DEM Parti’nin İBB adaylarından Meral Danış Beştaş, CHP’nin sağ popülist adaylarına ve Ekrem İmamoğlu’nun kayyumlara sessiz kalmasına tepki gösterdi. Kemal Kılıçdaroğlu’na verdikleri destekten sonra ‘bir hayal kırıklığı’ yaşandığına değinen Beştaş, “Yani dert faşizmi geriletmek değil, iktidarı devralmakmış” dedi. Beştaş, yeni bir barış süreci ihtimaline de değindi.

Kaynak: Haber Merkezi
Meral Danış Beştaş’tan seçim ve barış süreci açıklaması
Fotoğraflar: DepoPhotos

DEM Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) eş başkanlarından Meral Danış Beştaş, verdiği röportajda seçimlere, barış sürecine ve ittifaklara ilişkin açıklamalar yaptı.

‘TÜRKİYE PARTİSİYİZ’

T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Beştaş,  partisine yönelik ‘sadece Kürt partisi’ eleştirilerine, “Biz Türkiye partisiyiz, Türklerin partisiyiz ama Kürtlerin de partisiyiz. Ya da tersten söyleyelim; Türklerin partisiyiz ama Kürtlerin de partisiyiz. Yani herkesin partisi olma iddiasında bir yol haritasıyla yürüyoruz, bir siyaset yürütüyoruz” yanıtını verdi. Bunun karşılık bulup bulmadığına ilişkin soruya ise, “Şu bir gerçek; Kürtlerden ezici çoğunlukla oy alıyoruz. O nedenle de bilinçli bir şekilde Kürt partisi olarak kodlanıyoruz” dedi.

Beştaş, “Bu sizi rahatsız ediyor mu ki?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:

“Hayır tabii ki. Kürtlerin partisi olmak, Türkiye'de yaşayan tüm Kürtlerin desteğini almak da çok değerli ama biz sadece Kürt partisi değiliz. Tek başına böyle bir iddiamız yok. Çünkü biz programımızı da tüzüğümüzü de ilkelerimizi de hakikaten Türkiye'de herkesi kapsamaya çalışan bir siyasal perspektifle hazırladık. Bu siyasal perspektifte de 2015’ten beri epeyce mesafe kat ettik.”

MUHALİF KANALLARA TEPKİ

Bütün diğer siyasi partilerin DEM’i ötekileştirdiğini belirten Beştaş, Kürt oylarının stratejik konumuna dikkat çekerek, muhalif kanallarda partisine yapılan eleştirilere de değindi. Beştaş, şunları söyledi:

“Bu çok can yakıcı bir şey. İkincisi, diğer siyasi partiler bizi siyasi bir özne olarak sadece kendilerine destek verdiğimiz müddetçe kabul ediyorlar. “Bize niye destek vermiyorsunuz?” sorusunu sormanın anlamı budur. Üçüncüsü, bizim kendi iddiamızı ve kendi politik söylemimizi dikkate almıyorlar. İçerikle ilgili değiller. Şu anda bütün tartışmalar ‘Kürtlerin oyu kime kazandırır, kime kaybettirir?’ gibi çok sığ bir yere indirgenmiş durumda. Bu çok geri bir tartışma. ‘stratejik oy’ diye bir şeyin yanında bir de ‘toplumsal mücadele’ var. Bizim görünür kılmak istediğimiz problemler var. Seçim, sadece birine oy verip vermemek değildir. Seçim, toplumun sorunlarına çare bulmanın aracıdır. Çözüm önerilerini ortaya koymaktır. Kendine ‘muhalif’ diyen televizyon kanallarına bakıyorum, onlar da bize karşı başka bir saldırı içinde. Bizim ‘kent uzlaşısı’ dediğimiz şeyi onlar ‘muhalefete kaybettirme’ stratejisi diye lanse ediyorlar. Seçimleri o sığ tartışmaya kilitliyorlar."

KILIÇDAROĞLU AÇIKLAMASI

Beştaş, son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na verdikleri desteğe de değindi.

Açıklamalarından pişmanlık duyduğu anlaşılan Beştaş, “’Erdoğan’a karşı yarışan adaya destek vermek faşizmin geriletilmesi için doğru şeydi’ diyebiliyor musunuz?” sorusuna Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’la yapılan protokole değinerek şöyle yanıt verdi:

“Yok değilmiş… Değilmiş. Biz zaten o protokol açıklanır açıklanmaz bunu kabul edilemez bulduğumuzu ve duruşumuzu ifade ettik. Biz ‘Faşizmi geriletelim’ derken Türkiye'nin en ırkçı ve faşizan yaklaşımını gösteren bir partinin başkanına siz İçişleri'ni veriyorsunuz. Yani dert faşizmi geriletmek değil, iktidarı devralmakmış. Oysaki biz iktidar mücadelesinden ziyade yönetimin demokratikleşmesi, Türkiye'nin umudunun hakikaten yükselmesi, insanların daha güvende olması, demokrasi kurallarının işlerlik kazanması gibi çok temel ve ulvi değerlerle yola çıktık. Ama ben bugün Meral olarak dönüp baktığımda görüyorum ki Kılıçdaroğlu da tıpkı Erdoğan gibi sadece iktidar olmak istiyormuş. Bizim seçmenlerimiz de dahil olmak üzere Türkiye'de insan haklarını ve demokrasiyi esas alan bir düzene geçme hayali kuran herkes şoka uğradı, dumura uğradı. Sadece biz değil, herkes şoka uğradı. Ve düşünün biz masada bile olmadığımız, resmi olarak bir bakanlık talebimizin ya da pazarlığımızın olmadığı bir ortamda destek vermişiz.”

“CHP’YE OLAN GÜVENSİZLİĞE YENİ BİR KATMAN EKLEDİ"

Beştaş, protokole rağmen ikinci turda da Kılıçdaroğlu’nun desteklenmesine ilişkinse şu açıklamayı yaptı:

“Türkiye'deki genel demokratik gidişatın önünü açmak istedik. Bu amaç çok önemli ve değerliydi. Bizim tutumumuzun önemi, seçim sonuçlarıyla teyit edildi. Diyarbakır’da, Hakkari’de, Van’da Kılıçdaroğlu rekor oy aldı. Bazı Kürt illerindeki oy oranı İzmir’i geçti biliyorsunuz. Seçim sonuçları bizim ne kadar samimi ve dürüst olduğumuzu ortaya koydu. Ama o aynı zamanda güçlü bir kopuş da oldu. Kürtlerde var olan güvensizliğe yeni bir katman ekledi.”

"BİZE DÜŞMANLIK EDENLER YENİDEN ADAY"

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in 4 aylık performansını da değerlendiren Beştaş, DEM Parti’yi hedef alan uygulama ve açıklamalar yapan CHP’li belediye başkan adaylarına dikkat çekti.

Beştaş, “Özel sizin kendi ifadenizle ‘faşizme karşı durma’ konusunda beklediğiniz liderliği gösteriyor mu?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Bunu değerlendirebilmek için daha zamana ihtiyaç var. Ben Özgür Özel’i yakından tanırım. Beş yıla yakın bir süre o CHP’nin ben de HDP’nin grup başkan vekili olarak Meclis'te görev yaptık. Şimdi bu dönemde bir iddiayla ortaya çıktılar. Hemen “Kredisini tüketti” demek istemem doğrusu, genç bir siyasetçi. Başka bir partiyi değerlendirmeyi de çok sevmem, siyaset etiği açısından doğru bulmam. Ama CHP’de iç iktidar tartışmalarının ve kavgalarının ayyuka çıktığını görüyoruz. Bunu zaten herkes görüyor, bütün Türkiye izliyor. Çok talihsiz bir durum ve bu durum kendi seçmenlerinde de bence bir hayal kırıklığı yaratıyor.

Diğer yandan da CHP’de Kürt meselesine yaklaşımda ve dilde en azından sorunları gören ve çözüm önerilerini ifade eden bir değişim gördüğümü söyleyemem. Birçok önemli şehirde CHP bize düşmanlık yapan siyasetçileri yeniden aday yaptı. İşte Tanju Özcan, işte Muhittin Böcek… Özcan bize resmen küfreden bir zat. Biz kendisini ciddiye almayız, dikkate de almayız. Ama neticede bu tercihler Genel Merkez’de bir yaklaşım ortaya koyuyor gibi.”

BARIŞ SÜRECİ ‘GÖRÜŞMELERİ’

AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Abdullah Öcalan ve Selahattin Demirtaş hakkındaki sözlerini ve “Edirne’deki İmralı’dakine hesap verecek” ifadesini değerlendiren Beştaş, şunları söyledi:

“Bir yandan tecrit uyguluyor, diğer yandan siyasete malzeme yapmak istediğinde “Edirne'deki İmralı’dakine hesap verecek” diyor. Madem öyle görüşsünler, niye görüştürmüyorsunuz? Telefonla iletişim kursunlar, o zaman görelim kim kime ne diyor. Çünkü tamamen siyasi olarak speküle ediyor. Bunu niye yapıyor? Çünkü Kürt meselesinin çözümünde Öcalan’ın muhatap olduğunu biliyor, o konudaki iradesini, gücünü biliyor. Barış sürecinde ortaya çıkan tabloyu çok iyi biliyor.”

İktidarla barış süreci görüşmeleri yapılıp yapılmadığı sorulan Beştaş, "İktidarla şu ana kadar bir görüşme yok, söz aldığımız ya da verdiğimiz bir şey yok" dedi.

Beştaş, “Cumhurbaşkanı Erdoğan 31 Mart’tan sonra ‘çözüm’ gündemine dönebileceğine dair sinyaller veriyor mu size?” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Birincisi, şu ana kadar bir görüşme yok. Kesin bir dille söylüyorum. Bizim aramızda 1 Nisan sonrasına dair konuştuğumuz, planladığımız, söz aldığımız, söz verdiğimiz bir şey yok. İkincisi, biz parti olarak şunu çok net söyledik; özellikle 14-28 Mayıs’tan sonra yapacağımız bütün görüşmeler şeffaf olacak, ittifak yapacaksak bunu ilan edeceğiz. Kapalı kapılar ardında hiçbir görüşme, temas ve uzlaşı olmayacak. Bu seçmenimize verdiğimiz, Türkiye kamuoyuna verdiğimizi söz. Üçüncüsü, 2013’te çözüm süreci dönemi hakikaten herkesin nefes aldığı bir süreçti. Benim Diyarbakır'da da bir evim var. Oraya gittiğimde polisinden, genç bir kadınına, yaşlısına herkes gülümsüyordu. Bir çözüm umudu vardı, güçlü bir ihtimal vardı. Sadece Kürtler değil, halkın yüzde 70’i destek veriyordu. Anketler de bunu gösteriyordu. Bu olabilmişti çünkü dil normalleşmişti. Ötekileştirme, düşmanlaştırma, kutuplaştırma yerine çözüm odaklı bir dil kullanılıyordu.”

31 MART’TAN SONRA GÖRÜŞME OLUR MU?

Çözüm süreci tartışmalarına değinen Beştaş, görüşmelerin olup olmadığı konusunda şunları söyledi:

“Biz o dönemde partideydik ama aynı zamanda Mecliste'ydik ve siyaset yürütüyorduk. Her zaman da şunu söylüyorduk; Adalet ve Kalkınma Partisi bizim iktidar olarak muhatabımız ama bizim ittifak ortağımız değil. Biz onunla ittifak yapmadık. Bu sorunun çözümü için görüştük. Başka bir parti iktidarda olsa yine görüşürdük. Bugün için de aynı şey söz konusu. Bu, seçimle ilgili bir mesele değil. Seçimi çok aşan, seçimin üstünde ve Türkiye'nin geleceği açısından en hayatı mesele. Bugün Adalet ve Kalkınma Partisi ile ittifakımız yok, görüşmemiz yok.

Bizim siyasi mücadelemiz içinde seçimin sonrasına ertelemediğimiz bir dolu şey var. Mesela tecridin kaldırılması için bir kampanya yürüyor. Özgürlük Yürüyüşü yapıldı. Pazar günü İstanbul Esenyurt’ta miting yapıldı. Çünkü biz bu yolların açılmasını istiyoruz. Meselenin artık konuşarak ve diyalogla çözüm yoluna girmesi noktasında irade koyuyoruz. Seçim öncesi, seçim sonrası ayırmadan böyle bir talebimiz ve mücadelemiz var. Biz siyaseti sadece seçimlere sıkıştırılan bir olgu olarak görmüyoruz. Biz siyaseti bir toplumsal mücadele olarak da görüyoruz.”

Çözüm süreci için ortam oluşursa adım atabileceklerini belirten Beştaş, “Seçim sonrasında diyelim ki böyle bir ortam oluştu, tabii ki varız çözüme. İktidar tarafından böyle bir adım atılırsa, ittifak yapmak için değil muhataplık açısından tabii ki görüşürüz. Zaten 2013’te de meseleye aynı şekilde yaklaşmıştık. İttifak değil muhataplık” dedi.

"CHP ile aramızdaki ciddi açı farkı çözüm sürecini günah olarak kodlayan dil"

“Bugünün Erdoğan’ından ve AKP’sinden çözüm için samimi bir adım beklemek ne kadar gerçekçi?” diye sorulan Beştaş, CHP ile DEM Parti arasındaki ‘açı farkı’na da değindi.

Beştaş şunları söyledi:

“Biz burada beklentiyi aşan bir psikolojideyiz. Bunun mücadelesini yürütüyoruz. Yani bu konuda direniyoruz. Arkadaşlarımız hala cezaevinde. Çözümün gerektiği konusunda hiçbir tereddüdümüz yok, o yüzden de hiçbir ‘fakat’mız yok. Biz demokratik siyaset yürütürken bu konuda birçok tartışmaya muhatap olduk bugüne kadar. Bugün iktidar kendisine oy vermeyen herkesi ‘terörist’ görüyor. O konuda sizinle aynı fikirdeyim. Ama bizim bugünkü açmazımız sadece iktidarın bu tutumu değil. Tamam o ‘terörist’ görüyor ve elinde güç var, peki CHP’den ve diğer partiler Kürt meselesi için herhangi bir tavır ortaya koyuyor mu? Hepsinin çözüm sürecini neredeyse bir günah olarak kodlayan bir dilleri var.

Meclis'te de onlarla yaşadığımız en büyük tartışmalarda hep bu vardı. En ufak bir şeyde “Efendim siz de Salih Müslim ile görüşmediniz mi?” ve bunun gibi çözüm sürecini hükümetin en büyük günahı olarak gösteren bir açı. CHP ile aramızda mesela böyle bir açı farkı var ve bu ciddi bir açı farkı. Biz çözüm sürecinin devam etmesi gerektiğini, bugün yine sorunun konuşularak çözülmesi gerektiğini savunurken, bu ülkenin muhalefeti tam tersi bir dil kullanıyor. Kendine ‘Demokratım’ diyen muhalefet partisi siyasetçileri de bu sorunu tanımıyor.”

“İMAMOĞLU SESSİZ KALDI”

“İmamoğlu 2019’da bizim sayemizde kazandı ama 50 belediyemize kayyım atanınca tek açıklama yapmadı" diyen Beştaş, Özgür Özel’in, “Bu ülkede herkes eşittir, Kürtler daha az eşittir” sözleri hatırlatılınca şu yanıtı verdi:

“Bu tabii ki değerli ve önemli bir laf. Ana muhalefet partisinin genel başkanı en azından bunu söyleyebildi. Ama CHP’nin kayyım politikasına karşı saysanız 10 tane açıklaması yoktur. Mesela bugün kamuoyu çözüm süreci için adımı neden iktidardan bekliyor, neden muhalefetten bekleyemiyor?

Hadi işin bam teline gelelim. Ekrem İmamoğlu'na biz 2019’da destek vermeseydik ve İstanbul’da yaşayan Kürtler kendisine oy vermeseydi? Hayır. Bunu herkes biliyor. 2019’da İmamoğlu’na seçimi biz kazandırdık. Peki İmamoğlu bizim 50 belediyemize kayyım atandığında, o duruma karşı duran kaç tane cümle kurdu hatırlıyor musunuz?

Ekrem Bey, Selçuk Mızraklı’yı ziyaret etti, Atatürk portresi hediye etti. Onun dışında da bir şey olmadı. Ama Ekrem İmamoğlu hakkında bir dava açıldığında biliyorsunuz bütün kanallar 24 saat yayın yaptı “Yetkiler kısıtlanıyor, belediyeye el konuluyor” diye. Halbuki biz şunu dedik; “Bugün kayyıma ses çıkarmazsanız yarın herkese kayyım gelecek” ve nitekim oldu. Evet böyle bir iktidar var ama bir de böyle bir muhalefet var. Kürt meselesi söz konusu olunca hepsi aynı retoriği tekrar ediyor. İşin özü bu, bizim de mücadelemiz tüm bunları aşmaya dönük.”

DEMİRTAŞ’IN ‘3. YOL’ ÇIKIŞI

Beştaş, “Selahattin Demirtaş’ın o son mektubunda işaret ettiği ‘üçüncü yol siyaseti’ kavramını DEM Partili yöneticiler olarak sizler de sık sık kullanıyorsunuz. Nedir o üçüncü yol?” sorusuna da yanıt verdi.

Beştaş, şunları kaydetti: “Biz sadece Kürtlerle görüşmüyoruz. Sivil toplumdaki herkesle görüşüyoruz; vakıflar, odalar, dernekler... Ve kiminle görüşsek şunu duyuyoruz; “İki tarafa da oy vermek istemiyorum. Üçüncü yolu tercih ediyorum.” Bizim ‘üçüncü yol’ dediğimiz toplumsal mücadeleyi büyüten, yerinden yönetimi örgütleyen, yerel demokrasiyi güçlendiren, kadınları söz ve karar sahibi kılan, gençliği hakikaten rolünü oynamasına izin veren, kentleri bir rant alanı olarak görmeyen bir anlayış.”

‘HERKES BİZE VURUYOR’

İBB Başkanı İmamoğlu’nun, “Şu an bütün tartışma benim üzerimden yürüyor” sözleri sorulan Beştaş, şunları söyledi:

“Benim duygum da şu; vallahi hepsi bir, ben tek kaldım. Bu sabah okuduğum gazete haberlerinden, dün geceki televizyon yayınlarında herkes bana vuruyor. Düşünün yani, kendisine ‘solcu’ diyen yazar da bana vuruyor. Ekrem İmamoğlu yalnız değil, onu destekleyen onlarca medya mecrası var ve hepsi de bize saldıran bir dil kullanıyor. Ben tekim ama tek başıma başa çıkarım onlarla (gülüyor). Öte taraftan iktidar medyasının dilini zaten biliyorsunuz.”

"SEÇMENİMİZ SERBESTTİR"

“Aday çıkarmadığınız 22 ilçede CHP ile uzlaşı sağladığınız anlaşılıyor. Şu anda içinde bulunduğumuz İl Örgütü’nüze ev sahipliği yapan Beyoğlu ilçesi de bunlardan biri. Buraya gelmeden önce konuştuğum bir kamuoyu araştırmacısı “DEM aday göstermediği için CHP Beyoğlu’nu alabilir” şeklinde bir yorum yaptı. Beyoğlu kararınızda mesela, etken nedir?” sorusuna da yanıt veren Beştaş, “‘Kent uzlaşısı’ dediğimiz şey işte. O bölgeye has dinamikler, yerelde yapılan görüşmeler ve bize yapılan öneriler esas alınıyor” dedi.

Beyoğlu'ndaki Kürt seçmenin “Buradan aday göstermeyin” gibi bir mesaj alıp almadıkları sorulan Beştaş, “Bu da bir etkendir. Muhtemelen genel kanaat çıkmıştır onun üzerinden. Aday gösterilmemiştir. Seçmenimiz serbesttir. Biz büyükşehir için çalışıyoruz” dedi.