“Bir finduğin içuni, yar senden ayri yemem” diyen Laz uşaklarıyla Kürtçe şarkılarla Karadeniz dağlarında fındık toplayan “Kürt İşçiler” o hasatı birlikte kaldırıp güle oynaya çalışacaklar, ama işçi güvenliği ve sağlığı meselesi çözülünce...

Mevsimlik olmayan çileler

GÜLŞEN İŞERİ - gulseniseri@birgun.net

Kırılan aynadan çoğalan hayatları taşıyoruz sayfalara... O yüzden yolumuz Ordu’ya düştü. ‘Türkiye’de İşçi Olmak’ projesi için bu kez mevsimlik işçilere tuttuk aynamızı... Aynadaki işçilerin dertleri çoktu, Ordu Ünye, Fatsa derken Samsun’a bağlı Sakarlı ilçesine uzun bir yolculuk yaptık.

Her yıl Ağustos ayında toplanan fındık için gelmişlerdi... Onlar mevsimlik işçilerdi, ağustosta fındık toplayıp eylülde kimi pamuğa kimi de Hatay’a portakala gidecekti.

Türkiye’de işçi olmak bir çile, hele de mevsimlik işçiyseniz... Sakarlı’ya gelen işçiler de Urfa’dan gelmişler. 1000 km yol, sıcak ve bir minübüsün içinde 30 kişi...

TEK GÖZ ODA: 10 KİŞİLİK HAYAT

Urfa’nın düz ovasından Karadeniz’in dağlarına gelenlerin düşleri büyüktü ama çilesi ağırdı. Yıllardır büyük bir sorun haline gelen fındık işçilerinin konaklamasında, yine değişen bir şey yoktu. Kimileri çadırda, kimileri de tek göz odada 10 kişi kalıyordu.

Bu çileli yaşama biz de tanık olduk... Sabah 06:30’da Sakarlı’dan yaklaşık 40 dakika mesafede fındık bahçelerine birlikte çıktık. Bu kez traktör kasasında 30 kişi... Kadın, erkek, çocuk, genç... Bir önceki günün yorgunluğu yüzlerinde, dar yollardan, rampalı yokuşlardan, geçtik. Traktörde kelle koltukta bir hayat vardı sanki... Birazdan bir kaza haberi duyacak mışız gibi yola devam ederken, mevsimlik işlerde çalışıp, adına “kaza” diyerek çabucak ötelediğimiz ölümler geldi aklıma... Hani şu Manisa’da 15 kişiden 13’nün kadın olduğu tarım işçisinin öldüğü; kaçak işçi olarak çalışan 95 kişinin bir kamyon kasasında gittiği... “İşçileri taşıyan minibüs devrildi” haberini hangimiz duymadık ki?

Yaşam mı? yaşamlarına devam ettirmek için yevmiyeli çalışmak aynı zamanda yaşamlarını hiçe sayarak yolculuk yapmak demekti onlar için!

BİR FINDIK KAÇ HAYAT KURTARIR Kİ!

“Bu kez de kurtulduk” diyerek indiler fındık bahçelerine... 07:10’da işe başlayıp saat 10:00’da 15 dakikalık mola ve saat 12:00’de de yemek arasıyla akşamı bekliyorlardı. Sıcaklık yakıcı, bu sıcaklığın yanında da sivrisineklerle mücadele de var.. Sağlıksız bir ortamda yevmiyesi 50 TL olan işçilik kaç hayatı kurtarır dersiniz?

Ailece geldikleri fındık işinde kardeşini okutan da var, hasta annesine bakan da... Kimisi okulu bırakmış, kimisi ailenin gelirine katkı sunmak için onca yolu kat etmiş...

Ama bu işte en büyük çileyi elbette kadınlar çekiyor... Erkeklerle aynı işi yapıyorlar, öğle yemeklerinde erkekler otururken kadınlar yemek hazırlıyor... Sonra sofranın toplanması yine kadınlara kalıyor.

Yine traktöre binen 30 kişi gün batımıyla yol alıyor bahçeden evlerine ya da çadırlarına... Kadınlar yine yemek hazırlığına koyuluyor, erkekler ise sofraya yemeğin gelmesini bekliyor... Hem kadın hem işçi olmak ise kuşkusuz bu çileli yaşamın en en zor kısmı...

Birde Kürt kimliği eklenince, hele de böylesi bir dönemde Karadeniz dağlarında fındık topluyorsanız “Kürt işçiler” tanımını her yerde duyarsınız...

Mehmet de tam bunun üzerine yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyor: Kahvehanede iki arkadaş oturuyorduk, telefon geldi memleketten arıyorlardı, ben de Kürtçe konuştum telefonda, kahvehaneden biri kalktı “burada Kürtçe konuşmazsın” dedi... Ben de çok ses çıkartmadım, kahvehane doluydu, aksi bir şey söylesem daha kötü olacaktı, sustum ama “benim dilim Kürtçe dedim” diyor.

KİMLİK SORUNUNDAN ÖNCE İŞÇİ SORUNU VAR

Bu mesele her yıl devam eden, ama bir türlü çözülemeyen sorunlar arasında duruyor. Bölge’de ne zaman olaylar olsa faturası ‘Kürt İşçileri’ne çıkıyor. Bugünlerde yaşanılan olaylar gibi...

Devlet erkanın kullandığı dilden etkilenen yöre halkı ise “Kürt İşçileri” görünce kolayca saldırabiliyor... Biz yıllarca ve başka konularda da ‘güvenlik gerekçeli’ devlet politikasına çok tanıklık ettik! “bir finduğin içuni, yar senden ayri yemem” diyen Laz uşaklarıyla Kürtçe şarkılarla Karadeniz dağlarında fındık toplayan “Kürt İşçiler” o hasatı birlikte kaldırıp güle oynaya çalışacaklar ama işçi güvenliği ve sağlığı meselesi çözülünce... Burada gördüğümüz kimlik sorunundan önce ne yazık ki güvencesiz çalışma koşullarının ağırlığı...

“Ne yapalım abla, biz buraya sadece çalışmaya geliyoruz, bazen 10 gün bazen de 15 gün kalıp gidiyoruz. Hepimiz insanız ama ne zaman ki Doğu’da olaylar oluyor buradaki insanlar da bir anda düşman kesiliyor bize...” diye anlatıyor E.K...

Sonra da ekliyor: Biz derdimiz başımızdan aşkın, bu yapılacak iş mi? 50 lira alıyoruz günlük, aslında yerli işçiye 70 lira bize 50 lira, çünkü biz dışarıdan geldik... Ne geliğimiz yola değiyor ne de çektiğimiz çileye... Ama neylersin ki mecburuz... Yoksa çadırda hayat mı olur, elektrik yok, su yok... Evde kalıyorsun tek oda 10-15 kişi.. Bu hayat mı?

Ben diyorum ki işçinin Kürt’ü, Türk’ü yok... Hepimiz işçiyiz ve işçilerin sorunu bitmeyecek...”

E.K durumu o kadar açık özetliyor ki, bu bir işçi sorunu, bu kadar sağlıksız bir ortamda yaşamayı hiçbir işçi istemez... O yüzden Karadeniz’de siyanüre karşı direnen köylülerle Karadeniz’e fındık toplamaya gelen işçiler aynı dertten müzdaripler...

Sorunlar ortaklaşırsa dertler biter mi bilinmez ama Türkiye’de işçi olmak, kimliklerin ötesine çoktan geçmiş... E.K bitiriyor son sözüyle: İşçiysen ezilirsin, Türkiye’de böyle...