Google ne Amerika’da ne İrlanda’da ne Hollanda’da ne de Bermuda’da vergi ödüyor. İşte bu sihirbazlığa yüksek finans ortamlarında çift İrlandalı Hollanda sandviçi deniyor.

Küresel finansın karanlık yüzü: Vergi cennetleri

Hatırlarsanız, Panama Papers’ın öne çıkan sızıntılarından biri “Wealth Management As You Deserve It” [Hak Ettiğiniz Servet Yönetimi] sloganıyla resmen milletle dalga geçen dünyanın en büyük varlık yönetimi şirketlerinden Mossack Fonseca isimli hukuk firmasının dosyasıydı. Geçên aylarda Steven Soderbergh’in, şirketin çevirdiği dümenleri mizahi bir dille anlatan The Laundromat filmi Netflix’ten vizyona girdi. Soderbergh filminde, hepsi dönüp dolaşıp Mossack Fonseca’ya bağlanan birbirinden bağımsız üç hikâyeyle, vergi cennetlerinde yıkanan kirli çamaşırların konuyla alakasız sıradan insanların hayatlarına nasıl yansıdığını anlatıyor. Meraklısına tavsiye ederim… Şimdi gelelim vergi kaçırmanın liberal hüsnü tabiri olan vergiden kaçınma mevzuunun detaylarına.

ÇİFT İRLANDALI HOLLANDA SANDVİÇİ İLE NASIL VERGİ KAÇIRILIR?

Mekanizma kabaca şöyle çalışıyor… 2017 senesinde 19 milyar dolar kâr yazan Google, bunun yüzde 35’ini Amerika’ya vergi olarak ödememek için şirketin merkezini İrlanda’ya kurup defter üzerinde satışlarını oradan yapıyor. Yani Google’ın, bütün operasyonel işleri Kaliforniya’da yapılıyor olsa da, kâğıt üstünde hasılatı İrlanda’da tutuluyor. Bunun sebebi İrlanda’da kurumlar vergisinin Amerika’dakinden daha az, yüzde 12,5 olması. Fakat İrlanda yasalarına göre (sormayın neden) eğer şirket başka bir ülkeden yönetiliyorsa, kârlar o ülkenin yasasına göre vergilendiriliyor. Bunun üzerine Google, bu yüzde 12,5 vergiyi de ödememek için, İrlanda menşeli ama yönetimi Bermuda’ya kayıtlı bir paravan şirket kuruyor. Çünkü Bermuda’da kurumlar vergisi oranı yüzde 0 (yazıyla sıfır). Ardından, İrlanda’daki merkez şirketin kârıyla, lisans ödemesi kisvesi altında, paravan şirketten 19 milyar dolarlık bir alım yapıyor. İrlanda’daki orijinal şirketteki kâr sıfırlandığı için, herhangi bir vergi ödemesi olmuyor. İkinci şirket de Bermuda’dan yönetildiği için Bermuda’nın yasalarına göre vergi oranı yüzde sıfır… Ancak, İrlanda devleti bu farazi alışverişten yüzde 20’lik bir stopaj vergisi kesiyor. Bunu da ödememek için Google gidip Hollanda’da başka bir paravan şirket daha açıyor. Şimdi başa sarıyoruz; Google, İrlanda’da orijinal şirketteki kârını, lisans ödemesi kisvesiyle, Hollanda’daki paravan şirkete gönderiyor. Daha sonra bu şirketteki parayı, yine lisans ödemesi olarak, İrlanda’daki Bermuda’ya kayıtlı olan paravan şirkete gönderiyor. Çünkü AB anlaşması gereği üye ülkeler arası fikrî mülkiyet (patent, lisans, marka vs.) ödemelerinden stopaj kesintisi yapılmıyor. Böylece Google ne Amerika’da ne İrlanda’da ne Hollanda’da ne de Bermuda’da vergi ödemiş oluyor. İşte bu sihirbazlığa yüksek finans ortamlarında çift İrlandalı Hollanda sandviçi deniyor.


Bu gerçek örneği Google üzerinden aktardım ama Amazon, Facebook, Apple, Microsoft, Netflix, Spotify, Starbucks, Gap, IKEA vesaire gibi S&P 500 listesindeki devasa şirketlerin çoğu bu veya buna benzer finansal el çabukluklarıyla her sene yüzlerce milyar dolar vergi kaçırıyorlar. Mesela Chiquita ve Del Monte’nin Guatemala’da muz tarlaları var. Rekolteyi önce Cayman Adaları’ndaki paravan şirkete satıyorlar, oradan da Amerika’ya… Tabii bu işlem sadece kâğıt üzerinde gerçekleşiyor. Yoksulluktan kırılan Guatemala bu saçmalıklardan her sene en az 500 milyon dolar kaybediyor (bkz. The Price We Pay, 2014). İşin komiği, kâğıt üzerinde her şeyin yasal olması. Her şey yasal olduğu için buna vergi kaçırma (tax evasion) değil, yüksek finans jargonuna hakim olduğu her halinden belli olan Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın da dediği gibi, vergiden kaçınma (tax avoidance) deniyor.

ÇAMAŞIRHANEDE YIKANANLAR

İsviçre Merkez Bankası’nın aylık raporlarında, yabancıların ülkede toplam ne kadar finansal varlık tuttukları ve bu varlıkların hangi ülkelerden gelip hangi ülkelere gittikleri belirtiliyor. Piketty ve Saez’ın öğrencilerinden iktisatçı Gabriel Zucman, doktora tezinde, bu hesap hareketlerini takip ederek dünyadaki finansal servetin adli muhasebesini yapıyor. Zucman, bütün finansal varlıkları (aktifleri) ve yükümlülükleri (pasif) topladığında, normalde birbirine eşit olmaları gerekirken, yükümlülüklerin varlıklardan epey yüksek olduğunu görüyor. Peki nerede bu kayıp varlıklar?! Tabii ki “offshore” vergi cennetlerinde…
Offshore vergi cennetlerindeki bankalar aslında iki hizmet sunuyor; biri finansal gizlilik, diğeri varlık yönetimi. Misal, Fransa’dan çıkıp Lüksemburg’a giden bazı hisse senetleri ve bonolar yükümlülük olarak kayıtlı; ama Lüksemburg’da varlık olarak kayıtlı değil. Bunun sebebiyse offshore bankaların müşterilerinin bono, hisse senedi vb. finansal varlıklarını, varlık yönetimi kisvesi altında, kasalarda (ya da artık bilgisayar klasörlerinde) tutuyor olmaları. Yani bu finansal varlıklar bankaların bilançolarında durmuyor. Bundan ötürü de kâğıt üzerinde gözüken varlıklar ile yükümlülükler arasında bir fark oluşuyor. Bu da vergiden kaçırılan servetin, en azından bir kısmını, tahmin etmemizi sağlıyor.

Zucman’ın hesaplamalarına göre dünyadaki finansal servetin, en muhafazakâr tahminle, yüzde 8’i kıyı ötesi vergi cennetlerinde tutuluyor. Üstelik buna “Cayman Adaları’ndaki yatlar, Seyşeller’deki küçük adacıklar, İsviçre’deki dağ evleri ya da Dubai’de kasalarda tutulan sanat eserleri” dahil değil. Bunlarla birlikte ve belki tahmin yöntemini biraz gevşeterek hesaplayınca bu oran yüzde 20’lere kadar çıkıyor. Yani her yıl 150 milyar dolarlık bir potansiyel vergi kaybından söz ediyoruz. Bu parayla neler yapılabileceğini siz düşünün…

Tabii bankacılıkta müşteri gizliliği hizmeti nedeniyle bu servetin kimlere ait olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Zaten sistem, paranın gerçek sahibi ile arasındaki bağlantıyı kâğıt üzerinde kesmek üzerine kurulu. Mesela Cayman Adaları’nın nüfusu 60 küsur bin. Ama adalara kayıtlı yaklaşık 100 bin şirket var. Kişi başına 1,6 paravan şirket düşüyor. Adrese gittiğinizde karşılaşacağınız şey ise bir postanenin posta kutusu… The Laundromat’ta Miranda’nın dediği gibi “dünya, evrakların ardına saklanan adamlardan ibaret.”

Düşünecek olursanız, bugün Christie’s ve Sotheby’s gibi müzayede evleri bile sanat eseri değil aslında “vergiden kaçınma” ve kara para aklama hizmeti satıyorlar. Zira son yıllarda büyük müzayedelerin önemli bir kısmı telefon ile teklif veren gizli kişiler tarafından alınıyor. Nasıl uyuşturucu ve silah kaçakçıları ebatları daha küçük olduğu için, dolar banknotlar yerine, euro banknotları tercih ediyorlarsa, aynı şekilde, 250 milyon doları saklamanın pratik bir yolu orijinal bir Cezanne tablosu almak olabilir.

Bir sonraki yazımda Türkiye’de bu işlerin ne durumda olduğunu elimdeki çarpıcı verilerle ortaya koyup süper zenginleri vergilendirmek için neler yapabileceğimizi tartışacağım. Selam ve dua ile…