Bugünlerde İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney’le birlikte çok sayıda sermayedar ve devlet yöneticisi Marksizm’in yeniden siyasal bir hareket olarak yükselmesinden duydukları kaygıyı dile getiriyorlar. Marx ve komünizm hayaletinden korkuyorlar. Haksız sayılmazlar!

Marksizm Sempozyumu’nun ardından: Marx’ın fikirleri yön vermeye devam ediyor

Sinan Araman - Marksizm Sempozyumu Düzenleme Kurulu Üyesi

2008 Krizi, ekonomiden sosyal yaşama, siyasal alandan kültürel alana değin birçok boyutuyla etkilerini sürdürüyor. Emek sömürüsü, işsizlik ve yoksulluğun arttığı, silah sanayi ve savaşların başta Ortadoğu olmak üzere “yaratıcı yıkım” amacıyla kullanıldığı bir süreçten geçiyoruz. Kapitalist mülkiyet ilişkileri ve artan çelişkiler faşizme, gericiliğe ve barbarlığa yeniden kapı aralarken, etnik ve dini savaşlar kışkırtılarak yüzbinlerce insan hayatını kaybediyor. Bütün bu kötü manzara içinde güzel arayışlar da sürüyor. Üstelik bu manzaradan çıkışın reçetelerini sunacak nitelikte güzel arayışlar… 4, 5 ve 6 Mayıs’ta, aklıyla, vicdanıyla ve eylemiyle insanlık tarihine geçmiş bir dehanın 200. doğum yıldönümünü kutladık Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde. Tarihsel ve toplumsal bir sistem olarak kapitalizmi incelemeye ve onu aşmaya ömrünü adamış olan Karl Marx’tı bu deha.

Sempozyum, Marx’ın doğumunun 200. yılı vesilesiyle Marksist perspektifle yapılacak bilimsel çalışmaların önemli bir ihtiyaç olduğundan hareketle düzenlendi. İktisattan siyasete, kültürden sanata geniş bir yelpazede üç gün boyunca 20 oturum ve 68 sunum yapıldı. Kimi oturumlarda salon yetmezken bütün oturumlar yoğun bir ilgiyle karşılandı.

Yoğun katılımın gerçekleştiği Sempozyum çalışmalarına geçen yılın Eylül ayında başlanmıştı. Bundan yaklaşık bir buçuk yıl önce akademi ve akademi dışındaki bir grup genç sosyal medyada yaptıkları çağrıyla, Eğitim Sen Kadıköy Şubesi’nde Marksist bir perspektifle tarih, devlet ve sınıf konusunda bir dizi okuma ve tartışma yaptı. Sempozyum fikri burada oluştu. Düzenleme Kurulu tarafından Marksizm’e dair önemli çalışmalar yapmış çok sayıda akademisyenden oluşan bir Danışma Kurulu oluşturulup, Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV)’ın kurumsal desteği alınarak Sempozyum’a bildiri çağrısı yapıldı. Kadıköy Belediyesi’nden yer temin edildi. Başlangıçta Türkiye’nin içinde bulunduğu OHAL koşulları ve barış imzacısı akademisyenlerin uğradığı yoğun tasfiye nedeniyle duyulan kaygılar, beklenenin üzerinde bildiri başvurusuyla hızla atlatıldı ve motivasyonumuz arttı. Doğrusu, hem bizim hem de danışma kurulundaki hocalarımızın beklentisi üzerinde bildiri başvurusu gerçekleşti. Aslında bu, sınıf mücadelesi bakımından umut verici bir gelişme olduğu kadar yaşadığımız dönemin sorunlarına çözüm olmak üzere Marksizm’e yönelimin doğal bir eğilim olduğunu da göstermişti. Sempozyum’un ortaya çıkardığı sonuçları ise Fuat Ercan sosyal medyada şöyle dile getirdi:
“Marx’ın 200 yaşı için güzel bir armağan oldu Marksizm Sempozyumu, Türkiye’nin içinden geçtiği günler için de çok anlamlıydı. Çifte armağanı hazırlayan arkadaşlar her şeyi ince ince düşünmüşler, çağrılar, oturumlar ve zamanlama o güzelim Marx kitapçığı, ayracı. Düşünen, zaman ve emek ayıran arkadaşlara içten dopdolu teşekkür ederim.”
Toplantının ben de yarattığı dört önemli etkiyi dile getirmeliyim;

İ-)Kendi arasında iyi bir arkadaş/dostluk kurulduğunda, dayanışma olduğunda ne kadar estetik etki yaratılacağını bize gösterdiler,

ii-)İlk gün son konuşmada eleştirilere karşı Metin Çulhaoğlu çok anlamlı bir yorum/eleştiri ile karşılık verdi: “Marx’ın kurduğu çerçeve sabit-bitmiş kendi içinde kompakt değil, kendi içinde kaydırmalar olabilir, zaten kompakt kapalı olsaydı günümüze kadar varlığını sürdüremezdi”,

iii-)Toplantıda genç arkadaşların sunuşlarındaki zenginlik çok anlamlıydı ve birçok yeni konu-kavram ya da yorumu işaret ettiler, dinledikçe mutlu olmanın yanı sıra birçok alana/kavrama yeniden bakmanın gerekliliğini hissettirdiler,

iv-)Ve toplantının en anlamlı ifadesi Aydın (Çubukçu) ağabeyden geldi. Bu ifade, “Tüm bu birliktelik/sunuş emek bizler için kapalı devre uzak durma alışkanlığından koparıp düşünceye çağırırsa/yeni ev ödevlerine vesile olursa anlamlı olacağı vurgusu” idi.”

Nobel ödüllü E. Canetti’nin romanında işlendiği gibi yabancılaşan bir toplumun etkileşim sahası içinde kendi alanlarına gömülerek çalışan sosyal bilimcilerin körleşmesi, toplumsal ilişkilerin bütününü ve çelişkilerini gözden kaçırması kaçınılmazdır. Marx’ın döneminde yaşamış liberal iktisatçıların kapitalizmi tarihsellikten bağımsız evrensel bir sistem ve de krizi “arizi” bir durum olarak ele almaları da bu yaklaşımın bir sonucudur. Marx ise, felsefi birikimin sağlamış olduğu diyalektik bir yöntemle sosyal bilimleri bir bütün olarak ele alıp, iktisadi ve sosyal ilişkilerin fetişizmini, yabancılaşmanın temellerini ve farklı biçimlerini göstermiştir. Sermaye birikiminin krizlere gebe olduğunu, birikimin sınıf çelişkileriyle birlikte ilerlediğini ve eninde sonunda bu çelişkilerin çözülmesinin kaçınılmaz olduğunu ısrarla vurguladı. Kapitalizmin krizleri ve ortaya çıkardığı çelişkiler her defasında Marx’ı haklı kılmasına rağmen, egemen sınıflar ve akademideki iktidar odakları onu gözden düşürmek istedi ve her defasında demode ilan ettiler. Oysaki gerçekler inatçıdır!

Liberalizm kabul etmese de kapitalizm ekonomik, sosyal, siyasal ve ekolojik krizlerle insanlığı büyük yıkımların eşiğine taşımıştır. Marx, üretici güçlerin gelişme düzeyinin tüm insanlara eşit, özgür ve bolluk içinde bir yaşam sunma olanağına rağmen kapitalist mülkiyet ilişkilerin neden sürekli bir şekilde eşitsizlik, esaret ve yoksunluk ürettiğini göstermiştir.

Toplumsal emeğin metalaşması ve artı-değer üretimiyle gerçekleşen sermaye birikiminin çelişkili doğasını ve sınıfsal ilişkilerini analiz etmiştir. 2008 Krizi öncesi ve sonrasında da kapitalist-emperyalist sistemin bize yaşattığı manzara Marx’ı daha da görünür kılmıştır. Karşıtları dahi bunu pek çok kez kabul etmek durumunda kaldı. Onun içindir ki; Marksistler üniversiteden kovulsa da, Marx krizi anlamak üzere yeniden üniversite kürsülerine davet edildi! Bugünlerde ise, İngiltere Merkez Bankası Başkanı Mark Carney’le birlikte çok sayıda sermayedar ve devlet yöneticisi Marksizm’in yeniden siyasal bir hareket olarak yükselmesinden duydukları kaygıyı dile getiriyorlar. Marx ve komünizm hayaletinden korkuyorlar. Haksız sayılmazlar! Çünkü sömürü, sınıf çelişkileri ve toplumsal sorunlar arttığı sürece Marx’ın değiştirici güç olarak belirttiği işçi sınıfı ve ezilenler kapitalizmin mezar kazıyıcısı olarak tarihsel rollerini oynamak üzere sahneye çıkabilirler… Bütün bunlar ve daha birçok şey Sempozyum boyunca ele alınan gündem, tespit ve tartışma konuları idi.
Düzenleme kurulu adına buradan, danışma kurulunda yer alarak emek harcayan değerli hocalarımıza, sunum yaparak sempozyumu zenginleştiren tüm konuşmacılara ve de etkinliğin üç gün boyunca çok olgun ve verimli geçmesini sağlayan katılımcılara bir kez daha teşekkürü borç biliyorum. İyi ki doğmuşsun Karl Marx, bunca yıkıma rağmen dünya senin belirttiğin değişimler gerçekleştiğinde gerçekten güzel bir yer olacak.