Kapitalizmin dayattığı güzellik ve toplumsal cinsiyet algısı “makbul kadın” kavramını ortaya çıkardı. Yazar Yılmaz “Biz hayata makbul kadınlığı öğrenerek başlıyoruz. Başka bir kadınlık kurmaya çalışmak hayat mücadelesi” dedi.

Makbul kadınlığı kırma mücadelesi
Fotoğraf: Depo Photos

Sarya TOPRAK

Patriarkal kapitalizm kadınlara belli sınırlar içinde kalmayı ve makbul olmayı öğütlüyor. Bu sınırların içinden çıkabilmek, kendimizi bulabilmek yaşam boyu süren bir mücadele demek. Bireysel mücadeleler, kadınlık deneyimleri dayanışma ağları içinde paylaşılınca toplumsal bir dönüşüme vesile olabiliyor. Yazar Seda Yılmaz ile ‘makbul kadınlık’ ve eril güzellik standartlarına dair konuştuk.

‘Makbul kadın’ kavramına ilişkin konuşan Yılmaz bunun sınırlarının kadınlar tarafından çizilmediğini aktardı. Yılmaz şunları söyledi: “Makbul kadın kavramının sınırlarını çizen şey toplumsal cinsiyet rejimi. Bu rejim bize kadın uysaldır, uyumludur diyor. Kadınlar sakin, yumuşak, anaç olmalı gibi bir sınır çiziyor. Toplumsal cinsiyet rejiminin ve iktidarların gösterdiği sınırlar içerisindeki kadın, makbul görülüyor. Bizim sosyalleşmemiz kadınlığı öğrenmekle başlıyor. Onu kırıp başka bir kadınlık kurmaya çalışmak aslında bir hayat mücadelesi. Bu mücadeleyi bireysel olarak veriyoruz. Sonra da birlikte öğrenerek değiştiriyoruz ve ‘makbul kadın’ sınırlarının içinden çıkmayı öğreniyoruz. Bireysel uyanma dediğimiz şey tek başına bir yere kadar. Farklı deneyimler dinleyerek ve farklı deneyimleri paylaşarak büyüyoruz.”

Seda Yılmaz

BAŞKALDIRI GEREK 

Kadınların bir koruma alanı ürettiğini belirten Yılmaz şöyle devam etti: “Mesela bize hakaret olarak söylenen sözleri sahiplenerek de bir başkaldırı gerçekleştirebiliyoruz. Patriarka bize o kadar fazla adlandırma yapıyor ki makbullüğün içinde ölçülü bir kadın olsan da yine de sınırların var. Mesela AKP'nin makbul kadın algısını düşünelim. Kendini ailesine adamış bir kadınlıktan söz ediyoruz. O kadın en ufak bir başkaldırıda bulunursa artık makbullük sınırlarından çıkıyor. Misal başörtüsü de o kadını makbullük sınırları içinde tutmuyor. Toplumsal cinsiyet rejimi çok sınırlı bir çerçeve çiziyor bize. Sürekli başkaldırarak sınırların içinden çıkmak belki de tek çözüm.”

KENDİNİ SEVMEK

Feminist hareketin tartıştığı “Bir kadının kendini sevmesi devrimdir” cümlesine de değinen Yılmaz şunları aktardı: “Bir kadının kendini sevmesi o kadar zor bir şey ki. Bu nedenle devrim olarak adlandırılıyor ve bir kadın bunu başarabildiğinde başka kadınlarla bir araya gelerek bu deneyimi paylaşıp büyütebiliyor. Aile, toplum, yetiştirilme tarzımız bize hep nasıl olmamız gerektiğini söylüyor. Belirli kalıplara girmeyi reddetmeyi, ‘Ben buyum’ diye sesini çıkarabilmeyi kendini sevme devriminin aşamaları gibi görüyorum ben. Feminist örgütlenmeler ve kadınların bir araya gelebildiği her zemin bu yüzden çok önemli. Kadınlar yaşadıkları zorlukları, çarptıkları duvarları birbirleriyle paylaşmalı. Bu yol almamızı sağlıyor. Çünkü şefkatli olmak, en iyi anne olmak, iyi eş olmak… Bir sürü yükün içinde debeleniyoruz. Kendimizi bulma mücadelesiyle geçiyor ömrümüz.”

∗∗∗

ESTETİK DAYATILIYOR

Estetik meselesine dair iki uç görüş var. Bir taraf en küçük estetik müdahaleleri dahi yargılıyor. Diğer tarafta da Barbie vajinaya kadar uzanan bir sektör var. Yılmaz bu durumu şöyle yorumladı: “Bir taraf çok yargılayıcı bakıyor. Bu kadar dış görünüşümüzle meşgul olmamızı eleştiriyor. Diğer uç ise ‘Ben bunu seçtim, bununla mutluyum, bu beni ilgilendirir’ gibi bir yerden bir anlatı kuruyor. Ben iki tarafta da değilim. Burada kadınları bunu yapmaya mecbur bırakan sistemi düşünmek gerekiyor. Neden estetik yapmaya mecbur hissediyor? Sadece bireysel bir meseleymiş gibi değil de bunun arkasındaki sistem, yani kapitalizm, neden kadınları kendi bedenleriyle bu kadar meşgul hale getirdi diye düşünmeliyiz. Kendimizle olan meşguliyeti azaltmak günümüz dünyasında çok zor biliyorum. Kendimiz olma haline sadık kalabilmek önemli bir şey.”