Medeni Yıldırım davasında rütbeli askerlere takipsizlik kararı

Lice Başsavcılığı, Lice'de 3 yıl önce kalekol yapımı protestosunda öldürülen Medeni Yıldırım davasında rütbeli askerlere takipsizlik kararı verdi.

DİHA'dan Deniz Tekin'in haberine göre, Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Kayacık köyünde, 28 Haziran 2013'te kalekol protestosu sırasında askerlerce açılan ateş sonucu katledilen 19 yaşındaki Medeni Yıldırım davasında, o dönemde karakolda görevli olan asker ve JÖH timi hakkında açılan soruşturma sonuçlandı.

Yıldırım'ın annesi Fahriye Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu 9 kişi, olay tarihinde Kayacık Jandarma Karakolu'nda görevli askerler ile müdahale için karakola gelen JÖH timi hakkında "görevi kötüye kullanma" ve "taksirle birden fazla kişinin yaralanmasına neden olma" suçundan ek soruşturma yürütülerek, haklarında dava açılması istemiyle Lice Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurdu. Olayla ilgili yürütülen soruşturmayı 25 Mayıs'ta sonuçlandıran savcı, olay sırasında karakolda olan askerler hakkında "Kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" dair karar verdi.

Savcı, hazırladığı 7 sayfalık kararda, İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü'nün olayla ilgili 30 Haziran 2016 tarihinde hazırladığı istihbarat raporuna yer verdi. Rapora dayanarak, karakoldaki askerleri aklamaya çalışan savcı, rapora göre kalekol protestosuna katılan bazı kişilerin PKK'nin "iş birlikçisi" olduğu ve talimatıyla hareket ettiği savunuldu. Savcı, raporda, kimliği tespit edilmeyen 1 kişinin ateşli silah kullanarak, karakoldaki askerleri silah kullanmaya zorladığı ileri sürülerek, bununla olayların büyümesinin amaçladığını ileri sürdü.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI MÜFETTİŞLERİ: ASKER HEDEF GÖZETEREK ATEŞ ETTİ

İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişlerinin olayla ilgili hazırladığı ön inceleme raporunda yer verilen kararda, polisin istihbarat raporunu çürütecek nitellikte tespitler içeriyor. Karakol komutanın olay öncesi ve sonrasında gerekli tedbirleri almadığı tespitinin yer aldığı raporda, "Mevzuatta tanımlanan ateşli silah kullanma şartlarının bulunmadığı, ateşli silah kullanma şartları ortadan kalktığı halde göstericilere karşı ateşli silah kullanılmasının hukuka aykırı ve cezai sorumluluk gerektirdiği" tespitinde bulunarak, askerlerin hedef gözeterek, keyfi bir şekilde silah kullandığı belirtildi. Askerlerin orantısız güç kullanımını yasal ve meşru göstermeye çalışan savcı, kararında bunu Birleşmiş Milletler (BM) Yargıtay ve AİHM'in, yaşam hakkını kısıtlayan ve silah kullanmaya izin veren zorunlu durumlardaki şartları ve kararlara dayandırmaya çalıştı. Lice'deki kalekol protestosu "ayaklanma" olarak göstermeye çalışan savcı, askerlerin Yıldırım'ı katletmesini AİHM sözleşmesine dayandırarak şu skandal iddiada bulundu: "Bir ayaklanmanın bastırılması durumlarında silah kullanılmasının ölüme yol açması sözleşmeye aykırılık oluşturmayacaktır."


Kararın sonuç kısmında, soruşturma dosyasındaki deliller, yüksek mahkeme kararları, ulusal ve uluslararası mevzuat ile ilgili hükümleri kararına dayanak gösteren savcı, şüpheli askerlerin orantısız güç kullanmadığı, "yasadan kaynaklanan yetkilerini kullandığı"nı savundu. Lice'nin "Teröre muzahir" (destekleyen, arka çıkan) bir yer olduğunu ileri süren savcı, askerin ilçede işlediği infaz ve cinayetleri yasal kılıf uydurmaya çalıştı. "Çözüm süreci"ndeki çatışmasızlık ortamını görmezden gelen savcı, askerler için skandal denilebilecek şu ifadelere yer verdi: "Dosya kapsamında olay anında şüphelilerin yasadan kaynaklanan görevlerini ifa ettikleri, görev mahalli nazara alındığında, Lice İlçesi'nin terör eylemlerinin yoğun yaşandığı bir coğrafya olduğu, kolluk kuvvetlerinin vatanın bazı kuzey, güney, batı ve iç bölgelerine göre daha sıkıntılı ve zor şartlarda görevlerine yerine getirdikleri, bölgenin teröre muzahir olduğu ve her an silahlı terör örgütü tarafından saldırı gerçekleştirilebileceği, bu nedenle bölgede görev yapan kolluk kuvvetlerinin her an tetikte olmak zorunda oldukları birlikte değerlendirildiğinde kolluk kuvvetlerinin TCK'nin 24. maddesinde düzenlenen kanunun hükmü ve amirin emrini ifa hükmünün şartları çerçevesinde hareket ettikleri sonucuna ulaşılacağı."

YÜZLERCE MERMİ SIKAN ASKER 'GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMAMIŞ'

Protestocu grubun karakol komutanı ile müzakere etmeyerek karakola taş, molotof ve el yapımı patlayıcı ile saldırdığını ileri süren savcı, bunlara eş zamanlı olarak farklı noktalardan karakola silahlı saldırıda bulunulduğu iddia etti. Kalekol protestosunu "saldırı", katılanları ise "saldırgan" olarak gösteren savcı, karakola takviye için gelen JÖH timinin "saldırıyı etkisizlik hale getirmek ve saldırgan grubu dağıtmak" için uyguladığı orantısız şiddet ile "zor kullanma şartları" içinde hareket ettiğini ileri sürdü. Savcı, olay günü "görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşmadığı, diğer şüpheliler açısından da taksirle yaralamaya sebebiyet verme suçunun unsurlarının somut olayda oluşmadığı" savunarak, "Şüpheliler hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" karar verdi.

Öte yandan, davada yargılanan tek sanık er Adem Ç., Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde verdiği ifadede, Jandarma Özel Harekat (JÖH) timlerinin olayı tetiklediğin belirterek, "Her şeyi JÖH timleri yaptı. Emin olunki o gün karakola JÖH gelmezse ölüm olmazdı" demişti.

Yıldırım'ın avukatları karara itiraz etti.