En büyük sanayi kuruluşlarının yarısı Marmara Denizi’ne komşu illerde bulunuyor. İstanbul’da kilometrekareye düşen kişi sayısı 2 bin 976’yla en yakın rakibini 5’e katlamış durumda. DPT uyardı ama dinleyen olmadı.

Marmara yükünü kaldıramıyor

Ozan GÜNDOĞDU

“Az gelişmiş yörelerde yeni gelişme odakları oluşturmak ve böylece bu bölgelerdeki nüfusu bölge içinde tutmak suretiyle ülkemizdeki büyük metropollerin daha da büyümesinin önüne geçilmelidir”. Bu ifadeler 2011 yılında kapatılan Devlet Planlama Teşkilatı’nın (DPT) 2000 yılında hazırladığı Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu’na ait. Milenyumun başında İstanbul ve çevre illerindeki nüfus yoğunlaşmasına ilişkin yapılan DPT uyarılarına son 20 yıldır kulak verilmiş değil. 2000 yılında 11,1 milyon olan İstanbul nüfusu 20 sene sonra 15,5 milyona ulaştı. 1970 nüfus sayımında 3 milyon olan İstanbul nüfusuna karşılık Türkiye nüfusu 35 milyondu. Bir başka ifadeyle İstanbul nüfusun yüzde 8,5’ine ev sahipliği yapıyordu. Bu oran günümüzde yüzde 18,5’e yükselmiş durumda. Başka bir ifadeyle Türkiye’de yaşayan her 5 kişiden yaklaşık olarak 1’i İstanbul’da konaklıyor.

Komşu illere sıçradı

İstanbul bu haliyle kilometrekareye düşen kişi sayısında 2 bin 976 kişiyle en yakın rakibine 5 kat fark atıyor. En yakın rakibinin de kenti doğu yakasındaki komşusu Kocaeli olması bir başka düşündürücü gelişme. İstanbul artık nüfus kapasitesini dolduruyor ve doğu ve batı komşularına taşmaya başlıyor. Kentin batı komşusu Tekirdağ ve doğu komşusu Kocaeli’ndeki nüfus artış hızı olağanüstü. 2000’den bu yana Türkiye’nin nüfusu yüzde 29 artarken aynı dönem içinde Tekirdağ’ın nüfusu yüzde 87 artışla 578 binden 1 milyon 81 bine yükseldi. Aynı dönem içinde Kocaeli’nin nüfusu ise yüzde 67 artışla 2 milyona dayandı.

DPT çok defa uyarmıştı

Peki bu nüfus yoğunlaşmasının sonuçları nedir? DPT bu zamana dek konuya ilişkin onlarca rapor hazırlıyor ve örneğin 1996 ve 2000 yıllarını kapsayan 7’nci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda konuya ilişkin bu uyarıyı da yapıyor; “Metropol niteliği kazanan yerleşme merkezlerimizde açık işsizlik, arazi spekülasyonu ve yanlış yapılanma, enerji ve su yetersizliği, çevre kirliliği ve kent içi ulaştırma güçlükleri gibi sorunlar, giderek altından kalkılması güçleşen bir yoğunluk kazanmaktadır”.

Son 20 yılda bu uyarıya da kulak verilmiş değil. Özellikle çevre kirliliğinin gözle görünür sonuçları artık Marmara Denizi’nde vücut bulmuş durumda. Deniz salyası adı verilen müsilaj denizin her yerine sıçradı. Kent işsizliği ve yoksulluğu ise giderek derinleşiyor. Mevcut sorunların kentli yurttaşların psikolojisi üzerinde yarattığı etkiler ise ayrıca incelenmeye değer.

Ancak kamunun yatırımlardan tümüyle el çekmesi, mevcut yatırımları da özel sektöre devretmesi sorunun çözümünü zorlaştırıyor. Zira özellikle hizmetler ve sanayi sektöründeki altyapı imkanlarının Marmara bölgesi’nde yoğunlaşması nedeniyle bölge giderek bir kara deliğe dönüşüyor ve sermayeyi kendisine çekiyor. Hem iş arayanlar için hem de yatırımcılar için İstanbul ve çevresi olanaklar bakımından Anadolu’dan çok daha zengin.

Deprem tehdit ediyor

Üstelik bölge 1’inci derece deprem tehdidi altında. 17 Ağustos Depreminin ardından DPT’nin hazırladığı ve 2001-2005 yıllarını kapsayan “Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı” ve ardından 2006-2010 yıllarını kapsayan “Dokuzuncu 5 Yıllık Kalkınma Planı” deprem tehlikesine özel yer ayırdı. Başka bir deyişle hükümeti yalnızca bilim insanları değil bizzat devletin kendisi de uyardı. Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planı’nda 7. Bölüm Doğal Afetler başlığı taşıyor. Bu çerçevede DPT henüz 2001 yılında hükümetleri imar affına karşına uyarıyor. İlgili bölümde açıkça “Zaman zaman çıkarılan imar affı yasaları, çarpık yapılaşmaya ve afete dayanıklı olmayan yerleşimlere yol açmaktadır” deniyor. Buna rağmen henüz 2018’de Cumhuriyet tarihinin en geniş çaplı imar affı çıkarıldı. DPT’nin raporlarına göre Türkiye’de sanayi ve nüfus tek bir bölgede toplanmamalı, hele hele bu bölge asla İstanbul olmamalıydı. Bunun için çare olarak sanayileşmenin Anadolu’ya kaydırılması gerektiği vurgulanıyordu. Ancak 20 yıl önceki uyarılara rağmen bu hafta yayımlanan İSO500 verilerine göre Türkiye’nin en büyük 500 sanayi kuruluşunun 160’ı İstanbul’da, 36’sı ise Kocaeli’nde. Verilere Tekirdağ, Yalova, Bursa da eklendiğinde ülkenin en büyük sanayi kuruluşlarının yarısından fazlasının Marmara Denizi’ne komşu illerde olduğu görülüyor. DPT’nin tüm uyarılarına kulak tıkandığı yetmemiş gibi üzerine 2011 yılında köklü kamu kurumunun kapısına kilit vuruldu. Kent şimdi de Avrupa Yakası’nın ikiye bölünmesi ve ilave 2 milyonluk nüfusu ağırlamasına neden olacak Kanal İstanbul projesinin tehdidi altında.