‘Ten Organları Sarıp Sarmalayan Elastik Bir Kılıftır’ özüyle yoğun bir nefret ve sevgi söylemi. Kendinizi tamamen ona teslim ettiğiniz, dönüp duran bir anafor misali. Okunması gereken, kendine has bir edebi yapıt

Melankoli ekseni

ESİN NİSAN YILDIRIM

‘Ten, Organları Sarıp Sarmalayan Elastik Bir Kılıftır’ adıyla ilgi uyandırabilen romanlardan. 1984 doğumlu Danimarkalı yazar Bjorn Rasmussen’e ait. Her ne kadar ‘roman’ kategorisinde yer alsa da gizli bir şiir. Kelimelerin asla anlaşılacak şekilde kullanılmadığı, daha doğrusu yazarın böyle bir şeye gayret etmediği, sarsıcı izlenimlerini bomboş sayfalara acımasızca döktüğü, sonunda rahatlama hissedilmeyen bir günah çıkarma gibi…

“Mutlu benlik hayali denen kapitalist hayale karşı savaşında kendisine verilecek o iddialı rolden kurtulmak için bir an önce büyümeye hazır olduğunu söylüyor.”

GARDINI ALMIŞ BİRİ...

Karakterin -adı Bjorn- içinde bulunduğu koşullar, sorgulamaları, yaşadığı ülke, hayata tutunmak için yaptığı şeyler ve bunların altındaki derin hüznü hissedebiliyor, hatta hüznün biraz daha ötesini sezebiliyorsunuz. Bjorn, toplumsal değerlere gardını almış birisi. En güçlü özelliği, hatta en göze batan özelliği, kendini çok ‘özgür ruhlu’ tanımlayan insanların bile çoğu kez yapamadığı uyum sağlamaya çalışmayan yapısı. Kendini özgür ruhlu olarak tanımlayan insanlarda bile bulamazsınız böyle bir kopmayı. Temelinde yoğun bir bağ isteği var fakat neresinden tutsa, ne hissetse elinde kalıyor... Her şeye karşı gelmek için, her şeyle alay etmek için ama belki de aynı ölçüde her şeye karşı derin bir üzüntü beslemek için yaşıyor. Elinde olmadan, edindiği her izlenim, attığı her adım onun zihninde farklı yankılanıyor. Belki de ufak bir anlam bulur gibi olduğunda bu yüzden onu elinde tutamıyor. Güzel şeylerle ne yapacağını bilmiyor, onları hissediyor sadece. Nasıl hissetmesi, duygularını nasıl bir forma sokması gerektiği hakkında da bir fikri yok. Yaşamının derin melankolisi burada gizli.

YALNIZLIK BAKİ

Herhangi bir olaydan çok ana karakterin izlenimleriyle akıp giden bir eser. Tabi ki dönüp dolaşıp bahsedilen belli olaylar, belli noktalar yani ana hatlar mevcut. Bu da yazarın benzersiz üslubunun yanında aynı zamanda döngüsel bir anlatım biçimini de benimsemesinden kaynaklanıyor. Bir küre gibi düşünürsek, anlatılan her şey en sonunda yine merkeze dönüyor. Merkezden tekrar çıktığı anda bu sefer de farklı bir boyuta geçiyoruz, ama o boyutta bile Bjorn’un yalnızlığı baki.
“Sana bunu nasıl biri olduğum hakkında fikir vermek için yazıyorum. Bir insanın biri olabilmesi gerçekten yıpratıcı bir kendini bir şey sanma çabasıdır. İnsanın sonuç olarak olmadığı şeylerle arasına mesafe koyabilmesi kadar öldürücü bir başka proje daha yoktur.”

melankoli-ekseni-500452-1.

'MY BODY IS A CAGE'

Kelimelerin ölü olduğuna inanırım, ya da her an ölüp tekrar tekrar dirilen göstergeler olduklarına. Zaman akmaya devam ederken haliyle insanoğlu da paralel bir şekilde gelişiyor, değişiyor. Ve bu değişimin en çok yansıdığı yerlerden bir tanesi olageliyor dil. Her kelime öyle yerlere çekilebilir, öyle yerlerin nesnesi öyle cümlelerin de öznesi olabilir ki… Dil durağan bir şey olmadığı için, belki de gerçekliğe sadece şairler biraz yanaşabilmişlerdir. Bildiğimiz tüm anlamları bozdukları, yeni anlamlar ve izlenimler türetebildikleri için... Kelimelerin ilk anlamlarını kullanmadıkları için... Özgün bir dil formu yarattıkları için... Konuştuğumuz dillerin, dolayısıyla kelime ve cümle formlarının ortak paydada buluşmuyor olması, her kelimeyi kendimize özgü deneyimlediğimiz ve onlara anlamlar biçtiğimiz için gerçek bir iletişim olabilir mi acaba diye düşünmüyor değilim. (iki ‘aslında’dan biri gitsin de, sadeleşsin ve vurgu öne çıksın…) Evet, gerçek bir iletişim olabilir ama belki de bu dili doğrudan kullanarak değildir. Ama dilin içinden geçerek yapılabilir. Kelimeler arka arkaya öyle başarılı eklemlenebilirler ki bir şarkıyı andırabilirler. Bjorn Ramussen, bir şarkı, bir şiir ya da buna benzer ne isim verilirse, aslında öyle bir şey yazmış. Dili kullanmak zorunda olduğu için, mecbur kaldığı için kullanmış ve anlatmak istediğini aslında kelimelerle değil de, onları bir araç gibi kullanarak yönlendirmiş bizleri. Arcade Fire, ‘My Body Is A Cage’ şarkısında şöyle der:

“Though my language is dead still the shapes fill my head” (Kullandığım dil ölü olmasına rağmen, görüntüler hâlâ beynime doluyor)

“Bana yardımcı olabileceğini sanıyorsun, beni bu parantezin dışına çıkararak, ama ben ne yapacağım parantezin dışında, söyleyebilir misin bana, aradaki mesafelerin kısaltılabileceğine inanıyor musun sen?”

YOĞUN BİR NEFRET VE SEVGİ SÖYLEMİ

Kitabın önemli bir başka yanı, insan ilişkilerinin yozlaşması üzerinde durması. Direkt bu konu üzerinde durmuyor, ama anlatılan olaylar bu kapıya çıkıyor. Günümüzde pek çok örneğine rastladığımız, sahtekârlık, mesafe, ruhsuzlaşma ve ikiyüzlülük gibi kavramları da içinde barındırıyor. Doğası gereği barındırmak zorunda çünkü hayatta nerede durduğunu bilmeyen ve her şeye karşı duran bir karakterin gözünden anlatılıyor tüm izlenimler. Günlük yaşamın psikopatolojisine biraz daha yakınlaşıyoruz bu şekilde belki de, kim bilir? Kitap özüyle yoğun bir nefret ve sevgi söylemi. Kendinizi tamamen ona teslim ettiğiniz, dönüp duran bir anafor misali. Okunması gereken, kendine has bir edebi yapıt Ten Organları Sarıp Sarmalayan Elastik Bir Kılıftır.

“Cenin zamanımdan beri nabzım atmıyor, kürtajla aldırdığım günden beri kalpsiz yaşıyorum, bir uyuyabilsem. Yüzden fazla kökenim var, ama bir tanesine bile inanmıyorum.”