Ressam Lolita Asil, ‘Yer-yüzü/Gök-yüzü’ adlı sergisini Mardin’de açtı. Mardinli Süryani bir aileden gelen Lolita Asil, “Bu topraklarda doğup büyümese de bedeninin, hücrelerinin bu topraklardan beslendiğini” söylüyor.

Lolita Asil, sonsuz bir masalın içinde
Lolita Asil’in sergisinde yer alan işler Mardin’i içinde taşıyor, sergilendiği mekânla bütünleşiyor. (Fotoğraflar: Ufuk Özay)

Nagehan KARA

Bir gün, bir sergi açılışına katılmak üzere İstanbul’dan yola çıkıyor, masal kent Mardin’e varıyorum. Mardin’in daracık sokaklarından birinde, bölgeye has sarı renkli taş evler arasında sergi mekanı olan Alman Karargahı – Atamyan Konağı’na doğru ilerlerken adeta bir masal diyarında gibi hissediyorum. Konağa vardığımızda ise masalın tam içinde buluyorum kendimi. Masalın kahramanı, bizleri pembe kıyafetleri içerisinde karşılayan, gözleri ışık saçan, yaş alan ama ismi gibi yaşlanmayan, zarif, samimi kadın Lolita Asil.

Lolita Asil’in hem kendisinin doğum günü olan, sergide yer alan Var Oluş filminde belirttiği gibi kozmik takvime göre ilk canlı yaşamının başladığı tarih, hem de gece ve gündüzün eşit olduğu gün 21 Eylül akşamı Mardin, Alman Karargahı’nda açılan Yer-yüzü, Gök-yüzü sergisinde ilk hissettiğim büyülü bir atmosfer oluyor. İçinde olduğumuz kentin, sergi mekanının, Lolita Asil’in çevresine yaydığı, tek tek sergide yer alan işlerin ve tüm serginin çekimine kapılıyor, bu eşsiz aura içinde sarıp sarmalanıyorum.

KENDİMİZE DÖNÜŞ YOLU

Mardin Bienali’ne ev sahipliği yapan, Birinci Dünya Savaşı’nda karargah olarak kullanılan, daha sonra Atatürk’ün konakladığı ama aynı zamanda 1915 olaylarını, azınlıklara dair belleği de hatırlatan Alman Karargahı’nın “mekan olarak kendisini de büyülediğini” söyleyen Asil’e, sergi sonrasında kendisi ile yaptığımız özel röportajda, sergisini neden Mardin’de açtığını soruyorum. Pandemi döneminde “Londra’da doğduğum topraklardan, Türkiye’den uzakta kalınca başka bir özlem ve bağlantı kurdum özümle, ülkemle ve bu coğrafya ile” diyerek cevaplıyor. Mardinli Süryani bir aileden gelen, soyut resmin önemli temsilcilerinden biri olan Asil, “bu topraklarda doğup büyümese de bedeninin, hücrelerinin bu topraklardan beslendiğini” söylüyor. İki yıl içerisinde toplam bir yıl geçirdiği Londra’dan dönüşünün hemen ardından Mardin’e geliyor, geldiği gün burada bir sergi açmalıyım kararını veriyor.

Yoğun izolasyon sürecinde, üç ay boyunca İstanbul’daki atölyesine kapanarak büyük boyutlu yağlı boya tuvallerini yaratıyor ardından Londra’daki atölyesinde ise kuru boya ve pastel tekniğini kullanarak üretimler yapıyor. Bu iki şehirdeki çalışmalarını ise ona seslenen topraklarda sergiliyor. Sergi ve sergide yer alan işler Mardin’i içinde taşıyor, sergilendiği mekanla bütünleşiyor. Asil, sergi için “bu sergide diğer sergilerimde olmayan, zaman, mekan, ışık, renk, evren, hücre ilişkisinin tam iyi, bütün hali var. Eserlerim ilk defa doğru zaman, doğru yerde ve doğru insanlarla konumlandırıldı. Her şey bir bütün içinde. Bu şansı da Mardin’de yakalayabildim. Çok çok mutluyum bunun için.” diyor.

AYRILMAZ PARÇALAR

Farklı dillerin, dinlerin, kültürlerin kesişimi Mardin’in mozaik dokusu gibi sergide ilk göze çarpan çalışmalar küçük kare tuvallerin birleşmesi ile daire formu oluşturan ve yine farklı parçalarla eklemlenen, göz resimleri ile bütünlük kuran “Ayrılmaz Parçalar”.

Lolita Asil, ilk kez sizinle paylaşıyorum diyerek şu sözleri söylüyor bu çalışmalar için: “Pandemi döneminde hepimizin teker teker ayrıldığını gördük. Kimsenin ailesi ile bile birlikte olamadığı, tek başına kalmak durumunda kaldığını fark ettik. Ayrılmaz parçalar aslında buradan çıktı. Sanatçı her zaman, zamanın biraz ötesindedir. Ben aslında ilk günden bu çalışmaları yapmaya başladım ve sonradan tekrar toparlanacağımıza inanarak yaptım. Her şey aslında bir bütünün içerisinde. Ailemizde, toplumumuzun içinde, sistemde… Önemli olan bütündür, ben o bütünü özellikle pandemide çok fazla hissettim. Parçaların tek tek ayrılıp sonra tekrar birleştiğini. En önemli vurgu benim için bu.

lolita-asil-sonsuz-bir-masalin-icinde-1072001-1.

GÖZ'ÜN DERİNLİKLERİNDE

Londra’da ürettiği göz resimleri içinse “Sanatımı içten ve dıştan gözlemleyen, tanık olan insanların, ne kadar farklı varlıkların bir arada olduklarını, birliği, aslında insanın özünün aynı olduğunu anlatmaya çalıştım. Herkeste olan gözler aslında beş duyumuzdan en önemlisi, görsel sanatlar ile ilgilenen bir sanatçı olarak göz benim için çok önemli. Evrenin de bir parçası olduğu için kullandım.” diyor. Her birinin içinde başka bir evreni içinde barındırdığı gözlere dair resimlerden ilk katta 12, bir üst katta ise 67 adet yer alıyor ve izleyiciyi bu gözlerin derinliklerinde gezinmeye davet ediyor sanatçı.

Merleau-Ponty’nin Göz ve Tin adlı kitabında göz, “ruhun penceresi” olarak nitelenir. Asil’in resimlerine bakarken Ponty’nin göz ve görüş için söylediği “onun aracılığıyla güneşe, yıldızlara dokunmaktayızdır, aynı zamanda her yerdeyizdir” sözleri daha da anlam kazanıyor.

Daha önceki kadavra ve otopsi çalışmaları ile bedenin içerisini, insanın içini görmeye, var oluşunu, evrenle ilişkisini anlamaya çalışan Asil’in göz resimlerinde, gözlerin içerisi ve dışarısı arasında bir kapı olarak, insanın içini dışa yansıtan, ruhunu görebildiğimiz bir açıklık olarak daha önceki çalışmalarının bir devamı olduğunu da hissediyorum. Daha önce Mardin Göz Hastanesi olarak da kullanılan Alman Karargahı’nda bu göz resimlerinin sergileniyor olması da ilgi çekici detaylardan biri. Diğer etkileyici işlerinden birkaçının ismi ise: Var Oluş,

Sonsuzluk, Güneş.

lolita-asil-sonsuz-bir-masalin-icinde-1072002-1.

YER-YÜZÜ, GÖK-YÜZÜ

Mekanın üç katındaki odacıklara yayılan sergide VR gözlüklerle deneyimlenebilen, adeta insanı sarmalayan bir deneyim alanı yaratılmış. Bu gözlükleri çocukların dijital sanatı ve teknolojiyi deneyimleyebilmesi için Milli Eğitim Bakanlığı aracılığı ile okullara dağıtmayı planlıyorlar. Aynı zamanda ikinci katta özellikle çocukların ve tüm sergi ziyaretçilerinin interaktif katılımına açık çalışmalar var. Asil, sergi süresince çocukların hayallerini, dileklerini bu tuvallere aktarmalarını, resim yolu ile ifade etmelerini sağlayacak bir çalışma yapmak istediğini söylüyor. “Yer-yüzünde diledikleriniz Gök-yüzünde kabul olacaktır.” diyerek hayal kurmaya ve hayallerin gerçekleşeceğine inanmaya çağırıyor izleyiciyi.

Aynı yeryüzünde, aynı güneşin ısıttığı topraklarda, aynı göğün altında yer alan bir bütünleşme, birlik hayal ediyor, bütüne olan inancını her fırsatta vurguluyor. Sanatın ve bu coğrafyanın birleştiriciliğinin altını çiziyor. Lolita Asil, evrende bir yerlerde olan ruhlar için güvercinler uçururken ise bir diğer işin adı geliyor aklıma; Bir Gün, Yeniden, Hep Beraber. Burada ya da orada, pandemi sonrası ya da sonsuzlukta, yeryüzünde ya da gökyüzünde Bir Gün…

Hava kararıyor, başımı yukarı kaldırıyorum yıldızlı bir gökyüzü, önümde ise okyanusu andıran uçsuz bucaksız Mezopotamya ovası uzanıyor. Sonsuz bir evrenin içindeki minik de olsa şuanki varlığımı hissediyor, bir dilek tutuyorum. Bir gün tekrar dönmek umudu ile masal kentten ayrılma vakti geliyor…

Not: Lolita Asil’le yaptığımız inanılmaz keyifli, etkileyici ve bilgi dolu röportajın, Mardin ve sergi ile ilgili söylenebileceklerin ancak bir kısmına yer verebiliyorum burada. Uzun vSergi ise 19 Ekim’e kadar ziyarete açık olacak.