Cumhuriyet gösterilerinden devletin düzenlediği kutlamaya katılmayanı bölücü diye üzerine polis gücü yollandığı 'gayri-resmi' Newroz kutlamalarına dönüşmüştü...

Nihal Kemaloğlu (Akşam)
• Cumhuriyet gösterilerinden devletin düzenlediği kutlamaya katılmayanı bölücü diye üzerine polis gücü yollandığı 'gayri-resmi' Newroz kutlamalarına dönüşmüştü. Çünkü otoriterliğin yanı sıra halka yönelik despot 'zihin ve ruh' mühendisliğine her gün yeni teknolojiler ekleyen devlet, neyi nasıl ve nerede kutlanacağını bu 'çocuğumsu' halkta dikte ederken, vesayetçi tabiatıyla hemhal ettiği güvenlik kuvvetleriyle Cumhuriyet'i kutlamak isteyen 'sivil radikal grupların' üzerinde biber gazı tüttürürdü. Tabii ki devletimiz, ne binlerce yıldır Anadolu'da kutlanan Newroz ne de Ulusal Bayram kutlamasını asla ve kata istismar ettirmezdi. Hele hele 'bol bayraklı, militer ruhlu' Cumhuriyet kutlamalarının bundan sonra asli sahibi olarak kendini ilan eden iktidar-devlet aygıtı 'tek bayrak, tek millet, tek vatan' nidalarıyla neoliberal-muhafazakar-popülist rejimini mutlaklaştırırken meydanlarda politik topluluk görmeye dayanamıyordu.

Aslı Aydıntaşbaş (Milliyet)
• Polis Ulus’taki kalabalığa biber gazı sıkarken, ekranın diğer köşesinde o arkaik hipodrom töreninde tank-tüfek geçişini seyreden devlet erkanının, anlamsız haline de açıkçası biraz acıdım. Dünyadan ne kadar kopuklar o platformda. Yazık. İktidarlar gelip geçse de, Ankara’da aynı zihniyet hâkim. Sahi, kimin aklıydı bu yürüyüşü yasaklamak? Hükümet inat etmese, 29 Ekim her yıl Bağdat Caddesi’nde yapıldığı gibi kısa bir yürüyüşle anılsa, muhtemelen haber değeri bile taşımayacaktı. Ama işte güç böyle köreltici, uyuşturan bir olgu. Sık sık paranoyalara teslim olan hükümet, bu kez de ‘istihbarat var’ diye cumhuriyet mitingini yasaklayarak, kendi elleriyle büyük bir kriz yarattı. Bununla da kalmadı, kendi başlattığı krizi yönetemeyerek, Türk bayrağı ve Atatürk flamaları taşıyan insanlara saldırı görüntüleriyle bütün dünyaya rezil oldu.

Salih Tuna (Yeni Şafak)
• Mahut gösterilere engel olmak yerine marjinal kalmasını sağlayacak tedbirler almak gerekirdi. Polisiye tedbirler kısa vadede sonuç verse de çoğu kez var olan krizin derinleşmesine, hatta kitleselleşmesine neden olduğu bilinmez değildi. Tazyikli su ve biber gazıyla gösteriye müdahale etmek hiç doğru olmadı. Ne oldu, kimin eline ne geçti? 29 Ekim resmi törenlerinde değil, halkın içinde olacağım. Eğer bir bedel ödenecekse orada o bedeli ödemeye hazırım' diyen Kılıçdaroğlu da askeriyeye ait garnizona sığınarak durduk yere 'bedel' ödemiş oldu. Gerçekten hiç gereği yoktu. Bırakın isteyen istediği gibi yürüsün, isteyen istediği sloganı atsın. Bu müdahale malum çevrelerin AK Parti hükümetini Cumhuriyet düşmanıymış gibi gösterme gayretlerine hizmet etmenin dışında neye yaradı?  İstemediklerini istedikleri gibi anlamak ve anlatmak bu çevrelerin zaten yegâne tarzıydı.

Taha Akyol (Hürriyet)
• Hükümet yasakladı da ne oldu? ‘Alternatif kutlama’ yapanlar daha bilendi, daha kararlı şekilde yürüdüler ve yasağı aştılar. Bu çağın ölçülerinde doğal hak kabul edilen konularda “yasak” koymanın insanları nasıl etkilediği görüldü. Daha büyük bir kitle, daha bir kararlılıkla barikatlara yürüdü... Valilik Gençlik Parkı önündeki barikatı kaldırdı, yürüyüş normal seyrine devam etti. Peki kardeşim, geçersiz kalacağı baştan belli olan bu yasağı niye koymuştun, biber gazlı barikatları niye kurmuştun?! Yasak delinsin, barikatlar aşılsın diye galiba! Ben bu “barikat” lafını sevmem. Bir yönüyle otoriterleşmeyi yansıtır, öbür yönüyle militanlaşmayı... Robert Gildea, Barricades and Borders adlı kitabında 19. yüzyıl Avrupa’sında yaşanan bu çalkantıları anlatır. Liberalizmin “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözü peşinen yabana atılacak bir şey değildir; elbette “kamu düzeni” anlayışıyla birlikte... Bırakın herkes istediği gibi kutlasın.