Müsilajın bu sene de ortaya çıkıp çıkmaması merak konusu. Ancak Hidrobiyolog Levent Artüz, sorunun müsilaj olmadığını söylüyor: Asıl sorun Marmara Denizi’nin kirletiliyor olması. Marmara’yı bilerek, isteyerek, bu hale getirdik.

Marmara Denizi el birliğiyle yok edildi

DİLARA ŞİMŞEK

Marmara Denizi'ni geçen sene esir alan müsilaj yeniden Çanakkale kıyılarında görüldü. Sıcaklıkların artışa geçtiği bu günlerde ise akıllarda ‘müsilaj bu sene de görülecek mi?’ sorusu var. Hidrobiyolog Levent Artüz’e göre, asıl sorun müsilaj değil Marmara Denizi’nin aşırı derecede kirletilmesi. Marmara’ya Ergene deşarjı devam ettiği takdirde bu sorunun çözülemeyeceğini dile getiren Artüz, “Biz geçmişini, hikâyesini, oluşumunu ve sebeplerini bilmeden 2021 senesinde müsilaj olgusu ile karşı karşıya geldik. Toplumun büyük bir çoğunluğu için bu sürpriz oldu, ancak bu beklenen ve bilinen bir sonuçtu. Konunun üzerine çok laf söylendi, ancak ne yazıktır ki sorunun müsilaj olmadığını daha öğrenemedik. Ben bir kez daha buradan tekrar edeyim; sorun bir müsilaj sorunu değil, sorun bundan da öte bir denizin aşırı ölçüde kirletiliyor olması. Müsilaj bu kirletilme sürecinde sadece bir kilometre taşı” diye konuştu.

Müsilajdan ders alınmadığını kaydeden Artüz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Marmara Denizi’ni bu hale getirdiğimiz bu yöntem ile Ege Denizi’ne akan dünyanın en kirli akarsularından biri olan Ergene Nehri’nin kirletici unsurlarını 50 kilometre yol kat ettirip, Tekirdağ-Yenice açıklarından yine Marmara Denizi’ne, yine derin deniz deşarjı adı altında 47,5 metre derine basmaya başladık. Bu durumda ne bekleyebiliriz ki? Kirlettik, kirletmeye başladığımız andan beri her sene farklı bir olgu ile karşılaştık, kirletmeye devam ediyoruz ve ne olacağı belli. Bu müsilaj olur, denizde siyah, kahverengi gibi anormal renk değişimleri olur, devasa boyutlarda köpüklenmeler olur, bunu bilemeyiz ama bir şeyler olacağı ortada. Aynı uygulamaları yapıp, farklı sonuçlar beklemenin âlemi yok diyorum. Zaten şu anda da müsilaj kadar görsel olmasa da, olumsuzluklar hız kesmeden devam ediyor. TBMM’de bir komisyon kuruldu, adı Başta Marmara Denizi Olmak Üzere Denizlerimizdeki Müsilaj Sorununun Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi. Toplantılar yapıldı, her görüşten, farklı kesimlerden kişiler dinlendi. Bildiğim kadarı ile 04 Kasım2021 tarihinde son toplantısını yaptı, hala bir rapor yayınlanacak, bekliyoruz.”

TÜM DEŞARJLAR DEVAM EDİYOR

Artüz, Ergene deşarjı başta olmak üzere tüm deşarjların devam ettiğinin altını çizerek somut çalışmaların olmadığını kaydetti:

“Müsilajı temizlemek diye bir durum söz konusu değil. Siz ancak bu olguyu ortaya çıkartan şartları ortadan kaldırabilir veya en azından azaltabilirsiniz. Bu konuda da yapılan hiç ana hiçbir somut şey yok. Yani ortada bir yangın var, biz yangını söndürmek yerine koruma altına alıyoruz. Müsilajın kamuoyunu ciddi anlamda meşgul ettiği dönemde bazı girişimlerde bulunuldu. Bunlardan bir de 22 maddelik “eylem planı” idi. 3. Maddeye göre Marmara Denizi “koruma alanı” statüsüne kavuşacaktı. Yani ortada bir yangın var, biz yangını söndürmek yerine koruma altına alıyoruz. Siz kirletici unsurları, deşarjları kesmeden böyle bir statü kazandırırsanız, denizi değil deşarjları koruma altına almış olursunuz. Zaten koruma altına alınan bu denizimizde Ergene deşarjı başta olmak üzere tüm deşarjlar olduğu gibi devam ediyor.”

BALIKLAR ARTIK YOK

Su ürünlerinin yok edildiğini söyleyen Artüz, biyolojik koridorun yok edildiğini sözlerine ekledi: “Farkında değiliz ama zarar zaten hâlihazırda bile had safhada. En başta da kıymetli deniz kaynaklı proteine ulaşabileceğimiz biyolojik bir koridoru yok ettik. Balık veya genel anlamı ile su ürünleri niye yok? Olanlar niye bu kadar pahalı? Balıkçı tablalarına bakın işin vahametini anlarsınız. Örnek vermek gerekirse; İzmit Körfezi çok değil daha 50 sene öncesi uskumru balığının nerdeyse merkezi idi, kıyılarında yüzlerle uskumru dalyanı yer alıyordu, uskumru en bol bulunan balıklardan biriydi. Ya bu gün! Bir de kuzey ülkelerinin uskumru ihracatı üzerinden sağladığı kâra bakın. Ya da yanı başımızda, Sivri Ada açıklarında, 90’lı senelerin sonuna kadar yoğun bir şekilde istihsali yapılan orkinos. Su ürünlerine ulaşmamızdaki zorluğu hava şartları, suların ısınma veya soğuması gibi sebeplere bağlamaya çalışmak artık beyhude. Ortamlarını yok ettik, su ürünleri yok. Bunu artık kabul etmememiz gerek. Biz, tamamı bize ait bir denizi olduğu gibi yok ettik. Halen de “tüy dikmeye” devam ediyoruz. Daha ne zararından bahsedelim ki?”

*****

Denizi bu hale getiren ‘cin fikirler’

Artüz, müsilajın neden ve nasıl ortaya çıktığını şu sözlerle anlattı: “Bu hikâye 1989 senesi başında ‘Haliç Gözlerimin renginde olacak’ diye başlayan bir sürecin sadece göstergelerinden biri. Bu başlangıç noktasında Akdeniz yönünden gelip, Tüm Marmara Denizi’ni kat ettikten sonra en iyi şartlar altında sadece yüzde 10’u Karadeniz’e ulaşan alt akıntının arıtılmamış atıkları Karadeniz’e yollamak için “taşıyıcı bant” olarak kullanılması “cin fikri” yer alıyor. Buna da yine aynı bir “zihni sinir” projesi gibi, derin deniz deşarjı adı verildi. Tüm karşı çıkışlara rağmen, söz konusu proje hayata geçirildi. O günlerde “olmaz” diyenlere karşı “olur” diyenlerin sözünü dinlemek uygulayıcıların işine geldi. Yani bir deney yapıldı. Bunun yanı sıra, bu kötü örnek yaygınlaştı, kolunun altına bir boru sıkıştıran “ben derin deniz deşarjı yapıyorum” diye atıklarını Marmara Denizi’ne bastı durdu. Hatta bunun için düzenlemeler bile yapıldı, teşvik edildi. O tarihten itibaren çok büyük çaplı canlı ölümleri yani denizdeki canlıların boğularak ölmeleri, Marmara Denizi’nin kıpkırmızı olması, yemyeşil olması, geniş çaplı denizanası istilaları, türlerin yok olması ki bunu eksilen 124 tane ticari öneme sahip balığın ortadan kalkması veya simge balıklar için düzenlenen “büyük balık-küçük balık” veya “lüferim nerede” gibi kampanyalardan hatırlarız, çok sayıda anomali ile Marmara Denizi genelinde gözlemledik. 2021 senesinde yaşanan müsilaj olgusu da bu serinin sadece bir göstergesiydi. Yani deney yapıldı ve sonuçlandı. Bu gün itibarı ile tartışma götürmeyecek bir şekilde, açı ve seçik bir şekilde bu zihniyetin yanlış olduğunu biliyoruz.”