Son yıllarda gerek CHP’nin yönetici kadrosunun başkalaşmanın tehlikeli sularına iyice kendini kaptırmasından, gerekse CHP örgütlerinin engel olacak tavrı gösterememesinden, başkalaşmanın tehlikeli boyutlarda olduğunu söyleyebiliriz.

Metamorfoz (Başkalaşma)

Murat Fatih Ülkü

Metamorfoz, kısaca bir türün, dokunun normal yapısını yitirmesi olarak tanımlanabilir. Türkçe’ye harika bir sözcük olan başkalaşma olarak çevirebiliriz. Turgut Uyar’ın şiirinde “başkalaşma” sözcüğü insanı çarpar, bambaşka yerlere götürür.

Ama bu yazımızın konusu, doğal denge içindeki başkalaşma veya bireyin başkalaşması gibi sevimli bir konu değil, siyaseten başkalaşma. Siyasal tarihimizdeki metamorfozların son ve önemli örneklerinden biri, merkez sağın uzun yıllar hükümet kurarken veya kendi içinde yer vererek destek aldığı siyasal İslamcı yapı içinde yok olması, en iyimser ifade ile erimesi.


Ne yazık ki son dönemde bu başkalaşma tehlikesini, ülkemizin en köklü siyasi geleneği CHP’de, hem de sürekli artarak görüyoruz. Aslında CHP’deki başkalaşma başlangıcını 1946’ya, Köy Enstitüleri’ne ilk darbenin vurulmasına kadar götürebiliriz. Hatta CHP’nin 1946’dan sonraki parti içi tarihini, partideki başkalaşma çabaları ve bu çabaya karşı gösterilen mücadele olarak özetleyebiliriz. CHP’nin temelini oluşturan devrimci anlayış; 1959 ilk hedefler beyannamesi, 1965 ortanın solu olarak siyasi yön belirlemesi, 1973’de Bülent Ecevit’in kişiliğinde somutlaşan “toprak işleyenin şu kullananın” söylemi, 1 Mart 2003’te ABD’nin Irak işgaline katılma tezkeresinin reddedilmesindeki dik duruş gibi, daha da çoğaltılabilecek örneklerle bu başkalaşmaya kısmen de olsa engel olmayı başarmıştır.

Özellikle son yıllarda gerek CHP›nin yönetici kadrosunun, -küreselleşmenin de etkisiyle- bu başkalaşmanın tehlikeli sularına iyice kendini kaptırmasından, gerekse CHP örgütlerinin ve tabanının engel olacak tavır ve hareketliliği gösterememesinden, başkalaşmanın tehlikeli boyutlara taşındığını söyleyebiliriz.
CHP, siyaseti okumak ve analiz yapmak yeteneğinden yoksun kadroların elinde, sürekli artan muhafazakâr bir söylem benimsedikçe oylarının artacağı gibi yanlış bir siyasal tercihin etkisiyle, devrimci geleneğini terk ederek, kendisini Türkiye’de siyasetin sıkıştığı merkez sağ siyasal İslam arasındaki bir yere oturtmaya çalışmakta.

CHP Genel Başkanı’nın “Türkiye’de laiklik tehlike altındadır diyemem” sözünden, neredeyse vesayet makamı haline gelen, Ayasofya’nın açılışında Atatürk’e lanet okumaya ve topluma kılıç sallamaya cesaret edebilen Diyanet İşleri Başkanı’nın varlığına, Resmi Gazete’de şeriat hükümlerinin mevzuat hükmü olarak yayınlanabilmesine kadar geldik.

Bence çekinmeden söylemek gerek, Cumhuriyet’i kuran, devrimci geleneğin partisi CHP’nin yol göstericisi, rahmetli Erbakan’ın yaşamı, inandıkları ve siyasi düşünceleri olamaz. CHP, Nagehan Alçı gibi bir figürün CHP geçmişini kötülediği, CHP geçmişi kötülenirken fonda İsmet İnönü’nün, Bülent Ecevit’in fotoğraflarının gezindiği videolarla tabanını genişletemez.

Siyasi partiler belli bir düşünceyi iktidara getirmek amacıyla kurulurlar, evet kitle partileri tabanlarını genişletmek için kendisi ile aynı düşünmeyen yapılarla da bir araya gelebilirler. Ancak bu yaklaşım, bir siyasal partinin kuruluş amacından tamamen uzaklaşarak mücadele etmesi gereken siyasi anlayışa benzemesi, öykünmesi, başkalaşması demek değildir. Ayrıca sürekli muhafazakârlığa yaklaşan bir söylem benimseyerek siyaseten başarılı olunacağı yönündeki sözde sosyolojik gerçeklere uygun anlayışın başarılı olmadığı da ortadadır.

İzlediğimiz sahne şudur; siyasal İslamcı gelenek CHP’yi sürekli suçlarken, CHP›nin yönetici kadroları “haklısınız, ama biz değiştik” anlamına gelen söylemlerle, adeta bütün suçlamaları kabul etmekte, böylece siyasal İslamcıların istediği zeminde siyaset yapmaktadır.

Biraz da zorla kamuoyuna benimsetilen “ülkemizde yüzde 70 muhafazakâr sağ, yüzde 30 Cumhuriyetçi-sol oy var” önyargısından, aksinin ortaya konduğu 1957, 1973, 1977 ve 1989 seçimlerini irdeleyerek hızla kurtulmak şarttır.

Çare, Ahmet Taner Kışlalı’nın da gösterdiği gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşüncelerini geçmişin bekçiliğini yapmak için kullanmak değil, geleceğin öncülüğü için kullanmaktır. Bu düşünceye göre kurtuluş CHP’nin devrimci geleneğine, ilke ve devrimlere sahip çıkarak gelecek için toplumun önüne, günümüz gerçeklerine uygun gerçek bir seçenek koymaktan geçmektedir.