Futbolun endüstrileşmesi üzerine ne kadar yazsak, neler söylesek az.  Dahası beyhude. Dünya üzerinde devasa bir ekonomiyi döndüren bir sektör artık futbol. Kulüpler borsada işlem gören, başlarında CEO olan şirketler.  

Bu endüstrinin en büyük parçası da sponsorlar. Formamıza, stadımıza, tribünlerimize  hatta ligimize adını veren büyük şirketler. Şahsen hiçbir futbolseverin formasındaki logo kalabalığını sevdiğini düşünmüyorum. Kendi adıma çözümü antrenman ve çocuk beden formaları alarak buldum. Tribünde bir sürü kişinin de farklı çözümler ürettiğini biliyorum. Aylar önceki yazımda bahsetmiştim. Formaya reklam alma olayı 1976’dan beri hayatımızda. Başlarda bırakın logoyu forma numarası bile yazmazken bugün geldiğimiz durum malum. Göğüs reklamı, sırt reklamı, kol reklamı, oyuncu numarası, ismi derken forma çarşamba pazarına döndü. Zaten  Barcelona’nın bile forma sponsorluğuna yenildiği bir dünyayı konuşuyoruz. Taraftarın reklamlı formadan hoşlanmamasının farklı nedenleri var. Kimisine göre formanın estetiğini bozması, kimine göre hoşlanmadığı ya da takımına uygun bulmadığı sponsor, kimisine göre ise kapitalizme yenilmiş olmak. Yıllar önce Beşiktaş, Emayetaş’tan ilk forma reklamını aldığında tribünlerin “Kırk yıllık Beşiktaş olur mu Emayetaş?” diye inlemesi de bu yüzdendir. 

Fakat biz ne dersek diyelim taraftar olarak bu endüstrinin bir parçasıyız ve bilinçsizce de olsa bu döngüden nemalanıyoruz. Futbol ekonomisi büyüdükçe takımınız daha fazla kazanıyor, daha fazla kazandıkça daha iyi transferler yapıyor, iyi oyuncularla daha fazla galip geliyor, başarılı oldukça daha fazla sponsorluk alıyor ve daha çok kazanıyor. Dolayısıyla ne kadar romantik bakarsak bakalım, ne kadar kapitalizm karşıtı olursak olalım boynumuzu büküyor; logolu forma, SIM kart, kredi kartı bile satın alıyoruz. Maksat takımımız kalkınsın. 

En son boyun büktüğümüz kepazelik de Passolig olmuştu. Olaylar da sonuçları da hepimizin malumu. Bir kısmımız takım dedik, tribün dedik; fişlenmeye razı gelip gidip aldık. Fakat alanlar yoğunlukla zaten sürekli maça gidenler yani kombine kart sahipleriydi. Birçok kişi ise doğal olarak fişlenmeye, karta para vermeye itiraz ederek Passolig almadı. Üzerine bir de kötü futbol, karmakarışık bir lig eklenince üç büyükler dahil boş tribünlere oynamaya başladı. Takımların kara kaşına, kara gözüne sponsor olmayan şirketler de teker teker desteklerini çekmeye başladı. Turkcell, Bank Asya ve Türk Telekom’dan sonra Ülker de yeni sezonda futbola sponsor olmayacağını açıkladı. Murat Ülker’in yaptığı açıklamaya göre bu kararda en büyük etken Passolig ve yabancı kuralının değişmesiydi. Ülker, “Futbolseverlerin mutluluğunu engellemeyelim. 1,5 saatlik bir maç sırasında stada giden sporseverler sevinebilir, kızabilirler. Bu normaldir. Daha hoşgörülü olmalıyız. Passolig sistemi getirilirken, daha esnek olunabilirdi. Kimse kişisel bilgilerinin, devlet de olsa kayıt altına alınmasını istemez, rahatsız olur.” İlk günden beri herkes söylemiyor mu aynı şeyi? Passolig bu şekilde yürümez, bundan en çok takımlar zarar görür demedi mi? Hatta Fenerbahçe bu işe direne direne ilk maçlarını neredeyse seyircisiz oynamadı mı? Şimdilerde bakın takımlar kombine satabilmek için kampanyalar yapıyor. Buna karşılık şirketler farklı spor dallarına yöneliyor, paralarını başka mecralara harcıyor. Şirketlerin sponsorluklarını çekmelerinin diğer nedeni ise yabancı sınırının kaldırılmasıyla birlikte verilen desteğin Türk futboluna yaramayacağı. 

Hepsine karşılık Passolig Genel Müdürü Özgür Gündoğan çekilen sponsorların geri döneceğini söyleyip, “...biz çok sayıda firmayla görüştüğümüzde uygulamadan memnun olduklarını duyuyoruz. Yatırımlara devam edeceklerini söylüyorlar. O yüzden Passolig, yatırımların devamının gelmesini sağlayacak.” dedi. 

Ligde ikinci devre başlamak üzere. Bir mucize olup stadların dolup taşmasını kimse beklemiyor. Fakat sponsorlar bu hızla çekilmeye devam ederse önümüzdeki yıl çok daha şenlikli olacak, eminim.