Her zaman olduğu gibi meseleye ne kadar yakından bakarsanız, işler o kadar karmaşık hale geliyor. Macron tarihsel açıdan bakıldığında ‘sert’ bir pozisyon takınıyor olsa da, ülkesinin güvenlik, ekonomik ve siyasi yönetimi düşünüldüğünde yaptıkları sıkıcı hatta sıradan kalıyor.

Macron’un kültür savaşı

Murtaza Hussain

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron her şeyden önce ülkesinde yaşanan ‘sarı yelekliler’ eylemleri ile hatırlanıyor olabilir. Geçtiğimiz süreçte, binlerce insan sokaklara çıkarak ülkede kötü yönetimi protesto etti. Bugünlerde Macron’u düşününce aklımıza gelenler biraz daha farklı… Örneğin medeniyetler çatışması.

Fransa kısa süre önce bir dizi terör saldırısı yaşadı. Ekim ortasında ülkede kanlı cinayetler işlendi ve Macron kamuoyunu sakinleştirmeye çalıştırmak yerine yangına körükle gitmeyi tercih etti. Ülkesinin Müslüman nüfusu Avrupa’nın en büyüğü. Macron gitgide artan toplumsal gerilim karşısında arsız bir tavır takındı, konuyu güvenlik meselesi olmanın de ötesine taşıyarak bir tür kültür savaşına çevirdi. Gitgide jeopolitik rekabet içine girdiği Türkiye ile mücadelesi için de ülke içinde destek arıyor.

MACRON'UN TARTIŞILAN AÇIKLAMASI

Macron’un ‘İslamcılık’ ile mücadele etme ve Avrupa imparatorluğunun şanlı günlerine dönme kararı, ‘güçlü lider’ isteyen bazı Avrupalılar arasında popüler. Fakat bu yaklaşımın da kendi riskleri var: Yönetilmesi gayet mümkün bir güvenlik problemini ülke içinden alıp, uluslararası arenaya taşıyor. Macron’un bu numarayı başarıyla uygulayabileceğinden emin değiliz ve başarılı olsa bile yarardan çok zararı olabilir.

Bu yaklaşımın son örneğini Ekim ayı ortasında gördük. Macron, Lübnan gezisinden kısa süre sonra ‘İslamiyet’in içinde bulunduğu krizden’ dem vuran bir konuşma yaptı ve bu konuşma çokça tartışıldı. Kısa vadede yaşanan olaylar da söylediklerini kanıtlar nitelikteydi. Öğretmen Samuel Paty’nin 18 yaşında Çeçen bir mülteci tarafından öldürülmesi yalnızca Fransa’yı değil, tüm Avrupa’yı sarstı. Cinayetin sebebi, Paty’nin Peygamber Muhammed’in ‘aşağılayıcı’ betimlemelerini gösterdiği yönünde söylentilerdi. Bu cinayetten üç gün sonra Nice şehrindeki bir fanatik, bir kiliseye girerek insanları bıçakladı. Üç kişi öldü.

SÜRECİ KÖTÜ YÖNETTİ

Bu tip trajik olaylardan sonra genelde uluslararası seviyede dayanışma ve teselli mesajları paylaşılır. Fakat bu defa farklı liderler hızla Fransa’yı eleştirmeye koyuldu. Bu dönüşümde Fransa’nın süreci ‘halkla ilişkiler’ anlamında oldukça kötü yönetmesi de etkili oldu. Cinayetler sonrası tartışmalı karikatürler binalara yansıtıldı, on yaşında çocuklar gözaltına alındı, cinayetler ile hiçbir ilgisi olmayan Müslüman ağırlıklı siyasi oluşumlar baskı altında tutuldu. Birçok ülkede Fransa karşıtı eylemlere şahit olduk ve Fransız ürünlerine yönelik boykot çağrısı yapıldı. Oluşan öfke ikliminde cinayetler dahi unutuldu gitti.

Bu olayların üzerinden birkaç hafta geçtiğinde Macron Amerika’daki New York Times gazetesini arıyor, Fransa’ya yönelik ‘taraflı’ haberler yapıldığını söylüyordu. Macron’a göre Fransız toplumundaki ‘ırkçılık problemi’ fazla abartılıyor ve şiddeti ‘meşru’ gösteriliyordu. Financial Times gazetesinde yayınlanan bir makale, Macron’un şikayet mektubu üzerine yayından kaldırıldı. Politico’da yayınlanan ve Fransız laikliğini ele alan başka bir makale ise ‘editoryal standartlar’ gerekçesiyle kaldırıldı.

Macron’un ifade özgürlüğünü kısıtlama stratejisindeki çelişki tabii ki dikkatlerden kaçmıyor. The Guardian yazarlarından Kenan Malik geçtiğimiz günlerde şöyle yazdı; “Irkçılık ve çifte standartlarla, ifade özgürlüğünü kısıtlayarak mücadele edilemez. Macron’un politikalarındaki çifte standartları ve ırkçılığı görmezden gelerek, ifade özgürlüğünü destekleyemeyiz.”

Fransa’da terör riskinin ciddi boyutlara ulaştığına şüphe yok. 2015 yılından bu yana yüzlerce Fransız (Fransız Müslümanlar dahil olmak üzere) IŞİD ya da El Kaide bağlantılı terör saldırılarında yaşamını yitirdi. Fakat Macron’un yaklaşımı bu saldırıların karşısında ‘kolektif suç’ buluyor, Fransa’nın özgürlük söylemlerinin ülkede yaşayan Müslümanları kapsamadığı kanaati oluşuyor.

AYRILIKÇI GÖRÜŞLER

Macron Avrupa ve dünya siyasetinde de tartışmalı bir figür haline geldi. Bir yandan azınlıklarla savaşan ırkçı bir şovenist olarak görülüyor, diğer yandan ölçüsüz politik doğruculuk ile savaşan, toplumsal problemlerin –ve sebeplerinin– üzerine gitmekten sakınmayan bir kahraman olarak görülüyor. Son gündem özelinde Macron’a göre problemin kaynağı Fransız toplumuna yeterince ‘uyum sağlamayan’ Müslümanlar ve ‘İslami Ayrılıkçı’ görüşleri. Tabii tüm bu gündem şekillenirken Macron’un Orta Doğu’da tekrar söz sahibi olmaya ve Fransız ‘imparatorluğunu’ ayağa kaldırma çabalarına da tanıklık ettik.

Her zaman olduğu gibi meseleye ne kadar yakından bakarsanız, işler o kadar karmaşık hale geliyor. Macron tarihsel açıdan bakıldığında ‘sert’ bir pozisyon takınıyor olsa da, ülkesinin güvenlik, ekonomik ve siyasi yönetimi düşünüldüğünde yaptıkları sıkıcı hatta sıradan kalıyor.

VERGİ YASASINA ÖFKE

Macron ‘Aydınlanmanın Küresel Savunucusu’ tavrını takınmadan önce başındaki başlıca dert, ülkesinde akaryakıt vergisi yasası ile patlak veren ve bitmek bilmeyen eylemlerdi. Güvenlik kuvvetlerinin önlemekte başarısız olduğu terör saldırıları ardından Macron dümenini ‘kültür savaşı’ tezlerine çevirdiğinde, ülkesi Covid-19’un getirdiği toplum sağlığı krizinin ve ekonomik krizin pençesindeydi.

DİNİ REFORM

Fransız hükümeti yeni bir yasa tasarısı ile polislerin filme alınmasını yasaklamak istediğinde, insanlar yine sokağa döküldü. Macron bu noktada geri adım atacak gibi görünüyor. Fakat gayriresmi Müslüman grupları dağıtma ve resmi olanları sıkı denetime alma planları geçerliliğini koruyor. Bu iki hamlenin aynı ‘kökenden’ gelmesine rağmen toplumsal tepkinin tamamen farklılaşması gözlerden kaçmıyor. Güvenlik politikaları adına sivil toplumu baskı altına almak, köklü bir ‘dini reform’ yürürlüğe koymak gibi projeler pek az insana ümit veriyor.

Macron ‘Cumhuriyetçi değerleri sağlamlaştırma’ tasarısını hayata geçiriyor. Yürürlüğe konacak yeni yasalara göre farklı Müslüman grupların benimsedikleri bazı kültürel pratikler yasaklanacak. Fakat uzmanlara göre güvenliği ‘kültürel’ mücadele ile tesis etmeye çalışan yasaların, ülkede terör saldırılarını engelleme ihtimali pek yok.

İSTİHBARAT ZAAFİYETİ

Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde görev yapan terörle mücadele uzmanı Francesco Ragazzi düşüncelerini şöyle ifade ediyor: “Yaşanan terör saldırıları öncesinde istihbarat teşkilatları ne yapıyorlardı, saldırganı neden önceden yakalayamadılar? Bu soruları kimsenin sormamasını aklım almıyor. Parlamenter sürecin sonuna gelindiğinde nasıl bir yasa tasarısı teklif edileceğini görmemiz gerek fakat sanırım alınacak önlemler, terörle mücadeleden uzak olacak.”

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The Intercept