Grevin adının bile gündeme gelmesinin ne kadar önemli olduğu THY toplu iş sözleşmesi ile ortaya çıktı. Grev hakkını yeniden gündeme getiren ve....

Grevin adının bile gündeme gelmesinin ne kadar önemli olduğu THY toplu iş sözleşmesi ile ortaya çıktı. Grev hakkını yeniden gündeme getiren ve kararlı davranan Hava-İş Sendikası, THY yönetiminin "inadını" kırarak başarılı bir toplu iş sözleşmesine imza attı ve grev kararı almış olan diğer sendikalara moral oldu. Demek ki grevi modası geçmiş bir araç olarak niteleyenlerin aksine grev hatta grevin adı bile hâlâ işe yarıyormuş.

Öte yandan grev kararları ile birlikte lokavt da kamuoyunun gündemine geldi. Grev kararları karşısında işverenler veya işveren örgütleri de arka arkaya lokavt kararları aldı. Burada bir parantez açıp neden işveren sendikası değil de işveren örgütü dediğimizi açıklayalım. İşveren sendikası kavramı bize özgü bir garabet. Sendika tarih boyunca emeğe dair bir kavram oldu. Nitekim uluslararası literatürde işverenlerin ortak çıkarları için kurdukları örgütlere (Employer Associations, işveren derneği/birliği) deniyor. Uluslararası Çalışma Örgütü bu kavramı kullanıyor. İşverenlerde öyle. Örneğin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK) İngilizce karşılık olarak (Turkish Confederation of Employer Associations, Türkiye İşveren Dernekleri/Birlikleri Konfederasyonu) ifadesini kullanıyor. Dedim ya bu garabet bize özgü. Yasalarda işveren sendikası ifadesi var. Ama bunu İngilizceye çeviremiyoruz çünkü dünyada bunun karşılığı yok.

Tekrar lokavt konusuna döneyim. Grev kararlarının gündeme gelmesin ardından, grevi "acayip olağanüstü ve de tehlikeli" bir araç gören yeni-liberal koro karşısında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Başesgioğlu bile "grev ve lokavtlara alışalım" deme gereğini duymuştu. Grev ve lokavtı eşit gören bu yaklaşıma iki hafta önceki yazımda bir mim koymuştum. Daha sonra basında çıkan pek çok yazıda lokavttan bir hak olarak söz edildi. 24 Ağustos 2007'de Zaman'daki yazısında komplo teorisi alanında yeni bir çığır açan İbrahim Öztürk (Bu konuda İbrahim Arzuk'un 29 Ağustos BirGün yazısını öneririm) THY'yi kastederek "11 bin 300 işçi ile greve gidilirse kurum da lokavt hakkını kullanarak küçülecek" diye yazdı. Neymiş? THY lokavt hakkını kullanacakmış. Ve ne olacakmış? Lokavt sonucu THY küçülecekmiş.

Gerek Bakanın sözleri gerekse Zaman yazarının değerlendirmeleri lokavt konusundaki kafa karışıklığının ve yanlış değerlendirmelerin örnekleridir. Hemen vurgulayalım ki grev ve lokavt eşit araçlar değil, lokavt bir hak değil. Grev uluslararası hukuk tarafından özellikle ILO tarafından sendikalaşma hakkının ayrılmaz bir parçası ve temel bir hak olarak kabul edilirken lokavt konusunda uluslararası bir düzenleme yoktur. Ne lokavt konulu bir ILO Sözleşmesi ne de lokavtı bir hak olarak tanıyan ILO denetim organı kararı vardır. Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi de grevi bir hak olarak düzenlerken lokavta yer vermemektedir. Avrupa Sosyal Şartı da grevi açıkça ve adıyla bir hak olarak tanımlarken lokavttan söz etmemekte ve sadece işverenlerin ortak hareket hakkından söz etmektedir. Grev açık ve şüphe götürmeyecek bir hak olarak tanımlanırken lokavt grev hakkıyla denk olmayan bir uygulama olarak kalmıştır. Grevin hukuksallığı ve meşruiyeti tartışma konusu değilken lokavt tartışmalı ve tanınmamış bir araçtır.

1961 Anayasası'nda yer verilmeyen lokavta daha sonra çıkarılan 275 sayılı yasada yer verilmiştir. Ama lokavt hep tartışmalı bir uygulama olmuştur. 1982 Anayasası ise işverenlerin istekleri doğrultusunda lokavta yer vermiş ama yine de bir denklik söz konusu değildir. Anayasa "grev hakkı ve lokavt" ifadesini kullanarak lokavtı grev hakkıyla denk görmemiştir. 2822 sayılı yasada ise lokavt ancak grev kararı durumunda kullanılabilecek bir karşı araç olarak düzenlenmiştir. Lokavtı işçilerin işten çıkarılması olarak algılayan yazarlara şunu hatırlatmak gerek. Lokavt işçilerin işten çıkarılması değil, işçilerin uyuşmazlık süresince işveren tarafından çalıştırılmaması demektir. İşçilerin iş sözleşmeleri askıda kalır. Grev ve lokavt sırasında işçiler işten çıkarılamaz. Dolayısıyla lokavtla küçülme olmaz.

Son olarak, lokavt neden grev hakkına denk bir araç olamaz? Çünkü işveren ekonomik gücü nedeniyle lokavt sırasında, işçinin grevde dayanabileceğinden daha uzun süre dayanma imkânına sahiptir. Grev ve lokavt sırasında işçi temel geliri olan ücretten yoksun kalır, işçi yaşama-geçinme sorunuyla yüz yüze kalır. Oysa lokavt sırasında işveren için böylesine kişisel ve yaşamsal bir tehlike ve mağduriyet söz konusu değildir. Bu yüzden grev bir savunma aracı, işçilerin haklarını kazanma, koruma ve geliştirme aracı ve bir hak iken, lokavt bir saldırı ve grev kırma aracıdır ve bu nedenle de hak değildir. Bu yüzden Anayasa değişiklikleri sırasında lokavtın Anayasa'dan çıkartılması sosyal hukuk devletinin gereği olarak büyük önem taşımaktadır.