2010 yılında, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da başlayan “Arap Baharı” beklenmedik etkiler yarattı ve birçok ülkede iktidar değişikliğine neden oldu. Fas'ta ise durum biraz daha farklıydı. Geçen on yılın ardından Sammouni, "Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki Arap sokaklarına güvenini kaybedenler arzu edilen ve hak edilen değişimin mutlaka gerçekleşeceğini bilmelidir" dedi.

Kuşatılan devrim daha güçlü geri dönecektir


Özde Çelikbilek

Kimsenin beklemediği bir anda Kuzey Afrika ve Ortadoğu’ya dalga dalga yayılan “Arap Baharı” eylemlerinin üzerinden tam on yıl geçti. Tunus ve Mısır’daki yozlaşmış egemenler devrildi, sarsılmaz görünen rejimler sarsıldı.

Ancak Mağrip ülkelerinden biri olan Fas’ta, Mısır ve Tunus'tan daha farklı bir süreç ilerledi. Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’den farklı olarak monarşi ile yönetilen ülkede, hükümet karşıtı gösterilere katılan binlerce kişi, Kral Muhammed'den yetkilerinin bazılarını devretmesini ve yolsuzlukla mücadele yolunda harekete geçmesini istedi. Faslı gazeteci ve siyaset bilimi alanında doktora çalışmalarını yürüten Muhammed Sammouni ile Fas'ın dünü, bugünü ve yarınını konuştuk.

■ Arap Baharı’nın üzerinden tam on yıl geçti. Bu geçtiğimiz on yılda, Fas’ta neler yaşandı?
2010’da, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’yı etkisi altına alan Arap Baharı dalgası, Fas’ta ve Mısır’da yaşanan süreçten biraz daha farklıydı. Ülkede islami muhalefet güçleriyle de dayanışma içinde olan gençlik, Tunus ve Mısır’daki eylem pratikleri deneyimlerini kendi sokaklarına da yansıttı. Ancak Fas'taki 20 Şubat Hareketi'nin mücadele süreci tamamen farklıydı ve rejimin devrilmesi çağrısı yapan, devrimci bir hareket olma adımını atmadı. 20 Şubat Hareketi, ülkede bir eylem dalgası olarak yayılmaya başladıktan kısa bir süre geçtikten sonra, siyasi yönetim sistemini yeniden organize etme, Kral 5.Muhammed'i hükümetini feshetmeye zorlama gibi bir yol haritası çizdi. Kral Muhammed, demokratik bir parlamentoya sahip, anayasal monarşiyi kurma, elindeki geniş siyasi ve dini yetkilerden anayasal reformlarla vazgeçme vaadinde bulundu ve 2011 yılında bir referandum gerçekleşti. Fas Kralı 5. Muhammed, 6 Mart 2011'de yaptığı açıklamada halkın isteklerini kabul ettiğini ilan etti. Aynı yılın Temmuz ayında da yeni anayasa kabul edildi. Hükümetin yürütme yetkisi ile meclisin yasama yetkisi artırılırken, yargı bağımsızlaştırıldı. Bütün bunlar yapılırken kraliyet sistemine hiç dokunulmadı. Ancak, 2014 yılına gelindiğinde mevcut iktidarın 2011 yılında ifade özgürlüğüne yönelik siyasi hoşgörü zamanının sona erdiğini, hak savuncuları ve gazetecilere yönelik baskıların tekrardan artığı bir döneme girildi.

■ Bölgede, salgından önce sokakların yeniden hareketlendiğini gördük. Neler söyleyebilirsiniz?
Bölgede koronavirüs salgınından öncesinde başlayan eylemler ise yeni bir hareket dalgasının yaşanmaya başladığına dair bize ipuçlarını vermeye başladı. Lübnan’dan Irak’a, oradan Cezayir’e uzanan kriz içerisindeki ekonomik ve sosyal durumlarına seslerini yükseltirken aynı zamanda politik taleplerini de yükselttiler. Bu sadece ‘ekmek isyanı’ değil, aynı zamanda halk ve yöneticiler arasında uçurumu kapatmaya yönelik yeni bir siyasi sözleşme talep eden politik hareketler olarak ortaya çıktılar.

kusatilan-devrim-daha-guclu-geri-donecektir-831372-1.■ Salgın bölgede nasıl bir etki yarattı?
Salgın, tüm dünyayı kapatmaya zorladığı gibi, ekonomide de azınlığın karına odaklanan, kapitalist sistemin kırılganlığını gösterdi. Salgın krizi aynı zamanda bölgedeki rejimlerin, ekonomik ve politik düzeyde kayırmacı sistemlerinin tüm kırılganlığını ortaya çıkarttı. Dünyanın farklı yerlerindeki birçok iktidar, salgın koşullarını bahane ederek hak gasplarına, özgürlüleri kısıtlayan yöntemlere başvurdular. Gazetecilere, hak savunucularına karşı baskı aygıtlarını daha kuvvetli bir biçimde kullanmaya başladılar. Salgın koşulları ve onun yarattığı endişeler sona erdiği zaman, bu dönemde yaşanan ekonomik ve sosyal hak gasplarının unutulmadan, siyasi bir karşılık verileceğini düşünüyorum.

■ Yeni yükselen dalganın geleceği için ne söyleyebilirsiniz?
Halklar ayağa kalktığı zaman, onları yeniden itaatkâr bir çizgiye çekmek zordur. Bu nedenle despotizme karşı başlayan eylem süreçleri halklar ve insanlar arasında yeni bir sosyal sözleşme kabul edilenene kadar durmayacaktır. Bu devrimler ne zaman kuşatılırsa bir sonraki baharın dalgaları daha güçlü olacaktır. Çok sayıda insan hakları ihlallerinin yaşandığı, insan kaçırma ve siyasi suikastlerle karanlık bir mirasa sahip olan bölgede, salgın öncesinde başlayan yeni hareketler, güçlü ve deneyimli bir mücadele hattı çizeceğine işaret ediyor. Bu yeni hareketler, siyasi konumlarını belirlerken ve kazanımlarına sahip çıkarken geçmişten gelen deneyimleriyle daha güçlü, ayakları yere basan bir mücadele hattı çizeceği su götürmez bir gerçektir. Şüphesiz, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki Arap sokaklarına güvenini kaybedenler arzu edilen ve hak edilen değişimin mutlaka gerçekleşeceğini bilmelidir.