Amerika’daki kürtaj tartışması, meselenin cinsiyet, sınıf ve ırkçılık bağlamında anlaşılması için de kıymetli. Yüksek Mahkeme’nin kürtaj kararına tepkiler, Türkiye feminist hareketi için değerli içgörü barındırıyor.

Kürtaj hakkı niye hedefte?

Özgün BASMAZ
Akademisyen Indiana Purdue Üniversitesi

Politico isimli haber sitesinde 2 Mayıs Pazartesi günü, Amerikan Yüksek Mahkemesi’nden henüz taslak halindeyken basına sızdırılmış bir metin yayınlandı. Yüksek Mahkeme hâkimlerinden Yargıç Samuel Alito tarafından kaleme alınan bu metin, mahkemedeki beş yargıcın, “Dobbs v. Jackson Kadın Sağlık Merkezi” isimli dava ile ilgili gerekçeli kararının taslağıydı. Belgenin, Yüksek Mahkeme Başkanı John G. Roberts tarafından doğrulanmasıyla birlikte, ülkede ateşi hiç sönmeyen kürtaj tartışması yeniden alevlenmiş oldu. Metinde gerekçelendirilen karar, mahkemede çoğunluk oyuyla kabul edilirse, kürtaj hakkını anayasal güvence altına alan Roe v. Wade davasıyla ilgili Yüksek Mahkemenin 1973 yılında verdiği dönüm noktası niteliğindeki emsal karar bozulacak.

SIZDIRILAN BELGENİN İÇERİĞİ NE?

2018 yılında, Mississipi eyaleti 15 haftanın üzerindeki hamileliklerde kürtajı yasaklama kararı aldı. Ancak alt mahkemeler, 1992 tarihli “Aile Planlama Derneği v. Casey” davasında hamileliğin ilk 24 haftasına kadar kadına kürtaj hakkı tanıyan Yüksek Mahkeme kararını ihlal ettiği gerekçesiyle, eyalet kararını uygulamadı. Konu, “Dobbs v. Jackson Kadın Sağlık Merkezi” adıyla Amerikan Yüksek Mahkemesi’ne taşındı. Konu 2021’in Aralık ayında görüşüldü ve kararın Haziran 2022’de açıklanacağı duyuruldu. Ne var ki, gerekçeli karar taslağı basına öncesinde sızdırılmış oldu. Yargıç Alito’nun kaleme aldığı ve basına sızan gerekçeli kararda tartışmalı ifadeler kullanılmakta. Alito, hâlihazırda görev aldığı Yüksek Mahkeme’nin, 1973 tarihli “Roe v. Wade” ve 1992 tarihli “Aile Planlama Derneği v. Casey” kararlarını çok sert bir dille eleştirmekte. Kürtajı ulusal çapta güvence altına alan “Roe” ve sonrasında bazı düzenlemeler getirmekle birlikte kürtaj hakkını koruyan “Casey” kararlarını, “zayıf temellere dayanan”, “yıkıcı sonuçları olan”, “ulusal birlik sağlamak yerine ülkedeki fikir ayrılıklarını körükleyen”, “fevkalade yanlış kararlar” olarak nitelendirmekte. Ulusal çapta bir yasa yerine, kürtajla ilgili yasama hakkının halka ve onları daha doğrudan temsil eden eyalet temsilcilerine bırakılması gerektiğini ifade etmekte.

Alito’nun en çarpıcı ve tartışmayı fitilleyen iddiaları ise “Roe” ve “Casey” kararlarının dayandırıldığı anayasanın 14. maddesine ilişkin söyledikleri. Alito’nun metinde sert bir dille eleştirdiği “Roe” ve “Casey” kararları, Anayasa’nın 14. maddesinde vurgulanan, “özgürlük” “eşitlik” ve “özel hayatın korunması” ilkelerine dayandırılmakta. Doğum kontrol, evlilik ve çocuk sahibi olma konuları özel hayat kapsamında değerlendirildiğinden, hamileliği sonlandırıp sonlandırmama kararı kadına bırakılmakta ve kürtaj anayasal bir hak olarak tanınmakta. Alito’nun metnine göre ise, Anayasa’nın 14. maddesinde kürtajla ilgili net bir ifade geçmediği ve kürtajın ulusun manevi değerleri ve tarihi ile uyuşmadığından, 14. maddede savunulan ilkeler, kürtaja anayasal zemin sağlayamaz. Dolayısıyla 14. madde, kürtaj hakkı lehine yorumlanamaz. Yine, Alito’ya göre, Yüksek Mahkeme’nin 1973 yılında kadına kürtaj hakkı tanıyan kararı, o günün şartları içerisinde, emek piyasası ve eğitimde kadınlara eşitlik sağlanması yönünde bir adım olarak görüldüğünden bir nebze de olsa kabul edilebilir. Ne var ki, koşulların değiştiğini, artık kadınların ayrımcılığa maruz kalmadıklarını ve bu nedenle de kürtaj hakkının güncelliğini ve önemini yitirdiğini savunmakta.

KARARIN YARATACAĞI TOPLUMSAL KRİZ

Alito’nun argümanlarına itiraz edenler, oy çokluğuyla kabul edilmesi halinde bu kararın yaratacağı toplumsal krizlere dikkat çekmekte. Bu taslak, Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasında süregelen politik çatışmanın ötesine geçerek, farklı kesimleri de tartışmaya dahil etti. Tarihi ve ideolojik saptırmalar yaptığı gerekçesiyle Amerikan Tarih Derneği, Amerikan Tarihçiler Derneği, Amerikan Tıp Derneği gibi partiler üstü birçok kesimi de tartışmaya dahil etti.

Metinle ilgili en çok kaygı uyandıran unsur, Alito’nun 14. maddeye ilişkin olarak ileri sürdüğü ve “Anayasa’nın 14. maddesinde kürtajla ilgili net bir ifade olmadığı gerekçesiyle maddenin kürtaj lehine yorumlanamayacağı” iddiası. Karar taslağını eleştirenler, bu gerekçenin uzun vadede ciddi sosyal, politik ve kültürel krizlere yol açabileceğinden endişe etmekteler. Zira eğer karar çoğunluk oyuyla kabul edilirse, 14. maddenin özgürlük, eşitlik ve özel hayatın korunması prensiplerine dayandırılarak yasalaşan ırklar arası evlilik, eşcinsel evlilik ve doğum kontrolü hakkı da tekrar tartışmaya açılabilecek. Yüksek Mahkeme, ırklar arası evliliğin anayasal hak olarak tanındığı 1967 tarihli “Loving v. Virginia” kararını da, eşcinsel evlilikle ilgili 2015 tarihli kararını da 14. maddeye dayandırmıştı. Bu maddede tıpkı kürtajdan birebir bahsedilmediği gibi, ırklar arası ve eşcinsel evliliklerden de bahsedilmemekte, bu haklar maddede vurgulanan prensiplerin yorumlanmasıyla yasal zemine oturtulmaktaydı. Dolayısıyla, Alito’nun “14. maddede net tanımlanmamış, zaten geleneklerimize de aykırı” iddiası gerekçe olarak kabul edilip kürtaj hakkı feshedilirse, 14. maddenin “yorumlanmasıyla” kazanılmış diğer hakların sorgulanmaması için de herhangi bir neden kalmamış olacak.

UZUN VADELİ VE DERİN ETKİLERİ NELER OLUR?

Bu taslak kararın oy çokluğuyla kabul edilmesi halinde, ulusal düzeyde yasal olan kürtaj hakkı ile ilgili karar, eyaletlerin tasarrufuna bırakılacak. Yasaklama, regülasyona tabi tutma ya da serbest bırakma kararı eyaletlerde olacak. Bu uygulama ile hâlihazırda Cumhuriyetçi ve Demokrat eyaletler arasındaki kutuplaşmanın daha da derinleşmesi kaçınılmaz olacak, kürtaj meselesi partizan politika malzemesi halinde gelecek. Kürtaj meselesini harcıâlem bir partizan politika malzemesi haline getirmek, “benim bedenim, benim kararım” sloganıyla kazanılan anayasal hakkın tartışılabiliyor dahi olması, kadın ve LGBTQI+ bireyleri, kendi bedenleri üstünde nihai söz sahibi özneler olarak kabul eden anlayıştan çıkılarak, bedenleri hakkında herhangi birinin karar verebileceği nesneler konumuna indirgemektedir. Dahası, kendi bedeniyle ilgili bir “kararı” uygulayabilmek için ihtiyaç duyduğu kaynaklara parasızlık, ırkçılık ya da cinsiyetçilik nedeniyle ulaşamayan yoksul kadınlar, siyahi kadınlar, Latinalar, LGBTQI+ bireyleri, yoksul ve siyahi LGBTQI+ bireyleri için çok daha yıkıcı sonuçlar doğuracaktır.

ÇOK BOYUTLU MESELENİN ÖNEMİ

Amerika’daki kürtaj tartışması, meselenin cinsiyet, sınıf ve ırkçılık bağlamında anlaşılması için çok kıymetli. Amerika’da özellikle siyahi, Latina ve LGBTQI+ gruplar, yeniden alevlenen kürtaj meselesini ve olası bir iptal kararını cinsiyetçiliğin yanı sıra, sınıfsal, ırkçı ve heteronormatif boyutlarıyla tartışmakta. Son bir yılda ülkede yapılan kürtajların ve hamilelikteki komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybeden kadınların üçte birini siyahi kadınlar oluşturduğu ifade edilerek, bunun Amerika’daki sistematik ırkçılıkla bağlantısı tartışılmakta. Ayrıca, Alito’nun iddiasının aksine, emek piyasasında ve eğitimde, beyaz olmayan kadınlara ve LGBTQI+ bireylere uygulanan ayrımcılığın devam ettiği, yoksulluğun bu gruplar arasında çok daha yüksek olduğu, dolayısıyla da kürtajın bu gruplar için güncelliğini ve önemini hala önemini koruduğu vurgulanmakta.

Kürtaj için başka eyaletlere ya da Kanada’ya seyahat edebilecek ekonomik güce sahip, ayrıcalıklı, üst sınıf ve beyaz kadınlar için hamilelik yine nispeten bir seçenek ya da bireysel bir karar olarak kalabilecekken, bu karar, yoksul ve beyaz olmayan kadın ve LGBTQI+ bireylerin hayatını derinden etkileyecek. Bu gruplar arasında, hamileliğe bağlı komplikasyonlar ya da güvensiz metotlarla hamileliği sonlandırma arayışı nedeniyle artan ölümler, daha derin bir yoksullaşma ve kriminalizasyona neden olacağı aşikâr.

Amerikan Yüksek Mahkemesi’nin kürtaj kararı ile ilgili taslak metne verilen tepkiler, konunun sadece cinsiyetçi değil, sınıfsal, ırkçı ve heteronormatif boyutlarıyla tartışılması, Türkiye’deki feminist hareket için de değerli içgörürler barındırmakta. Bu tartışmalar, kürtaj ve doğum meselesini, bireysel bir “karar” ya da “seçim” olmanın ötesinde, ihtiyacı olan tüm kesimler için eşit, güvenli ve erişilebilir bir “üreme adaleti” mücadelesi olarak ele almak gerektiğini bizlere hatırlatmakta.

NEDEN ŞİMDİ SIZDIRILDI?

Son olarak, hâlâ spekülasyonlarla dolu olan bir konu olsa da, bu sorulara da değinmeden bitirmeyelim. Belgeyi kimin sızdırdığı ya da nasıl bir politik amaç güdüldüğü tam olarak hâlâ bilinmiyor. Ancak, kasım ayında yapılacak Senato seçimleri öncesi ve tam da Cumhuriyetçi Ohio ve Indiana’da ara seçimlerin yapıldığı hafta bu belgenin sızdırılması, bir grubun kürtaj tartışmasını politik bir kazanca dönüşme amacı taşıdığı yönündeki şüpheleri güçlendirmekte. Ancak bu hamlenin hangi partinin ekmeğine yağ sürdüğü hâlâ bol spekülasyonlu senaryolarla tartışılmakta. Her iki parti de diğerini, bu belgeyi secimler öncesi tabanlarını canlandırmak ve konsolide etmek için sızdırmakla suçluyor.

Özellikle Cumhuriyetçiler, Demokratlar’ın, sandığa gitme konusunda daha isteksiz ve Biden politikalarıyla partiden uzaklaşmaya başlamış Demokrat Parti seçmenini bu tartışmayla canlandırmaya çalıştığını iddia etmekte. Hatta, Yüksek Mahkeme gibi gizliliğin çok önemli olduğu bir kurumu itibarsızlaştırmanın, Demokrat Parti’ye yarayacağını iddia etmekteler. Zira, Trump döneminde taciz iddialarına rağmen Yüksek Mahkeme’ye atanan Brett Kavanaugh gibi yargıçlarla, mahkemenin Cumhuriyetçiler lehine politikleştiği bir süredir ülkede tartışılmaktaydı.

Öte yandan, Demokratlar’a göre taslak karar, kürtajı daha da popülist politik malzeme haline getirmek ve partiler arasındaki kutuplaşmayı artırmak amacıyla Cumhuriyetler tarafından sızdırıldı. Bu sayede, Cumhuriyetçi oldukları bilinen yargıçlar üzerinde kamuoyu baskısını artırarak kürtaj yasasını iptal etmeye çalışacaklar.

Kürtajın popülist partizan politikaya daha da fazla malzeme yapılacağı, kasım ayında yapılacak Senato seçiminde aday kampanyalarının ana başlıklarından biri olacağı, kadınların ve trans bireylerin bedenleri hakkında hiç haddi olmayanların atıp tutacağı günler bizi bekliyor. Maalesef…

Feministlere göre ise üretim adaleti meselesini daha yüksek sesle, daha güçlü ve daha kalabalık bir şekilde savunmanın birçok kadın ve LGTBQI+ bireyi için hayati olduğunu bize bir kez daha hatırlatmış olduğu için safları sıklaştırmanın zamanı!