Google Play Store
App Store
Madenler halkın malıydı, talan edildi

Mehmet TORUN
Maden Mühendisi

Dünyada ve ülkemizde neoliberal politikaların bir uygulaması olarak devreye sokulan özelleştirme politikaları, ülkemizde 1980’li yılların başında uygulamaya sokulmuştur. İlk önceleri kamunun açıklarını kapatmak, zarar eden KİT’leri tekrar halkın yararına sunmak şeklinde gerekçeler öne sürülerek başlatılan özelleştirmelerin küreselleşmenin, neoliberal politikaların bir yansıması olduğu bugün iyice ortaya çıktı.

TOPLUM İKNA EDİLDİ

Özelleştirme; küresel kapitalizmin ürettiği krizi aşmak amacıyla mal, hizmet ve sermayenin küresel ölçekte sınırsız dolaşımını sağlamak için liberal reformlar adı altında dünya ölçeğinde dayattığı, ekonomik, toplumsal, siyasal ve ideolojik boyutları olan küresel politika araçlarından biridir. Dar anlamda, devletin iktisadi faaliyetlerini gerçekleştiren kamu iktisadi teşebbüslerinin yani KİT’lerin mülkiyetinin özel sektöre devredilmesi; geniş anlamda, devletin iktisadi faaliyetlerinin azaltılması ya da bu fonksiyonunun tümüyle serbest piyasa koşullarına devredilmesini içeren özelleştirmelerin ülkemizde yasal altyapısının oluşturulmasına 1983 yılı sonrasında başlandı

Bu süreçte “devlet et-süt satar mı, devlet ayakkabı-bez satar mı ? ” gibi söylemlerle başlayan algı yönetimi başarılı olmuş ve toplum bir şekilde ikna edildi.

Özelleştirmelerin güzellikleri anlatılırken aşağıdaki varsayımlar öne çıkarıldı;

►Kamu işletmeciliği verimsizliğe neden olmaktadır, piyasa mekanizması içerisinde kaynakların etkin kullanımı sağlanacak, üretimler artacaktır,

►Rekabet sağlanacak, maliyetler düşecek, ürün ve hizmet kalitesi yükselecektir,

►Yeni teknoloji kullanımı artacak, katma değeri yüksek ürünlere yönelim olacaktır,

►Sermaye sıkıntısı yeni yapı ile aşılacak, sektöre yabancı sermaye girişi hızlanacaktır.

►İstihdamın niteliğindeki gelişmeye paralel olarak ve İş Sağlığı ve Güvenliği standartlarında iyileşme olacaktır.

DÜNYA BANKASI DEVREDE

Bu söylemlerle yasal çalışmalar hızlandırıldı ve bu doğrultuda 1984 yılında 2983 sayılı yasa çıkarıldı. Özelleştirmelerin uygulama alanının ve önceliklerinin belirlenmesi için, Dünya Bankası istemiyle 1985 yılında “Özelleştirme Ana Plânı” hazırlandı, 1986 yılında 3291 sayılı Yasa, 1990-94 arası bir dizi KHK, 1994 yılında da eksikliklerin giderilmesi amacıyla 4046 sayılı Özelleştirme Yasası çıkarıldı.

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren uygulanan politikalar sonucu madencilik sektöründe kamunun payı oldukça yüksek olup neredeyse tüm madenler kamu eliyle işletildi. Bu süreçlerde özellikle geri kalmış bölgelerde kamu eliyle ciddi yatırımlar yapıldı, istihdam artırılmış ve bunların sonucunda sosyal ve ekonomik yapı iyileştirildi. Yoğun madencilik yapılan bölgelerde yaşam standartları yükselmiş ve bu bölgeler hızla gelişti.

O yıllarda kurulan sistem sayesinde MTA (Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü) tarafından aranıp bulunacak madenler ETİBANK ve Sümerbank tarafından işletilip mamul maddeye çevrilerek sanayi ürününe dönüştürülecektir. İhtiyaç duyulacak finans, ETİBANK’ın içindeki bankacılık sistemiyle çözülecektir. Bu sistem uzun yıllar devam etmiş ve madenciliğin ülke kalkınmasındaki önemi artmış, GSMH içindeki payı yüksek rakamlara ulaşmıştır.

YATIRIMLAR DURDURULDU

Özelleştirme uygulamalarının başlamasıyla birlikte KİT’lere yapılan yatırımlar durdurulmuş buna bağlı olarak gerileme başladı. ETİBANK başta olmak üzere TTK, TKİ, MTA gibi kamu kurumları küçültülmüş, çalışan sayısı azaltıldı, asli görevlerini yapamaz duruma düşürüldü. Ülkemiz için çok önemli madenler haraç mezat özel şirketlere devredildi, hizmet alımı ve rodövans (kiralama) yöntemiyle kamu eliyle yapılan işler özel sektöre devredilmiş ve bir çok işletme kapatıldı. Bu uygulamalar sonucu madencilik sektöründe kamunun payı yok denecek kadar azaldı.

Anayasamıza göre, tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altında olup arama ve işletme hakkı devlete aittir. Gerçek ve tüzel kişilere bu hakkı geçici olarak devretmek istisnai bir durumdur. Ancak; uygulanan politikalar gereği, istisnai durum genelleşmiş olup neredeyse tüm madenler gerçek ve/veya tüzel kişiler tarafından işletilmekte.

İDDİALAR HAYATA GEÇMEDİ

Ortaya çıkan sonuç; işsizliğin artması, eşitsizliğin derinleşmesi, sosyal ve ekonomik dokunun zarar görmesi, iç göçlerin yaşanması, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik ve altyapı gibi temel yurttaşlık haklarının piyasalaştırılması ve kamu hizmetlerinden yoksun kalma olmuştur.

Bugün gelinen noktada, başta söylenen kriterlerin gerçekleşmediği açıkça görülmektedir. Üretim artmamış, maliyetler düşmemiş, ürün ve hizmet kalitesi artmamış, katma değeri yüksek ürünlere yönelim olmamış, sermaye sıkıntısı aşılamamış, istihdam artmamış ve işçi sağlığı önlemlerinde iyileşme sağlanamadı.

YANDAŞ FİRMALARA PEŞKEŞ

Bunlar gerçekleşmez iken siyasi iktidara yakın yandaş firmalar türedi, bu firmalar kayırmacılık nedeniyle haksız şekilde zenginleşti. Ülkenin kaynakları belli bir zümrenin yararı için peşkeş çekiliyor, tüm halkın malı olan madenler üç beş şirketin malıymış gibi kullanılıyor. Bu yanlış uygulamalar ile gelecek nesillerin de hakkı olan doğal kaynaklarımız talan ediliyor.

Çözüm; tüm doğal kaynakların kamulaştırılması ve madenlerimizin gerçek ihtiyaçlar doğrultusunda bütünlükçü bir plân çerçevesinde üretilmesidir. Bu üretimin; gerçek ihtiyaca göre çevreye duyarlı olarak yapılması, kaynak ve emek sömürüsünün engellenmesi ile yöre halkının rızasının alınması öncelikli olmalı.

Madenlerin gerçek sahibinin halk olduğu ve tüm doğal kaynakların bu öncelik doğrultusunda üretilmesi zorunluluğu kabul edilmeli. Bu öncelikler Anayasa’da açık şekilde belirtilmeli ve bir politika metni olarak yasalarda yer almalı.