Bu çark, bugün halkın en önemli sorunu sayılan ekonomide kırıldı. Gündelik hayatın orta yerinde duran geçim sıkıntısı, iktidarı sürekli kovalayan canavara dönüşmüş durumda.

Lütfi Elvan neden bir krize dönüştü?

Ozan Gündoğdu

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay da dahil edildiğinde Cumhurbaşkanlığı Kabinesi 18 üyeden oluşuyor. Bu üyelerin sadece 5’i daha önce milletvekilliği yapmış, yani halkın karşısına çıkıp kendini tanıtmak zorunda kalmış isimler.


Kabinedeki diğer 12 bakanın ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın daha önce bir genel seçim tecrübesi olmamış, halkla temas etmemiş, halktan oy istemek zorunda kalmamış. Zaten bu kimseleri kamuoyunun tanıdığını söylemek de bu nedenle hatalı olur. Sadece Tayyip Erdoğan’ın kefil olduğu, seçtikten sonra kimseye danışmadığı, kimseden güvenoyu almak zorunda kalmadığı, halkın tanımasına bile ihtiyaç duyulmayan ancak son derece yetkili 13 kişi…

Örneğin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay. Kendisi, eğer Cumhurbaşkanlığı koltuğu herhangi bir biçimde boşalırsa koltuğa oturacak isim. Aynı zamanda Milli Güvenlik Kurulu ve Yüksek Askeri Şura’nın da doğal üyesi. TSK’nin general yapısının belirlenmesinde söz sahibi. Fakat henüz bir seçim tecrübesi bulunmuyor, halkın karşısına çıkmıyor. Halkın genel çoğunluğu tarafından da tanınmıyor.

Örneğin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın Derya Yanık olduğunu kaçımız bilebiliriz? Dolayısıyla kimsenin tanımadığı, kamuoyu nezdinde zayıf isimlerle dolu Erdoğan’ın kabinesi. Bu sayede, arzu ettiği şekilde Kabine’yi şekillendirebiliyor, bu esnada herhangi bir maliyetle karşılaşmıyor. Mesela, Ulaştırma Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın 30 Mart 2020’de görevden alındığını, o tarihten bu yana Bakanlık koltuğunda Adil Karaismailoğlu’nun oturduğunu halkın yüzde kaçlık kesimi bilir? Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, adını Kabine’ye girdikten sonra duyduğumuz, Kabine’den çıkarıldıklarında da unuttuğumuz diğer isimler.

Dünyanın her ülkesinde seçim sandığı var ancak her ülkesinde demokrasi yok. Mesela Mahmut Özer… Sokağa çıkılsa, Mahmut Özer’in kim olduğu sorulsa, kaçımız onun Milli Eğitim Bakanı olduğunu bilir? Fakat, neredeyse kimsenin tanımadığı bu kişi, 2022 yılında hepimizin ödediği vergilerden tam 189 milyar TL harcayacak.

Genel seçim tecrübesi olmayan bakanlarda tablo bu. Seçim geçmişi olan 5 bakanda ise tablo daha farklı. Bu 5 bakanın isimleri ve görevleri şu şekilde; Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ticaret Bakanı Mehmet Muş ve Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan.

Görüldüğü üzere seçilmiş isimlerin, kamuoyunda bilinirlikleri daha fazla. Bunun bir tercih olduğu, Erdoğan’ın görevlendirme stratejisinde mümkün olan en düşük profilli isimleri seçtiği ortada. Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı, dilediği sayıda yardımcı atayabiliyor. Cumhurbaşkanı’na vekalet görevi ise en yaşlı yardımcı tarafından üstleniliyor. Buna rağmen kamuoyunda Tayyip Erdoğan’dan sonra en çok tanınan AKP’li isim Binali Yıldırım, Aksakallılar Konseyi Türkiye Temsilcisi oluyor ancak Cumhurbaşkanı Yardımcısı yapılmıyor. Binali Yıldırım’ın, Fuat Oktay’dan daha yaşlı olduğunu, dolayısıyla Binali Yıldırım’ın yardımcılığa atanması halinde Cumhurbaşkanına vekalet edecek isim olacağının altını çizelim. Yani, Erdoğan, Binali Yıldırım’ı bile Kabine’ye sokmaktan imtina ediyor, ona bile güvenmiyor. Bu durumun iktidar cephesi için onlarca dezavantajı bulunuyor. Siyasal iletişimin bütün yükünün Recep Tayyip Erdoğan’ın omuzlarına yüklenmesi gibi… Bu nedenle Erdoğan, sürekli ekranlara çıkmak, halka hitap etmek, güçlü görünmek zorunda. Bu da iktidardaki en güçlü figürlerden biri olan bir diğer atanmış isim İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un ve Turkuvaz Medya’nın işini zorlaştıran en önemli faktör. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sadece yürüdüğü bir görüntüyü Fahrettin Altun’un ‘Dosta güven, düşmana korku’ diye paylaşması rejimin propaganda çarklarındaki tıkanıklığa işaret ediyor.

Ancak Kabine’nin silik figürlerden oluşmasının dezavantajları olduğu gibi önemli bir avantajı da bulunuyor. O da başarısızlıkların hiçbirinin tanınan, bilinen bir sorumlusu olmaması… Erdoğan bu nedenle, Kabine’yle bir arada poz vermekten kaçınıyor, başarısızlık anlarında, kimsenin tanımadığı bir figür sorumlu tutuluyor ve iktidar siyaseten büyük bedeller ödemeden krizi halı altına süpürebiliyor. Ruhsar Pekcan, Ziya Selçuk, Mehmet Cahit Turhan gibi bakanlarda gözlemlediğimiz gibi…

Ancak bu çark, bugün halkın en önemli sorunu sayılan ekonomide kırıldı. Gündelik hayatın orta yerinde duran, her sohbetin parçası haline gelen geçim sıkıntısı, iktidarı sürekli kovalayan bir canavara dönüş durumda.

Kabine’deki silik isimler nedeniyle, ekonomik krize karşı büyük bir propaganda aparatı çalıştırılamıyor. Normal şartlarda böyle bir kriz anında devreye giren ‘dış güçler’ söylemi, bu sefer bilinçli biçimde tercih edilmiyor. Zira, yürütme organı, böyle bir söylemle milyonların karşısına çıkabilecek kamuoyunun tanıdığı güçlü isimlerden oluşmuyor. Kendi başına inisiyatif alan AKP propagandacısı sosyal medya hesapları ya da Metin Külünk gibi AKP’li isimler, ‘dış güçlere’ karşı tabana sabır çağrısı yapıyor ama alaya alınıyor, halk nezdinde bu tip bir propaganda itibar görmüyor. Bu nedenle baştan kaybedileceği belli bir propagandaya Tayyip Erdoğan omuz vermiyor, bir kere daha ‘saldırı altındayız, direnelim’ demeye cesaret edemiyor. Bu sefer kimsenin böyle bir propagandaya inanmayacağının farkında. Milliyetçi refleksleri tahrik etme gayretindeki nutuklar yerini mukaddesatçı literatüre bırakmış durumda. “Sabredin” telkininde motivasyon unsurunda dış güçlerle mücadelenin yerini Allah kelamı demek olan Nas’a riayet etmenin alması bunun delillerinden.

İşte tüm bu keşmekeşin tam ortasında Lütfi Elvan duruyor. 23, 24’üncü dönemlerde Karaman’dan, 25’inci dönemde Antalya’dan, 26’ncı dönemde ise Mersin’den milletvekili olmayı başarabilmiş bir siyasetçi. Kabine’de milletvekilliği geçmişi olan 5 isimden biri. Politik iletişimde pozisyon almadığı için halk kesimleri arasında Süleyman Soylu kadar çok tanınmasa da tanınırlık açısından bir Adil Karaosmanoğlu ya da Mahmut Özer kadar silik de değil. Öte yandan toplam 3 ilde de seçilmesi sürpriz olmayan sıralardan ısrarla TBMM’ye girebilmiş olması da Elvan’ın parti içindeki gücünün ve Erdoğan nezdinde itibarının bir kanıtı. Geçmişte Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, Başbakan Yardımcılığı da yapmış önemli bir isim.

Normal şartlar altında, idealleri olan bir liderden, ekibini güçlü isimlerle doldurması beklenir. Ancak 18 kişilik Kabine’ye bakıldığında Erdoğan’ın bunun tam tersi bir yöntem benimsediğini anlıyoruz. Fakat Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğunda sorun var. Önceki bakan Damat Berat Albayrak, tüm eleştiri oklarını göğüslüyor, sürekli kamera önünde oluyordu. O, Beştepe’de oturan Erdoğan’a sürekli olarak övülen, genç ve yetenekli bir kolejliydi. Fakat Lütfi Elvan bunun tam tersi. Ciddiyetten taviz vermiyor, şive şakalarıyla halk dalkavukluğu yapmıyor. Uzun süredir idari bir yönetici. “Faiz, enflasyonun nedenidir” diyebilecek ciddiyetsizlik onda yok. “Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz” diyebilecek kadar kendini kaybetmiş değil. Herkesin aklını kaybedercesine dans ettiği partide, Lütfi Elvan oralı değil gibi görünüyor. Gidilen yolun karanlık olduğunu bildiği endişeli gözlerinden okunuyor. Partinin de tadını kaçırıyor.

20 Kasım’ın ilk saatlerinde Lütfi Elvan’ın görevden alınacağı söylentileri nedeniyle sosyal medya kilitlendi. Resmî Gazete’nin sitesi çöktü. Bir gerilim yaşandığını herkes fark ediyor. Bu haliyle çanlar Lütfi Elvan için çalıyor. Ancak krizin çözümü yok. Lütfi Elvan gitse bile Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğunu doldurabilecek bir isim artık AKP kadroları içinde bulunmuyor.