Siyaset Bilimci Doç. Dr. Mert Moral aşırı kutuplaşmanın sonucunda sandıkta değişim olmadığı görüşünde. Moral “Ekonomiyi dış güçler bozdu diyen seçmeni ikna edemezsiniz ama ekonomiyi Erdoğan bozdu ama yine o düzeltecek” diyen yüzde 10 seçmeni ikna edebilirsiniz” dedi. Moral “Fanustan çıkamıyoruz. Sadece kendimiz gibi insanları duyuyor ve dinliyoruz” dedi.

Kutuplaştıkça fanustan çıkmak güçleşiyor
Fotoğraf: Depo Photos

Semra KARDEŞOĞLU

Sabancı Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mert Moral ile geçen yıl bir röportaj yapmıştım. Kutuplaşmanın seçmen üzerindeki etkisini anlatmış ve bu nedenle mevcut siyasi dengenin değişmesinin kolay olmadığını söylemişti. Seçim sonrası yeniden görüşüp sonuçları ve gelecek süreci konuşmak istedim. Moral’ın çalıştığı alanların başında kamuoyu araştırma yöntemleri geliyor. Seçim sonucu tahmininde şirketlerin neden bu kadar yüksek oranda yanıldığını sorduk. Seçim sonuçlarında kutuplaşmanın etkisi üzerine konuştuk.

- “Kutuplaşma oldukça siyasi denge değişmez” demiştiniz. 14 Mayıs seçiminde de böyle oldu. Sonucu kutuplaşma mı belirledi?

Katılımın artacağını, AKP seçmeninin AKP’ye oy vermeye elinin gitmeyebileceğini söylemiştim. Öyle de oldu. AKP’nin oyunun bu kadar düşmüş olması, YRP’nin, Zafer Partisi’nin oyununun bu kadar yüksek olması, ilk turda seçime katılımın düştüğü yerlerin AKP’nin kaleleri olması dikkat çekiciydi. Ama AKP’nin oy kaybetmesi muhalefetin kazanması anlamına gelmeyecekti. Öyle de oldu. Oyları toplayarak gittiğimizde değişen bir şey olmadığını görüyoruz. İyi Parti’yi MHP içindeki “Biz AKP’ye değil CHP’ye yakın olmalıyız” diyenler kurdu biliyorsunuz. Dolayısıyla oylar toplandığında bir şeyin değişmediğini görüyoruz.

- 1,5 aydan bu yana kamuoyu araştırma şirketlerinin neden yanıldığını konuşuyor. Siz kamuoyu araştırmalarına ilişkin ders veren bir isimsiniz. Ne oldu da yanıldılar?

Şirketlerin sonuçlarına güvenmediğimi söylüyorum. Kullandıkları yöntem anket metodolojisine uygun değil. Hiçbiri 1940’lardan beri öğrendiğimiz altın standart dediğimiz noktalara uymuyor. Bilimselliği olmayan yöntemlerle örneklem çekiliyor.

ANKET YÖNTEMLERİ HATALI

- Ama daha önceki seçimlerde aynı yöntemler kullanılmasına rağmen bazı firmaların tahminleri tutuyordu...

Sonucu tutturuyor olmanız işi doğru yaptığınız anlamına gelmez. Sonucu bakla falı açarak da tutturabilirsiniz. 2018 seçiminde Erdoğan’ın İnce’den 20 puan fazla alacağını söylemek için ankete de siyaset bilimi uzmanı olmaya da gerek yok. İlkokulda problemler vardır; Bir torbada 10 tane kırmızı, 33 tane yeşil, 7 tane mavi bilye var. Birini tesadüfen çektiğinizde hangi renk geleceğini olasılık olarak hesaplayabiliyorsunuz. Aynı şey ankette kullanılabilir. Ama siz ülkenin yarısı kadın bu nedenle torbaya yeşil bilye atmam lazım dediğinizde tesadüfi örneklemden olaylı örnekleme geçiyorsunuz. Bunun sonucunda ne kadar kayma olacağını tahmin edemezsiniz.

Öte yandan anketlerin tümü telefonla yapılıyor. Yüz yüze yapıldığında şöyle bir şey var. Örneğin siz çalışıyorsunuz. Evinize geldiğimde ya da telefonla aradığımda sizi evde bulamam. Ama çalışmayan komşunuzu evde bulurum. Bu durumda ben 9-5 arası saha çalışması yapıyorsam ev kadınının karşıma çıkma olasılığı artar. Evde olanın daha az eğitimli olma ihtimali de daha yüksek. Emeklinin karşımıza çıkması ihtimali daha yüksek. Anket uygulanan kişiyi tesadüfi buluyorsam, bunu genel nüfusa oranlayarak bütününü bulabilirim. Kotalı çektiğimde ise bütünü yansıtamam.

Örneğin Fatih Altaylı Twitter’da yaptı. Muharrem İnce’nin oy oranını yüzde 40 çıkardı. Elbette Twitter kullanan, Altaylı’yı takip eden ve bot desteği alan bir grupta yüzde 40 olur.

Fotoğraf: BirGün

- Peki bilmiyor mu firmalar bu durumu? Neden böyle bir tercihte bulunuyorlar?

Alanı olmasa da karlı bir iş olduğu için araştırma şirketi kuran var. Seçim araştırması değil karlı olan. Seçim sonrası kaptıkları işler karlı. Tesadüfen bir örneklem çekilecek. Bu kişilerin ismi bilgileri yer alacak. Telefon numaralarını da tesadüfi çevirmeniz gerekiyor. Bunun çevirdikten sonra ev ve cep telefonlarının oranını biliyorsanız sorun yok. Makine bunu tahmin edebilir. Firmalar şeffaf değil bir kere. “16 bin kişiyi telefonla aradım” diyor. Bunun bir tanesinin maliyeti 10 lira olsa 160 bin lira yapar. İki haftada bu parayı kim veriyor, nasıl yapılıyor belirsiz. Örneğin ben bir marketin müşteri telefon listesi istesem yanıltır. Çünkü Caddebostan’da o market yok örneğin. Doğrusu hepsinin seçilme olasılığının eşit olması.

BİLİMSEL ANKETİN MALİYETİ YÜKSEK

- Bu dediğiniz yöntemle eşitlenir mi?

Bilimsel bir çalışmada gerektiğinde 4 defa aynı adrese gidilmek zorunda. Diyarbakır’ın dağ köyüne de gerekirse 4 kez anketçi gönderilecek. Bu maliyetli bir şey elbette. Bu maliyete kimse girmek istemiyor. Ama AKP üç puan yükselmiş, CHP iki puan çıkmış demek, satıyor. Son seçimde asıl büyük sıkıntı farkların da çok yüksek oluşu. Yüzde 57 CHP lehine tahmin çıkaran firma vardı. Kısaca uluslararası kriterlere ve altın standartlara uymalısınız.

SEÇMEN HANGİ ADAY İYİ DİYE BAKMIYOR

- İktidarda olmanın getirdiği yıpranma, kötü ekonomi ve depremin ardından seçim yapıldı. Normalde bu koşulların muhalefete kazandırması beklenir. Ancak AKP oyları düşmesine rağmen sonuç aynı oldu. Neydi en kritik neden burada?

Zayıfladı ve oy kaybetti AKP. Ama blok olarak baktığınızda zayıflamıyor. Kendi içinde kayıyor. Seçmen diğer kutba geçmiyor.  “Ben kendi partime bir mesaj vereceğim” diyor. AKP’ye oy vermiyor. Ama karşı tarafın da kazanmasını istemediği için ve cumhurbaşkanı adayı bir tek olduğunda ona oy veriyor. Aynı cephedeki farklı partilere verse de Cumhurbaşkanlığında aynı adaya oy vermiş oluyor. Toplandığınızda matematiksel olarak bu sonuç çıkıyor. Seçmen A B’den iyi mi acaba diye bakmıyor ki. Bu aday seçilirse benim başıma ne gelir diye bakıyor, ehveni şer nedir diye bakıyor.

EKONOMİYİ İMAMOĞLU BOZDU DİYEN ÇOK

- Bu ehveni şer mi peki?

Eğitimli ve büyükşehirlisiniz, öncelikleriniz başka. Siyasi oy verme davranışında insanlar kendi öncelikleri neyse ona bakar. Her parti adayının ne söylediğinden haberdar olur, bilgi sahibi olur. Oysa bizdeki mevcut durumda tek yönlü bilgi akışı var. Duygusal kutuplaşma var. Nedir bu “Ben partimi seviyorum.” Ama karşı soru “Diğerlerini ne kadar sevmiyorum?”.  Duygusal kutuplaşmada karşı tarafın ne dediğini dinlemeye bile ihtiyaç duymuyor seçmen. “Erdoğan için ölürüm” diyenler karşı tarafa “Sorosçular” diyor. Bu insanlara “Ekonomi çok kötüye gidiyor” dediğinizde “Evet biliyorum Erdoğan düzeltecek” diyor. Ya da “Evet kötü dış güçlerden kaynaklı” diyor. “Ekonomiyi İmamoğlu bozdu” diyor. “İyi de o belediye başkanı ne ilgisi var” diyorum. Yanıt “Evet ama o geldikten sonra bozuldu ekonomi” diyor. Bizim çalışmamızda da çıktı. Katılanların yarısı kötü ekonominin sorumlusu olarak dış güçleri sorumlu tutuyor. Siz seçmeni bozulan ekonomiyi muhalefetin düzelteceğine inandıramazsanız sonuç değişmez. Fanustan çıkamıyoruz. Sadece kendimiz gibi insanları duyuyor ve dinliyoruz. Bu bir strateji elbette. Kendi seçmenini konsolide ediyor bu yolla.

- Kılıçdaroğlu farklı bir seçim kampanyası ve dil kullandı. Bu kampanya yanlış mıydı?

Kılıçdaroğlu’nun seçim kampanyası bence çok başarılı idi. Ama mesajı yanlıştı. Birleştiriciydi, herkes kalp yapmayı öğrendi, herkes o şarkıyı söyledi. Ama Kılıçdaroğlu’nun ne dediği ciddiye alınmadı. Maltepe Mitingi’nde Millet İttifakı liderleri eşleriyle sahneye çıktı. Kadın erkek eşitliğine vurgu yapıldı. Ama biliyor musunuz “Türkiye’nin en büyük sorunu kadın sorunu” diyenlerin oranı sadece yüzde 0. 27. Ekonomi yüzde 75. Ama onu da dediğim gibi “Muhalefet bozdu, dış güçler var” diyor. Bir taraf kendi tarafını daha da kutuplaştırarak seçime götürüyor diğer taraf sevgi gösterip daha da depolitize ediyor. Oysa “Kaybedecek çok şeyim var” diyen oy kullanıyor. Başka ülke için mi kendi ülkeniz için mi savaşırsınız. Biri kendi tarafını savunuyor. Diğer taraf ise demokrasi için CHP’nin ardında olalım diyor.  Kalp yapıldı tamam ama kalbin Maltepe ve Kadıköy’de anlamı var. Ama bir başka ilçede, kentte anlamı olmayabilir.

CHP’de bir önceki seçimde İnce partisinden yüksek oy aldı. Ama Kılıçdaroğlu gibi konuşan bir isim değildi. Başka bir dil kullanıyordu. Yanlış anlaşılmasın seçmen bu tarzı seviyor demiyorum. Bu benim konum değil. Ama eğer seçmeninize “Öbürleri seçilirse ben yandım” dedirtemiyorsanız olmuyor. Kutuplaşmanın yüksek olduğu ülkelerde durum bu.

EKONOMİ KÖTÜ AMA ERDOĞAN ÇÖZECEK DİYENİ İKNA EDEBİLİRSİNİZ

- Gençler ve kadınlar seçimi belirleyecek ve onlar kutuplaşmadı denmişti. Ne oldu peki?

Teorik bir açıklama var. Her neslin bir öncekine göre daha özgürlükçü olduğu görüşü. Yeni seçmenler 2005 doğumlu. Seçime ilgisizler denildi. Hayır, gayet ilgililer ve seçime katıldılar.  Gençler evet Kılıçdaroğlu’na biraz daha fazla oy verdi. Gençlik denilen homojen bir şey değil. Kadıköy’deki AKP’li bir ailenin çocuğunun bir başka partiye oy verme olasılığı Esenler’e göre daha yüksek. Benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta şu. Çalışma yaptık. Siyasette soldan sağa 10 derece koyduk. 1’den 10’a kadar hangisi size uygun diye sorduk. Orta yerde olan yok gibiydi.  Ya en soldayım diyor ya da en sağda. Ekmek alamıyorum diyor ama kötü ekonomiden dış güçleri sorumlu tutuyorsa o kişiyi bir başka partiye oy vermeye ikna edemezsiniz. Ama “Ekonomi kötü sorumlusu Erdoğan, çözecek olan da Erdoğan” diyen yüzde 10’luk seçmeni ikna edebilirsiniz.