Dersim 1938'in bütün kayıpları, sürgün listeleri ve evlatlık verilenlerin listelerini derin ketumiyetle bugün hasır altı edilirken '12 Eylül'le hesaplaşma...

Nihal Kemaloğlu (Akşam)
•Dersim 1938'in bütün kayıpları, sürgün listeleri ve evlatlık verilenlerin listelerini derin ketumiyetle bugün hasır altı edilirken '12 Eylül'le hesaplaşma-yüzleşme' politikası iki yaşlı generalin evinde 'sohbetle' götürülürken, biz de otoriter devletin 'uygarlık şiddetinin' 12 Eylül döneminde 5 bin Dersimli genci İmam Hatiplere zorla yollayarak sürdürdüğünü öğrenirdik.
Ve tabii ki 'eski' devlet rejiminin sindirdiği halk kesimlerinin 'dönüşüm talebinin' temsilcisi ve taşıyıcısı olarak kendini görevlendiren siyasi iktidarın günümüzdeki 'dindar nesiller yetiştirme' vizyonuyla örtüşen, Alevi öğrencilere din dersi dayatan eğitim reformuyla 12 Eylül döneminde 5 bin Dersimli Alevi genci 'Sünnileştirme' irşadı arasında nasıl bir aykırılık bulabilirdik ki? Başbakan Erdoğan iki gündür Mardin’de yenen bu yemeği diline dolamış durumda.

Ahmet Hakan (Hürriyet)

•Başbakan’ın ne demek istediğini ben tam olarak anlayamadım. “Tarih fark etmez, önemli olan kebap yemeleridir. Velev ki açlık grevinden üç ay önce de olsa” mı demek istemektedir? “Üç ay önce bu kebabı yiyenler, bugün de yerler” mi demek istemektedir? 17 Temmuz tarihli yemek fotoğraflarına “suçüstü belgesi” muamelesi yaptığına göre bugünlerde BDP’lilerin kebaba el sürmediklerini mi sanmaktadır? Anlayamadım. Gerçekten anlayamadım. BDP’lilerin açlık grevine gitmeyip gidenleri kutsamasını eleştirmek için ille de açlık grevinden üç ay önce yenmiş bir yemeği dile dolamak mı gerekiyor? Açlık greviyle ölüme giden insanların, açlık grevi yapmayanlar tarafından teşvik edilmesini dile dolamak için üç ay önce yenmiş bir yemeği “suç unsuru” gibi anlatmak mı gerekiyor Hadi Akit tıynetine yakışanı yapıyor, peki Başbakan Erdoğan ne yapıyor?

Ali Bayramoğlu (Yeni Şafak)
•Siyasi iktidarın ölüm oruçlarına tavrı ve yanıtı keskin. Başbakan "dağda öldürerek, cezaevinde ölerek devlete şantaj yapılmasına prim veremeyiz" diyordu, daha önceki gün. Bu cümle, (insanlar iması yerine örgüt ya da Kürt Siyasi Hareketi kelimesini içermesi koşuluyla) temelde yerinde bir tespite işaret eder. Evet, Kürtler açısından böyle yol alınmaz. Ancak hükümet açısından da böyle siyaset yapılmaz. Görmek gerekir ki, başbakanın bu tavrında, bu siyasi çıkısında insani boyut yoktur… "Dağdakilere ağlamayız, bizim çocuklarımız şehit oluyor, onlar ölürlerse ölsünler" tavrı ve iması, sadece insani vurgudan azade değildir, doğr tutumdan ve siyasi mantıktan, siyaset fikrinden, siyasetin erdeminden de uzaktır.

Güntekin Avcı (Bugün)
•Cumhuriyet kutlamaları kanunları etkisiz kılmaz. Kanunsuz yürüyüşün adı ve gayesi ne olursa olsun, hukuk işler. Polis kendisine verilen emir çerçevesinde kanunsuz yürüyüşü dağıtmak için legal olarak biber gazı ve tazyikli su kullanıyor. Kanunsuz gösteride direterek ve polislere saldırarak varlık göstermek istiyorsanız, polisin ikazları dinlemeyen kalabalıkları zorla dağıtma tedbirlerini baştan kabullenmişsiniz demektir. Kırık camlarla dolu yola çıplak ayakla revan olduysanız, ayağınızın kanamasından şikâyet edemezsiniz.  Öyle görülüyor ki CHP bölünmeden değişemeyecek. Askerlere "sizin korumanız gereken cumhuriyete biz sahip çıkıyoruz" diyen İstanbul İl Başkanı'na sahip çıkılması, partinin tepeden inmeci genetiğini tekrar gösterdi.