dönemdir.

-İktidarın kültür-sanata yönelik müdahaleleri, sadece bunlarla sınırlı değildir. Aynı zamanda kentlerin taşıdığı anlamları ve yaratılan kültürü yok etmekte, belleklerden silmek için toplumsal hafızanın hatırlatma mekânlarını hedef almakta, Cumhuriyet dönemi eserlerine yönelik yıkıcı müdahalelerde bulunmaktadır.

 -Bu nedenle ikinci yüzyılda da sanatın yaratıcı, ilerici ve devrimci karakterine inanan Cumhuriyet’in kurucu iradesi, hayalimizdeki geleceği kurmak adına mayamız olmalıdır. Toplumsal belleğimizi onarmalıdır. Yeni bir özgür birey, yeni bir çağdaş toplum ve yeni bir çağdaş devlet inşa etmek için baskı araçları ortadan kaldırılmalıdır. Özgürlükçü, demokratik bir ortam, koşulsuz ve ayrımsız bir destek, sanatın ve kültürün gelişmesi için olmazsa olmaz gereksinimdir.

-Yaklaşık 21 yıldır tasallutu altında yaşadığımız iktidarın neden olduğu yaraları sarmak için en az ekonomik kalkınmaya, hukuksal düzene, hak ve özgürlüklerin geri kazanımına duyulan ihtiyaç kadar; iyileştirici ve birleştirici bir kültürel birikim ve sanata da ihtiyaç vardır. Çünkü sanat kavrayıştır, birçok anın ve olayın taşıyıcısıdır, aşikâr olanı gözden kaçırdığımız anların uyarıcısıdır. Düşündürendir, geliştirendir, sorgulayandır sanat. Kendimizi tanımamızın, kendimizle yüzleşmemizin birincil ateşleyicisi, iç yolculuğumuzun başkalarının dünyalarına taşınmasının aracısıdır… Farkındalıktır, bütünleştirendir, paylaşımdır… Üretkendir, geçişkendir, birikimdir… Harekete geçirendir, daha iyiye ihtiyaç yaratandır, gerçeği ve hayali kavramaya, başka gözle görmeye vesiledir... Yorumlayandır, gelişimin önünü açandır, ilham ve cesaret verendir. Ancak en önemlisi son yıllarda sistemli bir biçimde ayrıştırılan toplumu bütünleştiren, şiddet olgusunu ortadan kaldırandır.

“SANATIN ÜZERİNDEKİ İKTİDAR BASKISINA SON VERİLMELİDİR”

İkinci yüzyılda yapılması gereken önlemler ve düzenlemeler ise şu şekilde sıralandı:

-Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrılmalı, Turizm gibi başlı başına düşünülmesi gereken bir sektör ve alan, sanatın üstünde konumlandırılmamalıdır.

-Sanat özgür, kurumları da özerk olmalı, sanatın üzerindeki iktidar baskısına son verilmelidir.

-Sanatçının geçim kaynağının emeği ve ürettiği eser olduğu gerçeği göz ardı edilmemeli, devlet kurumları ve yerel yönetimler, sanatçının hakkını ödemekten kaçınmamalı, sanatı hizmet kabul eden anlayıştan vazgeçilmelidir.

-Yaratma ve yayınlama özgürlüğünün önü açılmalı, sanat üzerindeki sansür bütünüyle kaldırılmalıdır.

-Milli Eğitim Bakanlığı çağdaş, demokratik, laik, bilimsel niteliklerde yeniden örgütlenmelidir. Kapsamlı bir eğitim reformu düzenlenmeli ve bu reformda akıl ve bilimi temsil eden Köy Enstitüleri’nin ruhu esas alınmalıdır.

 -Kapatılan/azaltılan kütüphaneler yaygınlaştırılmalı, özellikle metropoller dışındaki Anadolu kentlerindeki kitabevleri desteklenmeli, üniversitelerin olduğu illerden başlayarak hızlıca kütüphanelerin kurulmasına gidilmelidir. Sanata erişim hakkına ülkenin bütün vatandaşlarının ulaşması birincil hedef kabul edilmelidir.

-Sanat üreticisi yetiştirmek kadar sanat alıcısı yetiştirmek de eğitimin bir parçası olmalı; çok amaçlı salonlardan vazgeçilmeli, çağın gereklerine uygun tiyatro ve konser salonlarının, müzelerin ve sergi salonlarının sayısı artırılmalıdır.

-Kültürün eğitimle olduğu kadar iletişimle de bağı olduğu unutulmamalı; sosyal medya da dâhil tüm iletişim kanallarında kültüre ve sanata yer açılmalıdır.

-TRT, iktidarın yayın organı olmaktan çıkarılmalı; özerk, çağdaş, çoğulcu, demokratik, bilimsel esaslarla hareket eden bir yapıya kavuşturulmalı ve yayın politikası da bu eksende ele alınmalı, sanat içerikli programlara daha çok yer verilmelidir. Son yıllarda sekteye uğrayan dilimiz Türkçe’nin yıpranmasına karşı duracak bir anlayış egemen kılınmalıdır.

-Telif haklarına dair mevzuatlar yeniden düzenlenmeli, dizi oyuncuları gibi kapsam dışı bırakılmış olan yasal boşluklar doldurulmalıdır.

-Devlet sanat galerileri yeniden açılmalı, sanatın görülme hakkı ve sanata erişim hakkı korunup desteklenmeli; bu konuda koruma kanunu çıkarılmalıdır.

-Mizaha ve mizahçıya yönelik saldırılar önlenmeli, gerekli cezai yaptırımları sağlayacak yasal düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.

“CESUR, YAPICI VE HIZLI ADIMLARA İHTİYAÇ VAR”

Sempozyuma katılan isimler ise fikirlerini BirGün ile paylaştı.

Yazar, dramaturg, öğretim görevlisi Eren Aysan Yığcı: Ülkemizde 80’li yılların sonu 90’lı yılların başında birçok sivil toplum örgütü ve yerel yönetimlerin işbirliği ile kurultaylar, çalıştaylar, sempozyumlar düzenlendi. Darbe sonrasının sancılı günlerindeki karanlık ortamı atlatmak adına yapılan girişimlerin hemen hepsi çok değerliydi. Dahası SHP’nin iktidara yürüyüşünde kültür sanat alanındaki bu çalışmalar bir hazırlığın varlığını kanıtlıyordu. Çalışmaların büyük bir çoğunluğu yerine getirilemedi ama en azından ne yapılması gerekliliğine dair bir yol haritası çıktı ortaya. Bugün Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesine en çok sevineceklerin başında baskı ve sansürün her türlüsünü tatmış sanatçılar geliyor. Buna rağmen genel bir atalet var havada. Cumhuriyetin ikinci yüzyılında aşınmış, örselenmiş sanat kurumlarından yasal düzenlemelerin yokluğuna, sanatın eğitim politikasıyla örgütlenmesi gerekliliğinden YÖK’ün sanat eğitimine vurduğu darbelere kadar büyük sorunlar var karşımızda. Üstelik sanat alanında önemli bir çalışma ve program eksikliği hissediliyor. Şu anda böyle bir politikanın varlığını bile sorgularken kültür sanat politikasını üretmek popülist ve liberal söylemlerle, mesela Eurovision şarkı yarışmasına yeniden katılmak başlığından ibaret olmamalı. Kültür sanat emekçilerinin sorunları çok büyük! Bu nedenle İzmir’de gerçekleşen sempozyum, Kültür Bakanlığı’nın turizmden ayrılmasını, bütçesinin arttırılmasını, teşkilat şemasının yeniden düzenlenmesini, sanat kurumlarındaki yasal boşlukların tamamlanmasını, yasadışı uygulamalara son verilmesini öne alıyor, ayrıca bütün sanat emekçilerinin yaşamsal ve sanatsal güvencelerinin sağlanması anlamında büyük önem taşıyor. Cesur, yapıcı ve hızlı adımlara ihtiyaç var. Bir fırsatın daha kaçmasına tahammülümüz de yok üstelik. Yine de, Shakespeare’in şu sözü kıymetli: “Samimiyetle ve görev aşkıyla yapılan hiçbir işte kusur aranmaz.”

Tiyatro oyuncusu ve yazar Orhan Alkaya: Hiçbir zaman pek de parlak olmayan devlet-kültür/sanat ilişkisi, AKP (tek adam) rejimiyle birlikte, kademeli olarak kaotik bir hale büründü. Gerek bu kaostan çıkış yollarını aramak, gerek “gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş yeni Türkiye’nin” yol haritasını oluşturmak için, bu sempozyum ateşleyici bir rol oynamaya aday. Takip edecek süreçte, bilhassa “beyin fırtınaları” düzenlenmeli ve bizi değil, hepimizi yansıtacak bir güzergâh oluşturulmalıdır. Sempozyumun genel olarak başarılı geçtiğini söyleyebilirim. Başlıklar doğru seçilmişti; bu başlıkların altında konuşma yapan sanat insanları hedefe odaklandıkları oranda önemli konuşmalar yaptı. Bilhassa, somut öneriler üzerinden konuşanlar, önemli bir data oluşmasına yardım etti.  Sorun yumağı ile karşı karşıya olduğumuz -arapsaçı da diyebiliriz-, statükonun darmadağın edildiği bir zamanda eski statükoya başvurma kolaylığından kaçınarak, yeni yapılanmaların önünü açmak hayli mümkün. Yeni paradigma, kamuculuk ile piyasacılık arasındaki -kamuculuk lehine- bir denklem kurularak aşılabilir, aşılacaktır.