Seçmecenin bugünkü yazarlarından Kadri Gürsel CPJ'nin bir önceki raporundaki eksikliklere dikkat çekerken Radikal'den Gündüz Vassaf ise günümüzde dalkavukluğun ne anlama geldiğini yazdı. Yandaş basının gündeminde ise 10 Kasım ve Atatürk vardı...


Kadri Gürsel (Milliyet)

•  IPI Yönetim Kurulu Üyesi Ferai Tınç, Kati Marton’a “Hapisteki gazeteci sayısı CPJ gibi saygın bir kuruluş tarafından olağanüstü düşük gösterilince, bunun Türk hükümetinde, ülkedeki basın özgürlüğü durumunu düzeltmeye sanki hiç ihtiyacı yokmuş gibi bir reaksiyon doğurduğunu ve neticede basın özgürlüğü mücadelesinin bundan ötürü sekteye uğradığını” hatırlattı... CPJ temsilcisi bu eleştiriyi şöyle yanıtladı: “Biz her sene dünyadaki hapis gazetecilerin sayımını yaparak bunu bir rapor halinde yayımlarız. Bu konuda çok ihtiyatlıyızdır çünkü sahip olduğumuz tek şey (inandırıcı olmaktan kaynaklanan) ünümüz. Bu raporun yayım tarihi geldiğinde (Türkiye hakkındaki) soruşturmamızı henüz tamamlayamamıştık.” Kati Marton cevabının sonunda “Üzgünüz” (We are sorry) dedi.
Biz de bunu özür olarak kabul ediyor ve CPJ’e teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Gündüz Vassaf (Radikal)

•  Günümüzde dalkavukluk:  Ne meslek. Ne kabullenme.  Günümüz dalkavuğu inançlı, saygılı, geleneklere bağlıdır.  12 Eylül’de oturma odasına bitpazarından bulduğu paşa dedesinin resmini asıp, AKP iktidarında hacca gittiğini umumla paylaşıyorsa Kuran’la apolete aynı samimiyetle bağlanması, ikisini bir elmanın iki yarısı olarak gördüğüne inancındandır.  Yolda arkadaşınızı gördünüz her zamanki alışkanlığınızla “Merhaba” dediniz.  Taksiye bindiğinizde size “Selamünaleyküm” diyen şoföre, yolda terslik olmasın diye “Aleykümselam.”  Kimsiniz?  Dalkavuklukta sorun içimizdeki dalkavukluğu göremememizden.  İdeolojimizin, aşkımızın, bayrağımızın, dinimizin dalkavuğu olabileceğini göremediğimizden.

Mümtaz'er Türköne (Zaman)

•  Her 10 Kasım’da tekrarlanan, ilkel toplumlara özgü ubudiyet gösterilerinin artık akıl ve mantık sınırları içine çekilmesi lâzım. Atatürk kimsenin mülkiyetinde değil. Elbette din ve inanç hürriyeti var. Herkes istediğine inanmalı. Ama bu inancın bu ülkenin üzerinde ilerlemeye ve dünya ile rekabet etmeye engel bir hurafe gibi egemen olmasına rıza gösteremeyiz. Türkiye’yi dünyanın ileri ülkeleri ile farklı alanlarda tek tek karşılaştırın. En geri ve en ilkel görüntüleri ve sözleri bu Atatürkçülük ritüelleri etrafında biteviye tekrarladığımızı neden fark edemiyoruz? Koca millet bu Kemalizm dininin dar kalıpları içinde yaşamaya mahkûm mu?  Bu gerilikten ve ilkellikten ne zaman kurtulacağız? Atamız mezarından kalksa ve bu maskaralığı görse ne derdi?

Hilal Kaplan (Yeni Şafak)

•  Padişahın tebası olmaktan "Atatürk çocuğu" olmaya geçiş bu söylem üzre bina edilir. Ancak, açık ki, ikincisi ilkinden daha demokratik ve eşitler arası bir ilişkiye işaret etmez. Bilakis, kendisini "Atatürk çocuğu" olarak tanımlamayanların, kelimenin her anlamıyla "gayri meşru" ilan edildiği bir düzene tekabül eder. Bu yüzden, bazı vatandaşlar kendilerini rahatlıkla 'evin mensubu/sahibi' olarak görerek, diğer vatandaşları evin misafiri konumuna iterek had bildirme/kovalama hakkını kendinde bulur. Çünkü ailevî düzen, kişilerin yerini/ haddini bilmesini gerektirir. Evin sahiplerinin, diğerlerine kapıyı gösterdiği "Ya sev ya terk et" bu çizginin bir ucundan, "Birisi bu kadına haddini bildirsin" diğer ucundan bize seslenir durur. Bu yüzden "Atamız" tanımlaması, göründüğünün aksine oldukça dışlayıcıdır.