Geoffrey Hartman’ın adı Derrida’yı Amerikan akademilerinde tanıtan ve Yale Yapısökümcüleri olarak bilinen okulun içinde anılır genelde...

Geoffrey Hartman’ın adı Derrida’yı Amerikan akademilerinde tanıtan ve Yale Yapısökümcüleri olarak bilinen okulun içinde anılır genelde. Ayrıca, geçen yüzyılın ikinci yarısından itibaren İngiliz romantizmi üzerine en yetkin ve en özgün incelemeleri yazmış, romantik kanonu gözden geçirmiş, yeniden değerlendirmiş, Wordsworth araştırmalarını dönüştürmüştür.
 80’lerin sonlarından başlayarak Holokost, bellek, travmatik deneyim ve bu deneyime tanıklık konularında da çalışmalar yaptı. Dahası, Holokost’u İngiliz romantizmi, özellikle de Wordsworth’un şiiri üzerinden ele aldı. Ben, Hartman’ın Holokost yazılarını, onun Holokost ve romantizm arasında kurduğu ilişkiyi değerlendirmeye çalışacağım. Ama önce Wordsworth okumalarına, edebiyat eleştirisine dair düşünmelerine değinmem gerekiyor


1946 -1964 arasında, savaş sonrasını izleyen yirmi yıl içinde dört büyük edebiyat eleştiri ve incelemesinin yayımlandığı kabul edilir. İlki Erich Auerbach’ın Mimesis’idir (1946). Onu M.H. Abrams’ın The Mirror and the Lamp (Ayna ve Lamba,1954) ve Nortrop Frye’ın Anatomy of Criticism (Eleştirinin Anatomisi, 1957) başlıklı çalışmaları izlemiştir. Savaş sonrası edebiyat eleştirisinin temel eserlerinden dördüncüsü ise Hartman’ın Wordsworth’s Poetrt 1787-1814 (Wordworth’un Şiiri 1964) başlıklı çalışmasıdır. Bu onun Wordsworth üzerine yayımlanmış ilk çalışmasıdır. Daha sonra, Wordsworth’a yaklaşımını değişik evrelerden geçirmiş, onun şiirine farklı dönemlerde farklı yaklaşmış, yeniden değerlendirmiştir. The Unremarkable Wordsworth’da (Sıradan Wordsworth, 1987) ondan ve onun şiirinden hiçbir zaman uzun süreli ayrı kalamadığını  belirtir.


Wordsworth, Fransız devriminden etkilendi, ancak daha sonra devrimin başvurduğu şiddet karşısında eleştirel bir mesafe koydu. Radikalizmden vazgeçse de Thomas Paine’in insan hakları anlayışını benimsedi, sosyal reformları savundu. Politik düşünceleri Roussea ve William Godwin’den büyük ölçüde beslenmişti. Kırsal hayattan, bu hayattaki dinginlikten beslenen şiiriyle sanayileşme, şehirleşme çağında imgelemi doğaya bağlamıştır
1787’de yayımlanan, Wordsworth ve Coleridge şiirlerinden oluşan Lirik Baladlar, romantizmi İngiltere’de başlatan kitaptır bir bakıma. Kitaptaki şiirlerin çoğunluğu Wordsworth’a aitti. İlk baskıda Coleridge’in sadece dört şiiri yer alıyordu, ama bunlar arasında romantik edebiyatın yapı taşlarından sayılan “Yaşlı Gemicinin Ezgisi” de bulunuyordu. Bir başka yapı taşı şiir, Wordworth’un” Tintern Manastırı” da bu ortak kitaba dahildi.
Tintern Manastırı’nda zamanın bellekteki izlerini ele alır, Wordsworth. Daha önce Galler yöresinde Wye nehrinin kıyılarında yaptığı yürüyüş sırasında yöredeki terk edilmiş manastırın yıkıntılarını gezmiş olan şair beş yıl sonra orayı tekrar ziyaret etmiştir: “Beş yıl geçti; beş yaz /Beş uzun kış süresinde! ve ben /yeniden duyuyorum suların dağ kaynaklarından indiğini/iç yörelerden gelen yumuşak bir iniltiyle” Manastırın harabeleri şaire zamanın insanlar ve insan elinden çıkmış olan her şey üzerindeki yıkıcı, aşındırıcı etkisini hatırlatır. Geride kalan çocukluğu gelir aklına. Artık doğaya çocuk gözleriyle bakmamaktadır, ama geçip giden zamanın kazandırdıkları da vardır. Şimdi doğanın aşkınlığını, doğanın her köşesindeki ilahi ve yüce olanı çok daha iyi kavramaktadır. Harabeler ve çevresi dinginlik sunmaktadır, bir münzevinin yaşayacağı yerlerdir buraları. Wordsworth bir tür komünyon önermektedir. Doğayla dostluk, katılma ve paylaşma.


1796’da yazmaya başladığı, bütün hayatı boyunca üzerinde çalıştığı, ama ancak ölümünden sonra yayımlanan Prelüd’de, Tintern Manastırı’ndaki temaları geliştirdi. Sıradan insanlıkların yalınlık ve doğayla yakın ilişki içinde yaşadıkları hayatları, bireyin komüniteye bağlanmasını, insanın tarih içindeki yerini ve rolünü… Bu özyaşamsal ve aynı zamanda felsefi şiire Prelüd başlığını veren Wordsworth değildi. Bu başlığı şiiri şairin ölümünden üç ay sonra yayımlayan karısı vermişti. Şair, hayattayken, şiiri “değerli arkadaş”a sözüyle Coleridge’e ithaf etmiş, başlık koymamıştı. Kız kardeşine yazdığı bir mektupta “zihnimin gelişimine dair bir şiir” sözleriyle bahsediyordu üzerinde çalıştığı bu şiirden.


Wordsworth ve Coleridge on sekizinci yüzyıl İngiliz şiirini dönüştürdüler. Kibirli,  kendini fazlasıyla beğenmiş bir şiirin yerine gündelik dile, yoksulların kendi hayatlarını anlatırken, deneyimlerini aktarırken kullandıkları dile yaslandılar. Halk ozanlarının köy ve kır hayatını yansıtan şiirlerinden de beslendiler. Lirik Baladlar’ın ikinci baskısı 1800’de yayımlandı. Wordsworth birkaç şiir daha eklemiş, bir de şiir hakkındaki düşüncelerini açıkladığı ve bugün romantik şiirin manifestosu sayılan bir önsöz yazmıştı. Şiirde hiyerarşiyi, epik şiirin pastoral şiire önceliğini reddediyor, lirik şiirin sıradan hayata dair şiir olduğunu vurguluyordu. Gerçek şiirin yalınlıklarla ilgileneceğini, yalın bir dille yazılacağını belirtiyordu. Wordsworth’a göre şiir “güçlü duyguların kendiliğinden dolup taşması”, doğayla bağ kurmanın, insan ve doğa ilişkisini ele almanın asli yoluydu. İmgelem ise, “doğada en güzel olanın aynası”ydı.