Siyaset bilimci akademisyen Prof. Dr. Seda Ünsar, kaleminden çıkan Düşüş adlı romanında, İstanbul’dan Los Angeles ve San Francisco’ya uzanan ontolojik bağlantıları olan felsefi sorgulamalara girişiyor.

Mekân ve zamanı arayanların keşfi

Buse İlkin YERLİ

Siyaset Bilimi Profesörü Seda Ünsar ile ilk romanı Düşüş’ü konuştuk. İnkılap Yayınevi’nden çıkan romanda Prof. Dr. Ünsar, çocukluk arkadaşı iki karakterin İstanbul’dan Los Angeles ve San Francisco’ya sürüklenen hayatları üzerinden felsefi, edebi, politik ve tarihi bir sorgulamaya girişiyor.

Romanda doğu ile batı felsefelerinden izler var. Alışılmışın dışında bir kurguyla karşılaşıyoruz...

Düşüş’ün iki ana metaforu var; gerçeğin peşine düşme ve kayıp zaman. Romanın temel kurgusu, çocukluk arkadaşı olan iki ana karakterin (S ve Ali), bilinçsizce gerçeğin peşine düşüp İstanbul’dan San Francisco’ya ve Los Angeles’a uzanan hayatlarında, hayatın anlamı ya da anlamsızlığını keşfetmeleri üzerine. Bu keşfetme eylemi ‘kayıp zaman’a işaret ediyor. Romanın sonlarında “Yolculuğumuz tamamen düşsel, onu güçlü kılan tek şey bu” diye açıklıyor Ali bu durumu.

‘Düşüş’ aynı zamanda varoluşçu bir roman, değil mi?

Evet, Düşüş her şeyden önce varoluşçu bir roman. Bu varoluşçu anlatıda, birbiriyle ontolojik bir bağlantısı olan özgürlük, erdem ve bilgi temalarıyla, bunlara eşlik eden ölümsüzlük, ‘onurlu bir yaşam için ödenecek bedel’, sıradanlık, hayal ve gerçek, hayal kırıklığı, aşk, ‘mutlu olma baskısı’ ve yalnızlık gibi içe içe geçmiş yan temalar mevcut.

Roman karakterleri arasındaki diyaloglar da hayli ilginç...

Roman boyunca süregelen karakterler arası diyaloglarda ve Ali karakterinin iç konuşmalarında yer alan çok boyutlu, felsefi ve politik tartışmalar hakkında, Litera Edebiyat Dergisi’nde yayımlanan ‘Varoluşçu bir sorgulama’ başlıklı kritikte “Thomas Mann’ın Dr. Faustusu tadında yoğun bir düşünce ağına sahip olduğu" yazıldı. Ben de romanın temel eksenini oluşturan temalar için, hem tartışılan felsefi ve politik düşüncelerde hem Ali’nin rüyaları, geçmişini hatırlayışı, sinema tutkusu ve karakterlerin psikolojik çözümlemelerinde beliriyor diyebilirim.

Kurgularken hikâyenin nereye gideceğine dair bir öngörünüz var mıydı?

David Lynch’in Mulholland Çıkmazı’nı yazışını anlatmak için söyledikleri, benim Düşüş’ü yazış halimi çok güzel anlatıyor. Lynch gibi ben de hikâyenin nereye gittiği hakkında en ufak bir fikir veya öngörüye sahip olmadan, düşünmeden, kısa bir sürede ve bir anda yazdım. Bu anlamda roman, bir bilinçaltı boşalması olarak düşünülebilir. Hatta bu durumun sadece kurguya yönelik değil aynı zamanda üsluba yönelik olduğunu da söylemeliyim.

Romanda S ile de çok kezkarşılaşsak da asıl karakter Ali mi?

Düşüş iki kısımdan oluşuyor. Aslında romanın ağırlıklı bölümü ilk kısım değil, on beş bölümden oluşan ikinci kısım. Her ne kadar roman Los Angeles’ta S karakteriyle açılmış olsa da ağırlıklı karakter Ali. Öte yandan, birinci kısım beş bölümden oluşan, S’nin hissiyat, düş ve düşünce yoğunluğunun hissedildiği kısım diyebiliriz. Bölümün tüm romana yayılan diğer önemli yanı ise, tutkulu ve derin bir aşkın karakterleri Stefano ve S üzerinden yansıtılan batı-doğu karşılaşması.

Ali’nin arayışları nasıl hiç bitmiyor?

Ali, çocukluğu ansiklopediler ve filmler arasında geçmiş, düş ile gerçek arasında gölge bir karakter. Ali, hikayenin özünde ruhunun ait olduğu mekan veya zamanı arıyor. Küçük Japon balığım dediği Ai karakterine “İstanbul’da yürüyecek sokak, görecek yüz kalmamıştı. İnsanın ruhu uzak diyarlardaki sokaklara ve yüzlere aittir” dediğinde olduğu gibi. Bu arayış ruhen yalnız bir entelektüelin bulunduğu toplum ve çöküşten kaçış olarak düşünülmemeli. Çünkü Ali’nin peşinde olduğu aslında ancak yabancı yerlerde mümkün olabilecek köksüz bir özgürlük arayışı. Fakat roman, bir sonuca varmaktansa soruyu sormayı hedeflediği için arayış net bir sonla bitmiyor. Ali henüz İstanbul’dayken yan karakterlerden biri olan Talat dayısıyla yaptığı ateşli politik tartışmalardan birinde, Talat’ın öne sürdüğü, bireyin hayatının anlamını keşfetme noktasında sınıf kimliğinin aslolan kimliği olduğu iddiasını farkında olmadan kabul etmiş ve Sergey karakteriyle hayata, yani yazıya, geçirmiş durumda.

PROF. DR. SEDA ÜNSAR KİMDİR?

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Seda Ünsar, lisansını Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında yaptı. Akademik kariyerinin büyük kısmını Amerika’da gerçekleştirdi. Güney Kaliforniya Üniversitesi, Londra Ekonomi Okulu ve pek çok saygın üniversitede uzun yıllar ders verdi. Halen Doğuş Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümünde dersler veriyor. Düşüş, ilk romanı.