Küresel ekonomide resesyon beklentisi öne çekiliyor. Durum Türkiye’de zaten artma eğiliminde olan dolar kuru üzerindeki baskıyı artıyor. İktisatçı Dr. Cem Oyvat’a göre emeğin gelirden alacağı payın dünyanın genelinde düşmesi, talebi aşağı çekerek büyümeye olumsuz etkide bulunacak.

Küresel resesyonun ayak sesi yükseldi
Fotoğraf: AA

Havva GÜMÜŞKAYA

Resesyon endişeleri şiddetleniyor. Durgunluk sürecinin yılın ikinci yarısında etkisini göstermesi bekleniyor. Gelişmekte olan ülkelerde ise durgunluk ve yüksek enflasyonun aynı anda yaşanması öngörülüyor. Küresel ekonomideki gidişat ve Türkiye’ye yansımalarını Greenwich Üniversitesi Öğretim Üyesi Cem Oyvat ile konuştuk.

Oyvat’a göre Ukrayna’daki savaş ve sonbaharda Covid-19’un ne oranda geri döneceği, önümüzdeki aylarda bir küresel stagflasyon olup olmayacağını belirleme anlamında etkisi olacak küresel ekonomideki yavaşlama ise Türkiye’deki ihracatı aşağı çekecek ve zaten artma eğiliminde olan dolar/TL kuru üzerindeki baskıları artıracak.

Çeşitli kuruluşlar küresel ekonomik gidişata yönelik uyarılar sıralıyor. Dünya Bankası da 'Stagflasyon riski arttı' diyerek küresel resesyon uyarısı yaptı. Endişe giderek büyüyor. Küresel ekonomi nereye gidiyor?

Enflasyondaki artışı takiben pek çok ülkenin merkez bankasının politika faizlerini artırması, ekonomik büyümeyi yavaşlatıyor. Ukrayna’daki savaş sebebiyle hâlâ yüksek seyreden enerji fiyatları ve Çin’deki Covid-19 sınırlamaları da stagflasyon riskini artırıyor. Bu nedenle en son Dünya Bankası, 2022 için olan küresel büyüme tahminini yüzde 4,1’den, yüzde 2,9’a indirdi. Keza Avro Bölgesi, ABD ve Birleşik Krallık’ta da son aylarda imalat sanayi reel kesim güven endeksi, PMI düşüyor.

Ancak şunu da unutmayalım, artan enflasyonda arz kaynaklı nedenlerin önemli rol oynadığını düşünen merkez bankaları stagflasyon riskini de göz önünde bulundurarak faiz artırmada hâlâ çok temkinli davranıyor. Ayrıca bazı olumlu gelişmeler de var. Mesela petrol, çelik, buğday gibi bazı emtiaların fiyatlarında mayıs sonuna göre bir düşüş oldu. Dahası emtia fiyatları sabit kalsa bile, aralıktan itibaren baz etkisiyle küresel enflasyonda bir düşüş görebiliriz. Çin ekonomisi için olan reel sektör güven endeksleri de Covid-19 yasaklarının gevşemesiyle toparlandı. Ancak Ukrayna’daki savaş ve sonbaharda Covid-19’un ne oranda geri döneceğinin, önümüzdeki aylarda bir küresel stagflasyon olup olmayacağını belirleme anlamında etkisi olacak.

Cem OyvatCem Oyvat

Bu durumda gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) için borç krizi tetiklenir mi?

Küresel ekonominin yavaşlaması kuşkusuz GOÜ’leri olumsuz etkileyecektir, ama ben GÖÜ’lerde genel bir borç riski olduğunu düşünmüyorum. Tabii şu anda Sri Lanka büyük bir dış borç kriziyle boğuşuyor ve borç ödemelerini durdurdu. Pakistan ve Mısır’ın da dış borçları son 5 yılda çok ciddi miktarda arttı. Özellikle ekonomik sıkıntılar yaşayan Pakistan’ın yeni Sri Lanka olmasından korkuluyor. Buna karşın UNCTAD’ın hesaplamalarına göre gelişmekte olan ülkelerde dış borcun GSYH’ye oranı 2021’de 2,5 puana yakın geriledi.

Bunun yanında 2019 sonrasında Çin’in borçluluğunda belirgin bir artış oldu. Ancak Çin’in dış borç gibi problemi yok, borçlarının büyük bölümü iç borç. Bu borçların Çin ekonomisi üzerindeki etkilerini önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Küresel resesyon Türkiye ekonomisine nasıl yansır?

Merkez bankalarının politikalarına ve emtia fiyatlarına bağlı olarak küresel bir resesyon görülebilir. Ayrıca yüksek enflasyon nedeniyle dünyanın pek çok ülkesinde gelir eşitsizliği emek kesiminin aleyhine olacak bir şekilde bozuluyor. Emeğin gelirden alacağı payın dünyanın genelinde düşmesi, talebi de aşağı çekerek küresel büyümeye olumsuz bir etkide bulunacaktır. Bunun yanında yeni Covid-19 sınırlamalarının tedarik zincirleri üzerinde yapacağı olası etkiler hem enflasyonu hem de küresel büyümeyi olumsuz etkileyecektir.

Küresel ekonomideki olası bir yavaşlama, kuşkusuz Türkiye’deki ihracatı aşağı çekecek ve zaten artma eğiliminde olan dolar/TL kuru üzerindeki baskıları artıracaktır.

Peki, Türkiye’nin dış borç ve kredi ödemelerinde bir sıkıntı bekliyor musunuz?

Türkiye’nin dış borçlarının GSYH içindeki payı 2011’den itibaren hızla arttı ve son 5 yıldır yüksek seviyelerde, yüzde 50’nin üzerinde seyrediyor. Bu artış büyük ölçüde özel sektör kaynaklıydı. Fakat son yıllarda kamunun da dış borç stokunda belirgin bir artış oldu.

Şu anda dış borçlardaki en endişe verici gelişme, özel sektörün kısa vadeli dış borçlarının pandemi öncesine göre yüzde 40’ın üzerinde artmış olması. Bu artış, özel firmaları kur şoklarına çok daha kırılgan bir hale getiriyor.

AKP’NİN İLK DÖNEMLERİNDEN FARKLI

Ödemeler dengesindeki sorunlar büyüyor. Dış ticaret açığının hızlı genişlemesi cari dengedeki baskıyı artıyor. Cari dengedeki bozulmada neye dikkat çekmek gerekir? Dış ticaret ve cari açıktaki hızlı artış neye mâl olur?

Ekonomide maalesef sadece ihracat değil, ithalat rekoru da kırıldı. 6 aylık dış ticaret açığı, bu yılın haziran ayı verilerine göre 2013 sonrasındaki en yüksek seviyede. Fakat 2013 yılında Türkiye’nin cari açığa katlanabilme kapasitesi daha yüksekti çünkü hem GSYH dolar bazında daha yüksek bir seviyeydi, hem de Türkiye’ye daha fazla sermaye girişi vardı.

AKP iktidarı, halka 2021’in son çeyreğindeki kur artışı ile ‘cari fazlaya dayalı’ bir ekonomik modele geçildiğini söyledi. Ancak artan enflasyon, kur şoklarının cari açık üzerindeki olumlu etkilerini tamamen geriye götürdü.

Evet, AKP’nin ilk dönemlerinde de Türkiye ciddi bir cari açık veriyordu. Ancak şu anda bu dönemlerden farklı olarak, Türkiye’ye belirgin bir sermaye girişi yok. Türkiye kısmen rezerv satarak cari açık vermeye devam ediyor ama tabii ki TCMB’nin rezervleri düşünüldüğünde bu sürdürülebilir bir şey değil. Dolayısıyla bu cari açık da sürdürülebilir değil ve yeni kur şoklarına yol açacak. Kurdaki artış ise enflasyona yansıyarak, maalesef emek kesiminin gelirlerini eritmeye devam edecek. Dahası kur şokları KKM’deki yükü artırarak, devletin varlıklı kesime daha fazla servet aktarmasına yol açacak.

TEDBRİLERİ DAHA CİDDİ DÜŞÜNMELİYİZ

BDDK’nin son kararları ‘kısmi sermaye kontrolü’ olarak değerlendirildi. Sermaye kontrolü ne demek oluyor ve etkileri nasıl hissedilir, neye yol açar?

BDDK’nin kararı sermaye giriş-çıkışlarını direkt olarak engellemekten çok, firmaların ellerinde tutabileceği döviz miktarını sınırlayan bir karar. Bu anlamda makro ihtiyati tedbir olarak da değerlendirilebilir.

Sermaye kontrolleri veya makro ihtiyati tedbirler daha çok ekonomiye dair beklentilerin olumlu olduğu, sıcak para girişlerinin ve aşırı kredi genişlemesinin belirgin hale geldiği durumlarda oluşabilecek balonları engellemek ve gelecekte olabilecek bir krizin önünü almak anlamında faydalı olabilir. Bu tip önlemler, ekonomideki oynaklığı azaltmak için -tabii sonuçları iyi hesaplanarak- kullanılabilir. Özellikle iktisadi planlamanın daha öne çıkacağı dönemlerde, sermaye kontrollerini ve makro ihtiyati tedbirleri daha ciddi düşünmeliyiz.

BDDK’nin bu son politikasına gelirsek… Bu politika bir süreliğine dolardaki artışı yavaşlattı. Ancak böyle bir makro ihtiyati tedbirin tek başına döviz kurunu ve enflasyonu tutması mümkün değil. Öncelikle, Türkiye şu anda ciddi miktarda cari açık veren bir ülke. Yani siz firmaları elindeki dövizleri satmaya zorlasanız bile, ülkedeki döviz talebi kuru yukarı çekecek. Dahası BDDK’nin düzenlemesini aşmanın yolları da var. Mesela büyük firmalar yurtdışında firma kurarak, bu firmalarda döviz tutabilirler. Özetle, BDDK’nın kararlarının Türkiye’deki kur-enflasyon sarmalını durdurması şu anda çok mümkün görünmüyor.