Manikürcü kızın cesedi sabaha karşı karayolunun kenarında bulundu. Motosikletten düşmüş, arabaların altında paramparça olmuştu. Bir kolu yüz metre ileriye, bir bacağı asfaltın kenarındaki çalılıkların arasına savrulmuştu.

Manikürcünün ölümü

BARIŞ SOYDAN

O güne kadar okuduğum en feci ölüm öykülerinden birini gazetenin manşetine yazma işi bana düşmüştü. İki yıldır sevgiliydiler. Kız manikürcüydü. Sevdiği gencin işe yaramazın teki olduğunu kaç kez söylemişlerdi. Ama terk edemiyordu işte. Sevgilisi askere gidince annesinin zoruyla mahalleden bir gençle çıkmış ama becerememişti. Askerden dönünce kaldıkları yerden yeniden başladılar. Sevgilisi işsiz güçsüzdü. Ve askerden döndükten sonra körkütük olana dek içmeye başlamıştı. Onu yola sokmaya uğraşıyor, düzenli bir iş bulup çalışmaya başlaması için başının etini yiyordu. O akşam Silivri’de bira içmişler, bazı görgü tanıklarının ifadelerine göre Star Birahanesi’nden ayrılmadan önce yine kavga etmişlerdi. “Son zamanlarda sık sık tartışıyorlardı” diyecekti, birahanenin garsonu Ali, polis ifadesinde.

Her zaman olduğu gibi gencin motosikletiyle Selimpaşa’ya doğru yola çıktılar. Kavga ettikleri için yol boyunca hiç konuşmadılar. Erkek, bir kez bile arkasına dönüp bakmadı...
Eve vardığında sevgilisi motosikletin arkasında yoktu. Geldiği yolu gerisin geri gitti. Yoktu Allahım, hiçbir yerde yok! Belki oralarda bir yerdeydi de gece karanlığında göremiyordu… Oysa yola çıkarlarken arkasında olduğuna, beline sarıldığına yemin edebilirdi!
Manikürcü kızın cesedi sabaha karşı karayolunun kenarında bulundu. Motosikletten düşmüş, arabaların altında paramparça olmuştu. Bir kolu yüz metre ileriye, bir bacağı asfaltın kenarındaki çalılıkların arasına savrulmuştu.

“Sen mi ittin kızı, kavga edince?” diye sordu polis, gözaltındaki sevgilisine. “Ben onu seviyordum be abi!” diyordu da başka bir şey demiyordu. Körkütük sarhoştu. Nezarete atılır atılmaz uyudu.
Dakikalarca baktım manikürcünün fotoğrafına, haberi yazmadan önce. Ne kadar gençti, hayat ne kadar zalimdi! On dakikada bitirebileceğim haberi burnumu çeke çeke bir saatte tamamlayabildim. Kızımın doğumundan beri sulugözün teki olup çıkmıştım.

Silivri’de Cinayet gibi Kaza
Silivri’de motokurye olarak çalışan Tayfun Demir (27) ile bir kuaförde manikürcülük yapan kız arkadaşı Özlem Gönül (21) geç saatlere kadar bir barda eğlendiler. İki genç, gece yarısı evlerine dönmek üzere Demir’in motosikletiyle yola çıktılar. Aşırı alkollü olan Tayfun Demir, iddiasına göre yolda motosikletin hâkimiyetini kaybederek bariyerlere çarptı. Arkada oturan Özlem Gönül çarpmanın şiddetiyle yere düştü. Yüzlerce otomobil tarafından ezilen genç kız feci şekilde can verdi. Demir, sevgilisinin düştüğünü eve gelince fark etti. Polise, “Bariyerlere çarptığımı hatırlıyorum. Ama sonrasını hatırlamıyorum” dedi. Demir, tutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi. DEVAMI SAYFA 5’TE

Her gün bunun gibi onlarca ölüm haberi yayınlanırdı gazetelerde. Eğer Bilal olmasa, birkaç gün sonra unutup giderdik bu haberi de. Sevgilisini motosikletten düşüren genç, çok çok bilinçli taksirle ölüme sebebiyet vermekten 9 yılla yargılanır, duruşmalarda iyi hali görüldüğü için 2 yıl alır, 6 ay yatıp çıkardı. Ama gazetenin Silivri muhabiri Bilal, haber başına para alıyordu. Ve o ayki ekmeğini manikürcünün ölümünden çıkarmaya kararlıydı.

Ertesi sabah elinde yeni haber olup olmadığını sormak için aradığımda, “Manikürcünün ölümünün peşindeyim abi” demişti. Star birahanesine gitmiş, manikürcünün arkadaşları ve garsonlarla konuşmuştu. Hepsi aynı şeyi söylüyorlardı: Kısa süre öncesine kadar Romeo ve Juliet gibiydiler. Ama son zamanlarda sık sık didişmeye, tartışmaya başlamışlardı. Neydi kavgalarının nedeni? Bilen yoktu. “Bilse bilse Tuğba bilir” demişti Star’ın şef garsonu Cemil Abi. Özlem’le içtikleri su bile ayrı gitmezdi, söylediğine göre.

Tuğba, Bilal’ın telefonlarına çıkmıyor, arkadaşları aracılığıyla gönderdiği görüşme taleplerini reddediyordu. Ama sıkı muhabirdi Bilal. Allem etti, kallem etti, randevu koparmayı başardı. Tuğba’nın görüşmek için tek şartı, anlatacaklarının kendi ismiyle yazılmamasıydı. Menzil Tarikatı’ndan, Adıyamanlı bir ailenin kızıydı. “Babam birahaneye gittiğimi duyarsa öldürür beni” diyordu.

“Özlem hamileydi!”
Buydu, manikürcü kızın büyük sırrı. Evlilik için ne zamandır sıkıştırıyordu sevgilisini, Tuğba’nın anlattığına göre. Ama Tayfun’un evlenmeye niyeti yoktu. Üstelik Almanya’daki akrabalarının yanına kapağı atmayı koymuştu kafasına, ne zamandır. Kürtaj yaptırması için baskı yapıyordu Özlem’e. Son günlerdeki kavgalarının nedeni işte buydu.

“Korkunç kazada çifte ölüm” başlığıyla sürmanşetten verdik Bilal’in Tuğba’yla yaptığı röportajı. Haberin yayınlanmasından sonra cesede Adli Tıp’ta otopsi yapıldı: Tuğba doğru söylemişti, Özlem öldüğünde dört aylık hamileydi.
Ertesi gün konuşma sırası manikürcünün babasındaydı. “Kızımı hamile bırakıp motosikletten itti!” diye feryat etmişti zavallı adam Bilal’e. Onu da sürmanşete çektik...

Tayfun’un berbat bir avukatı vardı. Müvekkili gibi alkoliğin tekiydi, Bilal’in söylediğine göre. Savcı, tasarlayarak adam öldürmekten müebbet istemişti. İnsanüstü bir çaba göstermesi gerekiyordu müvekkilini kurtarmak için. Ama mahkemede iki kelimeyi yan yana getirip konuşamadı bile. Tayfun, kısa süren bir yargılama sonunda müebbet aldı. Bilal, birkaç ay sonra hatırı sayılır bir maaşa başka bir gazeteye transfer oldu. Manikürcü cinayetiyle ilgili haberlerin bu transferde rolü büyüktü. Ben de o senenin sonunda gazeteciliği bırakarak Güney’e yerleştim. Bu hikâyeyi, Akdeniz’e yukarıdan bakan bir çay bahçesinde yazıyorum. Gazeteciliği çoktan unuttum. Ama bazı haberleri unutamadım. Manikürcünün ölümü bu haberlerin başında geliyor.

Tayfun o gece sevgilisini motosikletten itmiş miydi gerçekten? Yoksa bir kaza mıydı Özlem’in ölümü? Bilal’in ısrarlı haberleri, bizim ısrarlı manşetlerimiz olmasa, ortada somut bir delil yokken hakim müebbet verebilir miydi? Bu soruların cevabını hiçbir zaman veremeyeceğim.