Ülke, Susurluk’ta yaşanan kazanın ardından ortaya dökülenlerin daha ağırını yaşıyor. “Ortalık yatışınca döneceksin” denilerek gönderilen bir mafyanın itirafları, Türkiye’yi bir kez daha kamyon çarpmış gibi sarstı.

Mafya, sistemin önemli ortağı

Nurcan GÖKDEMİR

Bugün yaşanan skandallar dizinde boy gösteren aktörler, birkaç isim değişikliğiyle neredeyse Susurluk’la aynı. Siyaset, mafya ve medya işbirliği yine ana gündem. Kavganın göbeğinde paylaşılamayan rant ve uyuşturucudan gelecek kara para var. Ulaşılmak istenilen ekonomik ve siyasi güç… O gün bu ilişkileri bir düğün fotoğrafı gösterirken bugün kamuoyu, Yalıkavak Marina’da poz verenlerin fotoğrafına bakıyor.

1996’da Susurluk Kazası’ndan kısa süre sonra TBMM harekete geçti, bir soruşturma komisyonu kuruldu, “Derin devlet” komisyona ifade vermek zorunda kaldı. Devletin kirli işlere bulaşan resmi ve gayri resmi unsurları, kamu gücünü mafyayla el ele vererek kullananlar, cinayet işleyenler, kaçakçılık yapanlar Meclis koridorlarından tek tek geçti, görüntülendi ve milletvekillerinin sorularına yanıt verdi.

Bugün de başrolde yer alan Mehmet Ağar bu sürecin sonunda yargılandı, hüküm giydi. Daha doğrusu AKP korumasında kısa süre cezaevinde ağırlandı.

KOALİSYON ORTAĞI MAFYA

Meclis’te beş ay süren çalışmalar sonunda 3 Nisan 1997’de TBMM Başkanlığı’na sunulan rapor eksik bulundu, yaşananların gizlenmeye çalışıldığı eleştirileri dillendirildi, tüm bunlar bir ölçüde doğruydu. Ancak gelinen noktada yetersiz, kısıtlı denilen o raporda yer alanların bile gereği yapılmadı. Bu suç ortaklığı ve aktörleri daha da palazlandı, işler devlete sızan ya da devletin önce kullandığı sonra da devleti kullanan karanlık ilişkilerden daha ileriye gitti. Bugün 2002’de başlayan 19 yıllık AKP iktidarı döneminde kurulan yeni rejimin koalisyon ortağı oldukları gün gibi ortaya çıktı.

KÂĞIT ÜSTÜNDE KALDI

Susurluk’ta kaza yapan araçtan bir emniyet müdürü, bir siyasetçi ve 7 TİP’li öğrencinin öldürülmesinin faili olarak aranan sanığı çıktı. Türkiye bu kazayı uzun yıllar konuştu, yaşananlar tüm ortaya dökülenlere karşın açıklığa kavuşmadı. Bu düzenden hesap soracağı iddiasıyla ülkeyi yönetme yetkisini alanların ortaklıktan öte geçip, güç devşirdiği bu yapının bizzat örgütleyicisi olduğu, kamu kaynaklarını fütursuzca emirlerine sunduğu görüldü. Susurluk o günlerde bitmedi, rejimin bağırsakları boşalmadı, aksine daha da doldu.

TBMM’de yazım sürecinde her türlü müdahalenin etkili olduğu o raporun öneri bölümünde yazılanlar bile kâğıt üzerinde kaldı. Bugün hâlâ aynı talepler karşılanmayı bekliyor. AKP yapılmayanlarla iktidarını inşa etti. 14 yıl önce devlet-mafya çeteleşmesine karşı “çare” diye ortaya konulanların hayata geçirilmesini devlet mekanizmasından beklemenin aşırı iyi niyet olduğunu bugün ortaya dökülenler gösteriyor. O gün söylenen ancak hayata geçmeyen bu önerilerin bugün kimin işine yaradığı görüldü.

MECLİS ÇÖZÜM MÜ?

Muhalefetin TBMM’de soruşturma ve araştırma komisyonları kurulması talebinin çözüm olmadığını geçmişte kurulan komisyonlar gösteriyor. Hayali İhracat Komisyonu, ardından Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu ve son olarak da Susurluk Komisyonu, geldiğimiz nokta ortada… Çözüm için yine Meclis’i adres göstermek Susurluk döneminde olduğu gibi bazı olayların açığa kavuşmasını sağlayabilir beklentisi artık bugün için geçerli değil… O gün “reçete” diye ortaya konulanlar bugün bırakın uygulamayı tartışılamaz bile.

NE DENİLDİ, NE OLDU?

Raporda, “Adalet ve yargı reformu, mal beyanı zorunluluğu, devlet yapısının yeniden düzenlenmesi, koruculuk mekanizması, OHAL, yurttaş güvenliğinin öncelenmesi, terör rantı, kara para, gümrüklerin kontrolü, kayıt dışı ekonomi, faili meçhul cinayetler, organize suç örgütleri” başlıkları altında toplanan sorunlar bugün AKP iktidarlarının bilinçli tercihleri ile tüm ülkeyi yakan ateş toplarına dönüştü. Devletin suç örgütleriyle ilişkisini kesmesi için önerilenlerle AKP’nin bunun yerine iktidar muhaliflerini, hak arayan emekçileri hedef alan rejiminde yaşananlar şöyle karşılaştırılabilir:

HUKUKSUZ HUKUK DÜZENİ

•Adalet ve yargı reformu yapılmalıdır. Yargının yeniden yapılandırılması ve yargılamanın hızlandırılması ile olayların üzerine kararlılık ile gidilebilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.

► Yargı reformunu dilinden düşürmeyen iktidar, 2010 Anayasa değişikliğinin ardından Adalet Bakanı’nın yönettiği HSYK aracılığıyla yargıda tasfiyeye başladı, üye sayıları arttırılan Yargıtay ve Danıştay’a iktidarın istediği kararları alacak atandı. Bu yolla yargı siyasallaştı. Sulh ceza hâkimlikleri oluşturularak, olağanüstü yetkili savcılar görevlendirilerek iktidarın istemediği isim ya da grupların hızla cezalandırılması sağlandı. Bu hâkimlikler aracılığıyla çocuk yaşlı denilmeden binlerce insan Cumhurbaşkanı’na hakaretle suçlandı, uzun süren tutukluluklar cezalandırma yöntemi oldu, torba davalarla iktidara muhalif isimler cezalandırıldı, her tür suç “terör suçu”na dönüştürülebildi. “Çocuklar ölmesin” diyen öğretmen tutuklanırken Alaattin Çakıcı, hükme bağlanan cezasına karşın serbest bırakıldı.

•Güvenlik güçlerinin yurttaşların güvenliğiyle ilgili bir şekilde oluşturulması yararlı olacaktır.

► Güvenlikçi politikalar tercih edilerek, süper yetkili savcı ve hâkimlerden sonra süper yetkili polisler görev yapmaya başladı. Polisin silah kullanma yetkisi genişletilirken hâkim kararı olmadan dinleme yapmasına, istediğini aramasına ve gözaltına almasına olanak sağlandı. Bunlar için de polise yasal güvenceler tanındı.

Kası süreli eğitimle silah kullanma yetkisi de verilen ve sayıları 30 bine yaklaşan bekçiler göreve başlatıldı.

•Bütün kamu görevlilerinin işledikleri suç iddialarından dolayı haklarında gerekli yasal takibatların ilgili adli mercilerce doğrudan yapılmasını engelleyen düzenlemeler değiştirilerek, ilgili adli mercilere bütün kamu görevlileri hakkında doğrudan takibat yapabilme imkânı sağlanmalıdır.

► Adı yolsuzluğa, hırsızlığa, suiistimale karışan binlerce bürokratın yargılanması için soruşturma izni verilmedi. Özellikle Gezi Direnişi sırasında cinayet işleyen polisler için yargı yolu ya açılmadı ya da geç açıldı. AKP’li belediyelerin bürokratlarının işledikleri suçlar yanlarına kâr kaldı, YHT kazasında ihmali olan kamu görevlileri cezalandırılmadı.

•Geçici Köy Koruculuğunun kaldırılması, bu gerçekleşinceye kadarda sınırlandırılması ve bu sağlanıncaya kadar da sıkı bir kontrol altında tutulması gerekmektedir.

► Köy koruculuğu kaldırılmadı. Sadece sayıları 60 bine yaklaşan köy korucularının ismi güvenlik korucusu olarak değiştirildi.

•Kamu kuruluşlarının Güneydoğu’daki kadrolarına, asaleten, yetenekli, liyakatlı ve deneyimli personelin atanması yapılmalıdır.

► Kamudaki görevlendirmeler bir yana halkın oylarıyla seçilen belediye başkanları görevden alınarak yerlerine kayyumlar atandı. Kayyumların ismi, israf, peşkeş, suiistimal söylentilerine karıştı.

•Devlet - itirafçı ilişkisine son verilmelidir. Bu bağlamda, İtirafçılık Yasası yeniden ele alınmalıdır.

► İtirafçılık yargı düzenine hakim oldu. Cezalandırılmak istenilen isimler gerçekliği tartışmalı bazı itirafçılarla suçlandı, hapis cezaları ile karşı karşıya kaldı. TBMM’de grubu bulunan üçüncü büyük parti olan HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’a yöneltilen suçlamaların bir bölümünde itirafçıların ifadeleri kullanıldı.

•Gümrükler kontrol altına alınmalıdır.

► Suç örgütlerinin en büyük gelir kaynağı olan uyuşturucunun AB ülkelerine geçirilmesinde Türkiye’nin merkez konumunda olduğu uluslararası istatistikler ve raporlarda yer aldı.

•Özelleştirmede kara paranın aklanmasına izin verilmemelidir. Kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınması gereklidir.

► İktidar altı kez kara para düzenlemesi yaptı, yurtdışından kayıt dışı parasını getirenlere hesap sorulmadı, paraların sisteme girerek yasallaşmasına olanak sağlandı.

Türkiye, OECD ülkeleri arasında kayıt dışı ekonomisinin büyüklüğü ile ilk sırada yer aldı.