Google Play Store
App Store

Rant politikalarıyla betonlaştırılan İstanbul’da yapılaşmaya açılan dereler, ciddi risk barındırıyor. 2009’da 31 kişinin öldüğü Ayamama sel felaketinde gördük ki dere yataklarına kurulan yapılar müteahhitlere para, yurttaşa faciadan başka bir şey getirmiyor.

Megakentin derelerini beton döküp kapattılar

DİLARA ŞİMŞEK

İktidarın beton seviciliği kentleri felakete sürüklüyor. Rant uğruna doğaya geri dönüşü imkânsız zararlar veren iktidar, yaşanan her sel felaketini ‘doğal afet’ diye geçiştirse de her yağışta düzensiz ve plansız kentleşme gözler önüne seriliyor. Planlı konut ihtiyacının karşılanmaması dere yataklarına baskıları artırıyor. Her sel felaketinde gözler müdahalelerin yapıldığı dere yataklarına çevriliyor. Çünkü bu yatakların daraltılıp yapılaşmaya açılmasıyla yağışlar felakete dönüşüyor, can kaybıyla sonuçlanıyor.

Yaşanılanlardan çıkarılmayan dersler ise şu soruları tekrarlatıyor: Neden önlem alınmıyor? Dere yatakları neden yapılaşmaya açılıyor? Altyapı çalışmaları neden yapılmıyor?

Aslında cevap belli: İktidarın önceliği yurttaşın yaşanılır ve güvenli bir kent talebi değil, kentsel dönüşüm ihaleleriyle yandaşlarının ceplerini doldurmak.

18 milyon kişinin yaşadığı İstanbul’da da dere yataklarının üzerinden yükselen yapılar olası bir felakete zemin hazırlar nitelikte. Ranta açılan ve tüm yeşil alanlarından rant kulelerinin yükseldiği megakentte 8-12 Eylül 2009 tarihleri arasında yaşanan sel felaketi, en fazla can kaybının yaşandığı sel felaketlerinden biri olarak kayıtlara geçti. İstanbul’un Avrupa Yakası’nda yer alan Ayamama Deresi’nin taşması sonucu 31 kişi hayatını kaybetti, 3 bin 816 konut ve bin 490 işyeri zarar gördü. 150 milyon avroluk maddi kayba neden olan selden en çok zararı dere yataklarının yakınındaki fabrika, otoyol, köprü gibi yapılarla birlikte dere yatağının yakınına kurulan yerleşim yerleri gördü.

ISLAH İÇİN HARCANAN MİLYONLAR NEREDE?

2004-2009 yılı arasında dere ıslahına 816 milyon TL; dere ıslahı kamulaştırma için ise 181 milyon 812 bin TL harcandı. Dünya Bankası’ndan da alınan 322 milyon 150 bin dolar kredinin, 200 milyon TL’lik kısmıyla 19 derenin ıslahı gerçekleştirileceği vaat edildi ancak sözler tutulmadı. Kentte 2009’da meydana gelen sel felaketinin ardından 24 Aralık 2010’da Kadir Topbaş’ın katılımıyla aralarında Kurbağalıdere’ninde olduğu 7 büyük dereyi ıslah çalışmalarının temel atma töreni yapıldı ve 7 büyük derenin 2011 yılının sonuna kadar ıslah edilmesi hedefi konuldu. Ancak İSKİ’nin 2014 faaliyet raporunda Kurbağalıdere’nin Devlet Malzeme Ofisi-Kalamış arasındaki 2 bin 900 metrelik kısmın sadece yüzde 34’ü ıslah edildi.

megakentin-derelerini-beton-dokup-kapattilar-918703-1.
2009’da sel felaketinin yaşandığı Ayamama Deresi’nin etrafındaki yapılaşmalar.

80’LERDEN SONRA KAÇAK YAPILAŞMA ARTTI

Uzmanlara göre ise birçok ilçesi dere üzerinde yapılaşan megakentte ciddi bir risk mevcut. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) İstanbul Şube Başkanı Meryem Kayan, megakentin derelerini, üzerindeki yapılaşmayı ve beklenen felaketleri BirGün’e anlattı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, megakentte yaklaşık 168 tane dere olduğunu; yüzde 36’sının doğallığını koruduğunu ancak yüzde 64’ünün ise çeşitli müdahalelere uğradığını söylüyor: “Yıllar itibarıyla mühendislik anlamında derelerin belirli kesitleri alındı, bir kısmının varlığı kaybettirildi. Ortaköy, Ihlamurdere, Bayrampaşa gibi kent merkezindeki çoğu dere, yolların altında kaldı. İstanbul’da bu derelerin varlığı yapılaşma anlamında çok ciddi sıkıntının olduğu yerler. Ayamama’da özellikle çok ciddi bir felaketle karşılaşmıştık. İstanbul gibi özellikle yoğun göç almış ve büyük oranda kaçak yapılaşmış bir kentte dere vadilerinin boşaltılması o yerlerin yapılaşmaya açılmaması, yapılaşan yerlerin tekrar kamulaştırılarak temizlenmesi gerekiyor. Çok ciddi risk taşıyorlar.”

megakentin-derelerini-beton-dokup-kapattilar-918704-1.
Gürkan Akgün

1980’lerden itibaren uygulamaya konulan planlarla çok ciddi yapılaşmanın önünün açıldığını kaydeden Akgün, özelikle sanayi alanlarının dere etraflarında yapılaştığına dikkat çekiyor: “1984’te derelerin sağında-solunda dere koruma bantları oluşturma kararı alındı ama 1988’de bu kaldırıldı ve çok ciddi yapılaşmanın önü açıldı. 1980’lerde ıslah imar planlarının yapıldığı dönemler ve çok ciddi kaçak yapılaşma ortaya çıktı. Özellikle sanayi alanlarının da bu dere etraflarında yerleştiğini görüyoruz. Bu ekolojik ve sel baskınında ciddi riskleri beraberinde getirdi.”

KENT DAHA BÜYÜK AFETLERE HAZIR OLMALI

Akgün, kentin daha büyük afetlere hazır bir şekilde yapılaşmasının önemine değiniyor: “İstanbul’un sel açısından güvenli bir kent olduğunu söyleyemeyiz. Yakın zamanda çok ciddi bir yatırım oldu. Özellikle İSKİ’nin yağmur sularını toplama ve alt yapı anlamında ciddi yatırımları oldu. Geçen zamanlarda Üsküdar’da, Eminönü’nde, Beşiktaş’ta gördüğümüz taşkınları görmüyoruz son 1 senedir. Kentin daha büyük afetlere hazır bir şekilde yapılaşması ve imar edilmesi lazım. İmar rejiminin getirilmesi lazım. Uzun vadeli bir süreç. Bununla ilgili planlar oluşturmaya devam ediyoruz.”

DERELER CADDELERİN ALTINDA KALDI

megakentin-derelerini-beton-dokup-kapattilar-918705-1.
Meryem Kayan​

ÇMO İstanbul Şube Başkanı Meryem Kayan, Adnan Menderes’in iktidara geldiği 1950’li yıllarda itibaren megakentin derelerine ciddi baskı oluştuğunu aktardı. O yıllardan bu zamana kadar İstanbul’un tüm ekosistemlerinin artan nüfustan ve yapılaşmadan nasibini aldığını kaydeden Kayan, şunları anlattı: “1950’li yıllardaki imar hareketleri derelerin doğal yapısını etkilemiş fiziki yapısını değiştirerek zaman içerisinde kaybetmesine neden oldu. En çok tahribatı yaşayan kısım Marmara Havzası’na dökülen dereler. Geçtiğimiz yıllara kadar oralarda yapılaşma, tahribat olmadığı için dereler kısmen doğal yapılarını koruyabiliyordu ama şimdi mega projeler yani 3. havalimanı 3. köprü bağlantı yolları, Kanal İstanbulla birlikte Karadeniz’e dökülen derelerin tahrip olması kaçınılmaz.”

Kayan’a göre neoliberal politikalar sonucu ortaya atılan projeler İstanbul’u ciddi şekilde etkiliyor. En çarpıcı örneğin Vatan Caddesi olduğun dikkat çeken Kayan, sözlerini şöyle noktalıyor: “En çarpıcı örneği 1960’larda Adnan Menderes imar planlarını yaparken bugün Vatan Caddesi olarak kurgulanan yerin altından aslında Bayrampaşa Deresi geçiyor. Bu dere çok büyük havzaya sahip. O zamanki planlarda daha ucuz ve kolay yatırım denilerek derenin üstü kapatılıyor. Bunun gibi örnekler mevcut. Ayamama Deresi aslında çok büyük havzaydı. Ama üstü yapılaştı, karayolu geçirildi. 2009’daki taşkında 31 kişi öldü. Havzaların en büyük özelliği yeşil ekosistemi yetişmesiyle birlikte çok ciddi içme su kaynaklarının beslendiği yapılardır. Bu derelerin yok olmasının kent açısından böyle de kötü bir etkisi var. İstanbulda açık dere neredeyse kalmadı. Zemin altına indirildi.”

MEGA PROJELER YAŞAM ALANLARINI TEHLİKEYE SOKTU

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası eski başkanı Dr. Hülya Dinç’in 2015 yılında hazırladığı ‘İstanbul Derelerinin Fiziki Değişimi’ başlıklı doktora tezine göre ‘mega projeler’ ve koruma aleyhine değişen mevzuatlar doğal yaşam alanlarını tehlikeye soktu. Araştırmada İstanbul’un dereleriyle ilgili şu ifadeler yer alıyor: “Derelerin denize açıldığı yerlerde oluşturduğu mansap bölgesi doğası gereği denize girilen kumsal alan ve küçük balıkçı teknelerin sığındığı koydur. Geçmişte bu alanlar kentin denize girilen plaj alanlarıydı (Turşucu deresi-Suadiye plajını; İdealtepe deresi Süreyyapaşa plajı, Çamaşırcı deresi Bostancı Plajı, Florya deresi Florya plajı, Kurbağalı dere Kalamış plajı, Ayamama, Tavukçu dereleri Ataköy plajı gibi). Bugün mansap bölgeleri yerleşim alanlarında kalmış ve kıyıların doldurulmasıyla koy ve kumsal özelliğini kaybetmiştir. Kent içerisinde kalan derelerin çoğu denize, göle, Haliç’e, taş ve betonarme malzeme ile açık yada kapalı kanal kesit olarak bağlanmaktadır. Membaları ise geçmişte açık alan, orman alanı, tarım alanı, su havza alanında yer alırken günümüzde çoğu yerleşim dokusu içerisinde kalmıştır.”

174 DEREDEN 58’İ TEHLİKELİ

1997 yılında İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Genel Müdürlüğü görevini yürüten Veysel Eroğlu, o dönem imara açılan dere yatakları konusunda rapor hazırlatarak ‘uyarı yazısı’ yazmış. Hazırlanan raporda 174 dereden 58’inin çok tehlikeli olduğu belirlenerek; buraların acilen boşaltılması ve kurtarma çalışmaları için hazırlık yapılması istenmiş. O dönem Valilik, Bayındırlık ve İskan İl Müdürlüğü ile bütün ilçe belediyelerine gönderilen 31 Ocak 1997 tarihli yazıda riskli bölgelerin Nisan 1997 sonuna kadar ‘acilen’ boşaltılması gerektiği belirtilmiş. Ancak o dönemden bugüne tam 24 yıl geçti ancak İstanbul’da yapılaşmayan dere yatağı kalmadı.