Migren hastaları baş ağrılarından kurtulmak için akapunktur, hacamat, ameliyat gibi pek çok yöntemi deniyor. Uzmanlar ise bu yöntemlere karşı uyarıyor. Prof. Dr. Uludüz, hastaların çok farklı tedavi arayışına girdiğini ancak bunların doğru olmadığını belirterek “Yaşam tarzı değişikliği en etkili sonuç” diyor.

Migrene karşı hacamat tehlikesi

Sibel BAHÇETEPE

Migren yetişkinlerde işgücü kaybına neden olabilen, en sık kronik nörolojik hastalıklardan biri. Bu konudaki en büyük tehlike ise ameliyattan hacamata pek çok yöntemin migren tedavisinde etkili olduğu iddiaları. Avrupa Başağrısı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Derya Uludüz, migren tedavisinde yaşam şekli değişikliğinin önemine dikkat çekerek “Hastanın yaşam şeklini inceliyoruz; günlük ne miktarda su içtiği, nasıl beslendiği, kahvaltıyı atlayıp atlamadığı gibi… Böyle yaklaşmadığınız ve tetikleyicilere karşı beyni koruyamadığımız sürece maalesef tedavi ya etkisiz kalmakta ya da ağrılar ilk etapta ilaçlarla iyi olsa da bir süre sonra tekrar başlamaktadır” dedi.

HASTALARA UYARI

Migren Haftası nedeniyle hastalıktaki son gelişmeleri BirGün’e değerlendiren Prof. Uludüz, ülkemizde migrenli olguların sayısının yüzde 16,4 olduğunu anımsatarak “Migren hastaları ataklar sırasında fonksiyonelliğin ciddi düzeyde bozulması ve bazı tedavilerden beklendiği oranda fayda görmemeleri nedeniyle pek çok tedavi yöntemlerine başvurmaktadırlar” uyarısında bulundu. Migren tedavisinde bütüncül yaklaşımın önemini anlatan Uludüz, burada temel unsurların migreni taklit eden başka bir hastalığın varlığının sorgulanması olduğunu vurguladı. Uludüz, “En çok taklit edebilen veya dirençli olmasına yol açan tablolar tiroid hastalığı, demir ve D vitamini eksikliği, insülin direnci olması, uyku apne sendromu ve diş sıkmasının olup olmadığıdır. Öncelikle bu tabloları sorguladıktan sonra bütüncül yaklaşımda migreni kalıcı şekilde kontrol altına alabilmek için davranış değişim tedavi protokolü uygulamak çok önemli” diye konuştu. Şu anda tüm tedavi kılavuzlarına girmiş olan bilişsel yaklaşım ve yaşam şekli değişikliklerinin migrenli hastalarda en etkin tedavi sonucu verdiğini vurgulayan Uludüz, şöyle devam etti:

“Davranış değişim tedavisinde kişinin önce genetik yatkınlığını ailede migren öyküsünü, kalp damar hastalığı yatkınlığını sorguluyoruz. Ardından yaşam şeklini tek tek inceliyoruz; günlük ne miktarda su içtiği, nasıl beslendiği, kahvaltıyı atlayıp atlamadığı, öğünlerde karbonhidrat tüketim miktarı, glutenli ve hazır gıda tüketim durumu, uyku saati ne zaman yattığı kaç saat uyuduğu, uykunun kalitesi, elektronikle özellikle de cep telefonu ile kaç saat vakit geçirdiği, kafeinli içecekleri ve besinleri ne miktarda kullandığı gibi tüm günlük yaşam aktivitelerini sorguluyoruz. Bunun yanında sinir sistemi ve vücut kaslarını ne oranda gevşetip rahatlatabildiği, vücuda ve beyne ne kadar sağlıklı oksijen girdisini de sorguluyoruz. Doğru nefes almak derin dokulara oksijenin girmesi çok önemli. Bu tedavi yönteminde kan değerlerinde veya klinik olarak insülin direnci bulguları olan hastalarda bir beslenme programı da uygulanmakta . Bunun adı antiinflamatuar beslenmedir. Yani vücutta migreni tetikleyebilecek inflamasyon yapabilen besinleri bir süre kesiyoruz ve 4-6 hafta sonra tekrar besine ekliyoruz, ağrılarda fark olup olmadığını gözlemliyoruz. Eğer kesildiğinde ataklar azalıyor ancak tekrar başlandığında atak başlıyorsa o besine karşı toleransın düşük olduğunu ve besini kesmemiz gerektiğini anlıyoruz. Her hastanın ağrısı kendine özeldir ve o şekilde özelleştirilmiş bir tedavi sürecine alınmalıdır. Sabaha karşı uykudan ağrı ile uyanan bir hastanın akşam en geç kaçta yemek yediğini sormalı ve gece hipoglisemiye girme ihtimalini düşünmelisiniz ve yatmadan bir kompleks karbonhidrat (yarım muz gibi) beslenmesine eklemek ağrıları ciddi kontrol altına alacaktır. Özetle her hastaya bireysel yaklaşmak ve hedefe yönelik tedavi yapmak aslında tedavinin ana ipucudur.”

Prof. Dr. Derya Uludüz, Avrupa Başağrısı Derneği Yönetim Kurulu ÜyesiProf. Dr. Derya Uludüz, Avrupa Başağrısı Derneği Yönetim Kurulu ÜyesiProf. Dr. Derya Uludüz, Avrupa Başağrısı Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

MİGREN İLACI YOLDA

Migren tedavisinde başarısının her zaman istenilen düzeye ulaşmaması, başarısızlığı ya da yan etkisi etkileri nedeniyle hastaların farklı uygulama ve tedavi seçenekleri arayışına gittiğini anlatan Uludüz, migren hastaları için atak ilaçları ve koruyucu tedavi seçeneklerinin olduğunu da anımsattı. Uludüz, “Atak tedavisinde migrene spesifik ve oldukça etkili ağrı kesiciler mevcut ve yeni yeni ilaçlar da çok yakında kullanıma girecek. Atak sırasında ağrı kesicileri en fazla ayda 3 kez kullanılmasını öneriyoruz. Eğer ağrınız için ayda 4 ve üzeri ağrı kesici kullanma ihtiyacı hissediyorsanız artık koruyucu tedavi seçeneğini düşünmenin zamanı gelmiş demektir. Beraberinde ilaçlara dirençli kronik migren olgularında Botulinum toksin (botoks) tedavisi uyguluyoruz. Son 3-4 yıldır ise migrene spesifik olarak tanımladığımız tedavi seçeneklerimiz mevcut. Migren aşısı olarak tabir edilen tedavi de bunlardan bir tanesi. Migren aşısı, ayda dörtten fazla migren ağrısı yaşayan her hastaya ayda bir kez uygulanabilir. Hastalarımıza 6 aylık düzenli aşı kullanımı sonrasında ağrılarının sıklığını gözlemleyerek aşının devamına ya da tedavinin kesilmesine karar veriyoruz” değerlendirmesini yaptı. Cerrahi tedavi ile ilgili de bilgi veren Uludüz, bu konuda etkinlik bildiren yeterli çalışmanın olmadığını anlattı.

***

3 KEZ AMELİYAT OLDUM, DENEMEDİĞİM ŞEY KALMADI

“Hacamattan, ameliyata bir çok tedaviyi denedim, hayatım tam anlamıyla kabustu” diyerek yaşadıklarını anlatan bir hasta, yaşam tarzı değişikliği ile ağrılardan kurtulduğunu söyledi. Hasta N.T. şöyle konuştu: “Migrenim çocukluk yıllarıma dayanıyor. Hep başım ağrırdı. Ödevlerimi yapamazdım, ailem derslerden kaçtığımı düşünürdü. Lise yıllarımda ağrılarım dayanılmaz hal aldı ve sürekli hastanede ağrı kesiciler, serumlar bağlanırdı. 20’li yaşlarımda artık neredeyse her gün başım ağrımaya başladı, yaptırmadığım işlem kalmadı, akapunktur, hacamat gibi. Ayrıca ilaç bağımlısı olmuştum, ağrı kesici olmadan dışarı çıkamıyordum. Oyuncuyum ve her set çıkışı, ışıklar rahatsız ettiği için hastanelik oluyor, serumlar bağlatıyordum. Hayattan soğumuştum. Evimi bile hastanenin karşısında tuttum ki başım ağrıdığında hemen hastaneye gidebileyim. Sonra migren cerrahisi tedavisini gördüm ve ameliyat oldum. 10 saatlik bir ameliyat oldum ve yüzüm, gözüm morardığı için iki ay evden çıkamadım, ama her şeye razıydım, yeter ki ağrılarım geçsin istedim. 1 yıl ağrım hiç olmadı ancak yine ağrılarım başladı, ardından iki ameliyat daha oldum. 1 yıl sonra yeniden ağrılarım başladı ve başa döndüm. Ardından yaşam tarzı değişikliği ve migren aşılarıyla ağrılarımdan kurtuldum. Bu ay yalnızca 2 kere başım ağrıdı. Uyku düzenim, beslenme gibi şeylere dikkat edersem daha iyi olacağıma inanıyorum.”