Gerici abluka ülkeyi kuşatırken Konya’dan Diyarbakır’a şeriat bayrakları asılıyor. Muhalefetin gericileşme karşısında sessizliğine dikkat çeken uzmanlar, “Laikliğin en güçlü biçimde savunulması şart” diyor.

Laiklik barikatı acil bir ihtiyaç
Diyarbakır’da şeriat pankartı asıldı.

Oğulcan Aydın 

Türkiye uzun süredir gericilik kuşatması altına alındı. Tarikatların, gerici dernek ve vakıfların önü açılırken Filistin’e destek bahanesiyle yapılan eylemlerde hilafet çağrısı yapıldı.

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz haftalarda şeriatı öven açıklamalarının, kendi tabanına ve iktidar cenahına yakın çevrelere cesaret verdiği görüldü. Son olarak Konya ve Diyarbakır’da hilafet yanlıları sokağa çıkarak kentlerde şeriat öven pankartlar astı. Hizbullah ile iltisaklı 6 kişi konuya ilişkin gözaltına alınırken, Konya’da pankart asanlar hakkında yaptırım uygulanmadı.  

DEVLET DE TARAF 

BirGün’e konuşan Akademisyen Deniz Parlak, siyasal iktidarın kurucu ideolojiye karşı kültürel hegemonya inşa girişiminin uzunca süredir devam ettiğini belirtti. Parlak şunları aktardı: “Bu inşa girişimini pek çok kertede deneyimliyor ya da iktidarın söylemleriyle duyuyoruz. Kimi zaman hilafet bugünlerde ise şeriat taleplerine uzanan bu söylemler sanıldığı gibi gündem değiştirmek olarak okunamaz.  

Aksine, mağduriyet anlatısında dayanarak kutuplaştırılan toplumda bu söylemlerin bir meşruiyetinin olduğunun farkında AKP iktidarı. Türkiye’de laiklik, teorik olarak idealize edildiği biçimiyle, Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman tarafsızlığı inşa edemedi. Artık tarafsızlığın değil, bizzat devletin taraf olduğu bir aşamadayız. Toplumun adım adım İslamileştirildiği yıllardan bugüne gelindiğinde, gelecekte bu tarz söylem ve edimlere çok daha sık rastlayacağımız kanısındayım.” Dolayısıyla sınıf çatışmasından bağımsız, yoksulluktan azade bir laiklik savunusu mümkün değil diyen Parlak şunları söyledi: “Siyasal iktidarın toplumu her yandan kuşatarak İslamileştirmesine ve kutuplaştırmasına yönelik şimdiye kadar sürdürülen politika sessiz, sokağı işaret etmekten çekinen bir biçimde ilerledi. Buna rağmen, Türkiye’de hatırı sayılır bir biçimde İslamileştirmeye karşı çıkan, buna direnen toplumsal kesimler var. Ortaya konması gereken politik hamlelerin anahtarının laikleşmenin kültürel alana sıkıştırılmadan tartışılması olduğunu düşünüyorum. Bugün AKP iktidarı dini toplumu yalnızca kutuplaştırma amacıyla işlevlendirmiyor, aynı zamanda İslami sermayeyi yeni iktidar bloğu olarak desteklerken de ‘biz’ olmayı öne çıkarıyor.” 

SERMAYE MEMNUN 

İktidarın laiklik karşıtı mücadeleye karşı set çektiğini belirten Akdemisyen Fatih Yaşlı ise şunları aktardı: 

“AKP’nin hiçbir zaman resmi olarak kabul etmese de rejim inşa eden bir parti olduğunu biliyoruz. AKP siyasal, kamusal ve toplumsal alanı hızla dinselleştiriyor. Zorunlu din dersleri, evrimin müfredattan çıkarılması, içkiye ilişkin düzenlemeler, bunların hepsi ‘fiili bir şeriat rejimi’ adına yapılıyor. Türkiye’nin koşulları resmi bir şeriat ilanına izin vermiyor. Fakat devletin en tepesindeki isim de dâhil olmak üzere şeriat güzellemeleri yapılıyor, şeriat düşmanlığının din düşmanlığı olduğu söyleniyor ve anayasal olarak şeriat düzenini savunmak yasakken, bunu savunanlara dokunulmuyor ama şeriat karşıtlığı giderek kriminalize ediliyor. 

AKP’nin başat politikası dinselleştirmenin Türkiye’deki kapitalizmin ihtiyaçlarından ayrı bir şekilde ele alınamayacağını belirten Yaşlı, şöyle devam etti: “Türkiye sermaye sınıfı sömürü adına dinselleşmeye muhtaç; çünkü dinselleşme sendikasız, grevsiz, yurttaş yerine tebaa kişiliğine sahip insanlardan oluşan bir Türkiye yarattı ve bu da en çok patronların işine yaradı. Yani AKP’nin neo liberalizminin üzerine örtülen bir örtü dinselleşme, geldiğimiz nokta da şeriatın ve şeriatçılığın “milletin inancı” diyerek dokunulmaz kılınmaya çalışılması. Tam da bu nedenle güçlü bir laiklik ve aydınlanma mücadelesine ihtiyacımız var.”